Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYSEL GÜREL’İN DİZELERİ “NE KAVGAM BİTTİ NE SEVDAM” ‘Ben şair Aysel Gürel, nasılım?’ Aysel Gürel, Türk popüler müziğine damgasını vuran çok önemli bir söz yazarı. “Firuze”, “Sen Ağlama”, “Ünzile” gibi 80’lerin en popüler parçaları hep onun imzasını taşıyor. Müziği bir yana, şarkı sözlerinde büyük bir şiirsel yük var. Veysel Öztürk’ün, Sabahattin Eyüboğlu Deneme Yarışması’nda, 2005 Birincilik Ödülü’ne değer görülen ve Aysel Gürel’in “Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam” adını taşıyan kitabında da yer alan yazısını sunuyoruz. VEYSEL ÖZTÜRK * E zra Pound ve onun Türkiye şubesi olmaya aday İsmet Özel’i saymazsak şair imgesi hakkında birtakım genel laflar edebileceğimizi sanıyorum. Şair her şeyden önce muhaliftir, sürgündür, yersiz yurtsuzdur. Şairin bedeni iktidarı elinde tutan nesir sevdalıları tarafından sürgün edilememişse bile dili her daim gönüllü bir sürgündedir. Şairin sürgünlüğü, onun azık çıkını olan şiir dilinin kaygan zeminini, daha doğrusu zeminsizliğini hep bir tehlike olarak gören her çeşit erkin çoğu zaman katı ve sabit düzyazı aşkı ile büyük bir savaşa girişir. Komünist blokla kapitalist bloğun, yirminci yüzyılın ikinci yarısında karşılıklı dayılanmalarla biz yitik nesle terennüm ettirdiği Soğuk Savaş balonu, bu savaş yanında pek sönük kalıyor. Elbette şairin muhalifliği dil düzeyinden önce yaşantısında görünür ya da dil, düzeyinden yaşantıya sirayet eder. Değil mi ki dil “öncelenmez”, “önceler”; bir şekilde dilin sürgünlüğü şairin sürgünlüğüne de yol verecektir. Gündüz nesrin iktidar sahası ise gece mutlaka şiirin uçsuz bucaksız toprağıdır. Şair yalnızlıkları yaşar, bundan da pek gocunmaz. Yalnızlığa bu gönüllü sürgünlük, nesirden kopuşun görünür hâlidir. Yine de bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim: Modernizmin öğrettiği her şeyin ikili bir karşıtlık içinde olduğu fikri postmodern açılımla birlikte büyük darbe yedi. Oysa deminden beri şairdiğerleri, nesir dilişiir dili gibi zıtlıklar kurup duruyorum. Sanırım bu daha çok böylesi bir ayrıma inanmak istediğimden. Yoksa her şeyi zıtlıklar hâlinde kurmak bir çeşit renk körlüğüne neden olabiliyor. Ama gelin bu seferlik, hepimizin Aysel Gürel’i için, bu ikili zıtlıkların varlıklarını olduğu gibi kabul edelim. “1919 DÜNYA GÜZELİMİZ” Türk şiirinde nesir dilişiir dili ayrımını hakkıyla yapan bir iki şairden birisi İlhan Berk’tir: “...Öte yandan, dilin tüketim aracı olmaktan çıktığı, kendine geldiği an belki de yalnız şiirdedir. Varlığını neredeyse yalnız onda doğrular. Yalnız şiirde kendi dilini arar, tüketici, verili dili yadsır. Şiirin asıl savaşı da buradadır. Düzyazının verili dilin dışında bir dili yoktur hem”(1). Sürgünlüğü bütün anlamlarıyla yaşayan “Celâli” Cemal Süreya ise şiir dilinin kudretini türkülerde aynıyla vaki görür: “Jandarma daima nesirde kalacaktır/ Eşkıyalar silahlarını çapraz astıkça türkülere” (2). Gerçekte şiir dili yalnız şiir metninde hüküm süren, bütün kentlerden ama önce başkentten sürülmüş bir dil değildir. Kapıdan kovulan şiir bacadan, müziğin sihirli örtüsüne bürünerek saraya girer. Evet, malum reklamda söylendiği gibi: “Efsaneler asla ölmez, sadece şekil değiştirir.” İşte bu yazı şiir efsanesinin efsane kelimesinin gerçekdışı yanını bir yana bırakarak nasıl biçim değiştirdiğini ve bu değişimde Aysel Gürel’in etkisini konu ediniyor. Cazın, klasik müziğin, bluesun, hatta arabeskin karşısında pek çok bakımdan temelsizmiş gibi duran, tüketim toplumu hâline gelişimizin verili örneği popüler müzik, entelektüel olduğunu iddia eden veya olmadığına bin yemin etse de bal gibi entelektüel(!) sosyal sınıf için “tuu, kaka” olmaktan ileriye gidemiyor. Bu tavırda doğru bir taraf olduğunu yadsımaya gerek yok. Kaldı ki bu yazının amacı sabah programlarında “hit” olan, öğle arasında “yok” satan, davar ağıla dönmeden eskiyip unutuluveren sözde genç yetenekleri savunmak değil. Geçenlerde televizyonların reklam kuşaklarında “en çok izlenen”(!) bir reklam filmi vardı. Sürekli saçlarını pastel renklere boyayıp duran, cıvıl cıvıl, yerinde duramayan tavırlarıyla zihnimizdeki nine imgesini yerle bir eden “1919 dünya güzelimiz” Aysel Gürel, malum güzelliğine pek uymayan burnunu bir parça kaldırtmak için estetik cerrahi yaptıracaktır. Alışveriş kartında biriken puanlar sayesinde operasyondan sonra bir de bakarız ki ortaya Venüs heykellerine taş çıkaran bir Aysel Gürel çıkmış. Doğrusu güzel bir reklam. Aysel Gürel’in renkli kişiliği değilse bile, Deniz Akkaya’nın sırt dekoltesi ve bir iki rötuşla kapatılmaya çalışılmış “daha aşağıları” için izlenmeye değer. Aysel Gürel, Türk popüler müziğine damgasını vuran çok önemli bir söz yazarı. “Firuze”, “Sen Ağlama”, “Ünzile” gibi 80’lerin en popüler parçalarında hep onun imzası var. Müziği bir yana, şarkı sözlerinde kendi hesabıma büyük bir şiirsel yük görüyorum. Dahası, küstahlığım bağışlansın, kalkıp Aysel Gürel’i Ahmet Muhip Dıranas’la, Turgut Uyar’la veya başka bir “cins” şairle karşılaştıracak kadar ileri bile gittiğim oluyor. Nasıl mı? Aysel Gürel’in “Firuze”si ile Dıranas’ın “Fahriye Abla”sını ve Turgut Uyar’ın “Yalnız Dürdanecik”ini şöyle müziksiz yan yana bir koyalım: Aysel Gürel, popüler kültürü besleyen dizeleriyle “sistemi içeriden yıkıyor.” “Kıskanır rengini baharda yeşiller Sevda büyüsü gibisin sen Firuze Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu Üzüm buğusu gibisin sen Firuze Duru bir su gibi, bazen volkan gibi Bazen bir deli rüzgâr gibi Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş Acelen ne bekle Firuze (...) Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gövdesi kuytu bir derede Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede Bahçende akasyalar açardı baharla Ne şirin komşumuzdun sen Fahriye Abla >>Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla 12 29 Mart 2018 KITAP