21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MİNE G. KIRIKKANAT’TAN BİR ŞEHİR KİTABI ‘Paris’ Mine G. Kırıkkanat Paris’i anlatıyor. Kafelerinden kiliselerine, tarihinden siyasi geçmişine, şehre dair ne varsa paylaşıyor. Yaşayıp gördüklerini keyifli bir dille kâğıda döküyor. CÜNEYT AYRAL P aris üzerine Türkçe yazılmış elime aldığım ilk kitap, Nedim Gürsel’in bol fotoğraflı büyük kitabıdır. Ardından Hıfzı Topuz’un Paris yıllarını anlattığı anılarını okumuştum ve tabii Paris’teki 68 gençlik eylemlerini anlattığını... Paris’le ilgili dört kitap yazmış birisi olarak üzerine çok düşündüğüm bu şehirle ilişkim neredeyse kırk beş yılı buluyor, son yirmi yıl ise iç içe yaşadık... 1997’de Fransa’ya yaşamak üzere Mine G. Kırıkkanat gittiğimde ilk buluştuğum Türk gazeteci Mine Kırıkkanat’ın Paris kitabını bir solukta okudum. Uzun yıllar Rue de la Convension’da yaşamış Kırıkkanat, şimdi nerede okuduğumu anımsamadığım bir makalesinde, Paris’in Convension Meydanı’nda hemen hemen her gün oturduğu mor koltuklu kafenin önündeki ıhlamur ağacının öyküsünü anlatmıştı. Bu çok keyif aldığım öyküyü okuduktan sonra, tüm Paris kitaplarımda, şehrin ıhlamur ağaçlarını anlatmamaya özen göstermiştim çünkü Paris’i mevsiminde sarıp sarmalayan ıhlamur kokusu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Kırıkkanat’ın Paris’ini elime aldığımda da o yazıya rastlayacağım âna erişebilmek için soluk soluğa sayfaları çevirdim ama ne yazık ki bu çok özel Paris anlatımına kitapta rastlayamadım. Anlaşılan beni derinden etkileyen ıhlamur kokusu ve Convantion Meydanı’nda hayli anı biriktirdiğim iki kafe, yazarın anılarında o kadar önemli bir yer tutmamış. Yazar bu kitabını galiba biraz aceleye getirmiş çünkü yazıların kaleme alındığı tarihler belirtilmemiş. Ancak içindeki bazı karinelere dayanarak hangi yılın Paris’inden söz ettiğini bulabiliyorsunuz. Fransız Frangı’nın geçerli olduğu 2000’lerin öncesi ve sonrası gibi... Kimi anılarında yer alan insanların bugün artık yaşamadıklarını da belirtmemesi, insanda “Paris’e gidersem karşılaşır mıyım” duygusunu yaratıyor; oysa pek çoğu artık yok... “PARİS’TE YAŞAMAK ZORDUR” Benim Paris’im kitabıma başlarken kullandığım cümle şu olmuştu: “Paris’te yaşamak zordur.” Yazar bu saptamamın doğru olduğunu kitabındaki çeşitli yazılarında kanıtlıyor. Nitekim, 1997’de ilk buluştuğumuzda Café de Flore’da bana da ilk söylediği cümle bu olmuştu; aradan yirmi yıl geçmiş... Kırıkkanat’ın Paris ile ilgili kimi saptamaları da bugün artık geçerliliğini yitirmiş durumda. Bundan on, on beş yıl öncesine kadar Paris’te her şey yerli yerindeydi ama artık değil. Fransa’yı derinden etkileyen ekonomik çıkmazlar şehirde alışık olduğumuz değerleri yok etmeyi sürdürüyor. Bu bağlamda Mine Kırıkkanat’ın Paris kitabını okuyacaklar, “nostaljik bir Paris” ya da “geçmişin Parisi’ni” gezeceklerini bilsinler. İlginç bir başka saptama; George Moustaki ile ilgili... Ünlü müzisyen Moustaki, Paris’teki sadık dostlarımdan biriydi, şimdi PèreLachaise Mezarlığı’nda yatıyor. Paris Notları kitaplarımdan birinde, iki bölüm ayırmıştım sanatçı ile olan dostluğuma ve onunla fotoğraflarımızı, benim kendisine tanıştırdığım ve Kırıkkanat’ın da fotoğraflarını çeken kişi çekmişti. Kırıkkanat da Moustaki ile ilgili yazısını iki bölümde sunmuş. Kırıkkanat’n Paris kitabında bilmediğim pek çok ayrıntıyı öğrendim, şehrin tarihi ve siyasi geçmişi ile ilgili bazı notlar bunlar. Bu bağlamda yazarın sunumunda “gazetecilik” kimliğinin öne çıktığını söylemeliyim çünkü kitaptaki yazıların hemen hemen hepsi yazıldığı dönemle ilgili önemli ayrıntılara ve değerlendirmelere yer veriyor. Mine Kırıkkanat’ın Paris kitabını bir solukta okuduktan sonra; bir gün o, ben ve Nedim Gürsel’in bu konuda bir söyleşi yapmamız gerektiğini, Enis Batur’un da soruları ile bizi şaşırtmasının hoş olabileceğini düşündüm çünkü hepimiz aynı kaldırımlarda farklı düşüncelerle yürümüşüz, hepimiz şehre heyecanla bakıp farklı duygulara bürünmüşüz... Gezip gördüğünüz, bildiğiniz bir Paris’in geçmişi ile ilgili ayrıntıları merak ediyorsanız bu kitaptan çok tad alacaksınız. n Paris / Mine G. Kırıkkanat / Kırmızı Kedi Yayınları / 180 s. YASEMİN EĞİNLİOĞLU KENDİSİNİ ANLATIYOR ‘Caz Halleri’ Avukat ve müzisyen Yasemin Eğinlioğlu, “Caz Halleri”nde sorduğu sorulara verdiği yanıtlarla yaşamını ve hayata dair fikirlerini okurlarla paylaşıyor. AYŞEGÜL ÖZKAN Y asemin Eğinlioğlu, birleşmesi zor görünen iki “uç”ta yaşıyor; hukuk ve müzik. Yaptıkları, önceki kitapları ve yaşamına baktığımızda, bu iki “uç”tan beslendiği gibi ikisini birbiriyle de büyütüyor. İsim yapmış müzisyenlerden piyano eğitimi alan, konusunda yetkin hukuk hocalarının öğrencisi olan Eğinlioğlu, bu iki konunun da hakkını vermiş. Türkiye’de ve yurtdışında konserler veren, yine aynı şekilde hukukla ilgili çok sayıda makale kaleme alan Eğinlioğlu’nun; Derinlik Deliliği ve Hangi Melek Dinlemez Şeytanını isimli çalışmalarının ardından gelen üçüncü kitabı Caz Halleri adını taşıyor. Eğinlioğlu, düz bir otobiyogra fi kaleme almak yerine sonuna fotoğraf albümü eklediği ve sorulara yanıtlar vererek kendini anlattığı; nehir söyleşiye benzeyen bir kitapla karşımızda. Müzikteki armoni geçişleri gibi birbiriyle bağlantılı pek çok farklı konuya değinerek yaşamını ve yaşamdan ne anlayıp ne beklediğini ifade eden yazar, hem doğaçlama yapıyor hem de hukukçuluktan gelme bir netlikle konuşurken “hiç örtünüp saklanmadım, kendim de çıplak kaldım” diyor. “DERİN VE ENDİŞELİ HAYAT” Eğinlioğlu, kendisini anlatırken geçmişten şimdiye çektiği çizgiyle gözünü yaşamına çevirip eğrileri ve doğruları tek tek sıralıyor. Çocukluğundan beri dikkatle baktığı hayata dair bir gözlem bu. Yasemin Eğinlioğlu Geriye dönüp baktığında ailesini, kurduğu aileyi, kızlarını, ritüel başlığı altında toplanan kimi alışkanlıklarını, mesleğini, yaşadığı kentleri, doğayla uyumlu hayatını, 1950’lerin İstanbul ve Avrupa kültürünü, anlaşıldığı ve anlaşılamadığı zamanları, âdeta bir şefin orkestraya dikilen gözü gibi görüyor. Peki, başka ne var orada? Sevdiği insanları kaybedişi, yalnızlıkları, “derin ve endişeli hayat” dediği hakikatler, olmaz denen pek çok şeyle yüzleşmesi, babasıyla yaşadığı sorunlar ve trajikomik bir dolu hikâye. Eğinlioğlu, yaşamının dönüm noktalarını ve hayat üzerine fikirlerini paylaşırken arayışlarını da buluşturmuş okurla. “Keşke”lerin ve “asla”ların kendisine hep vakit kaybı olarak göründüğünü not ederken sürekli soru sorduğundan, hatta bunların insanlarda bazen bıkkınlık yarattığından bahsediyor. Sorularının yanıtlarını önce müzikle sonra yazıyla bulup aktaran Eğinlioğlu, herhangi bir sınır koymadan anlatmaktan yana; kitabının adı da belki buradan geliyor, hem bir göndermeye hem de bir gerçekliğe denk düşüyor bu başlık. Öte yandan, kitabın isminin yaşama asılmakla ilgili bir tarafı da var. Yazarın, kendisini kimi zaman bir başkası gibi anlatması ve samimiyetinin altında da benzer bir duygu yer alıyor. Müzikteki doğaçlamanın bir benzerini görüyoruz kitapta; Eğinlioğlu, düzene kattığı doğaçlamalarla notaların rutininden ayrılan müzik gibi bir yaşam sürdüğünü anlatıyor. “Bizi bu kadar ilgilendirir mi bunlar?” diye sorabilirsiniz. Yazar, her hayat hikâyesinden bir şeyler öğrenmiş. Başkasına bir şey öğretmek için kaleme kâğıda sarılmamış elbette ama almak isteyenlere yaşamını açmış. Cazın Halleri’ni buradan; bir hayat tecrübesi şeklinde de okuyabiliriz pekâlâ. n Caz Halleri / Yasemin Eğinlioğlu / Cinius Yayınları / 198 s. 4 27 Temmuz 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle