Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Kuşun kafesi boş şimdi...’ Şiir Atlası’nda bu hafta, daha önce son dönem şiirlerinden örnekler verdiğimiz ünlü Yunan şair Yannis Ritsos’un, ilk döneminden; 1936 tarihli Epitafios’taki (Yazıt) şiirlerini yayımlıyoruz. Şairin Türkçe çevirisi 2008’de “Bir Mayıs Günü Bırakıp Gittin” başlığıyla basılan kitabında yer alan bu şiir, Mikis Theodorakis tarafından bestelenmiş ve büyük kitleler tarafından ezberlenmiştir. YANNİS RİTSOS / ŞİİRLER /ÇEVİREN: CEVAT ÇAPAN NEREYE UÇUP GİTTİ BENİM OĞLUM? oğlum, canım ciğerim, iliği kemiklerimin, yüreğimin yüreği, daracık avlumun serçesi, yalnızlığımın çiçeği. Nereye uçup gitti benim oğlum? Nerelere gitti bırakıp beni? Kuşun kafesi boş şimdi, bir damla yok su kabında. Nasıl kapandı gözlerin de gözyaşlarımı görmez oldun? Nasıl kaskatı kestin tulumunun içinde acılı sözlerimi duymaz oldun? SEN UYURKEN Sen mışıl mışıl uyurken başında nöbet tutup bütün gece parmaklarımla okşayacaktım kıvırcık saçlarını. Sanki hünerli bir elin kalemiyle çizilmiş biçilmiş kaşların gözlerimin sığınıp dinleneceği bir kemer gibiydi. Gün doğarken göklerin uzaklığını yansıtırdı ışıldayan gözlerin, bense bir damla gözyaşı akıtmadım gözlerim sislenmesin diye. Sen konuştuğunda, gül kokan dudakların çiçekler açtırırdı kayalarla kurumuş ağaçlara, bülbüller kanatlarını çırpardı. YILDIZIM, SÖNÜP GİTTİN KARANLIKTA Yıldızım, sönüp gittin karanlıkta, var olan her şey söndü, güneş de toplayıp olanca parıltısını kara bir yumağına döndü. Kalabalıklar itip kakıyor, askerler çiğneyip geçiyor yanımdan, ama bakışlarım hiç değişmiyor, gözlerimi hiç ayırmıyorum senden. Yanağımda duyuyorum soluğundan saçılan sisli havayı; ah, göz kamaştırıcı bir ışık parlıyor yolun sonunda. Işığa kesmiş bir el siliyor gözümden akan yaşları; ah yavrum, birden can evime ulaşıyor söylediğin sözler. Bak şimdi, yeniden kalktım, dimdik ayakta durabiliyorum; sevinç dolu bir ışık yiğit oğlum, yerden kaldırdı beni. Sen şimdi bayraklardan bir kefene sarıldın, artık uyu yavrum, ben de sesini içimde taşıyarak kardeşlerine gidiyorum. SEVECENDİN, İYİ HUYLUYDUN Sevecendin, iyi huyluydun, saha bağlanmıştı bütün erdemler, rüzgârın bütün okşayışları, bahçedeki bütün şebboylar. Ayağına tezdin, gazel gibi sekip giderdin, kapımızdan girdiğinde, eşiğimiz altın gibi ışık saçardı. Gençliğinle gençleşirdim, üstelik gülümserdim. Yaşlılık hiç ürkütmezdi beni, ölüme aldırmazdım. Ama şimdi nasıl ayakta dururum? Nereye sığınırım? Kar altında kurumuş bir ağaç gibi tek başıma kaldım. BİR MAYIS GÜNÜ BIRAKIP GİTTİN BENİ Bir mayıs günü bırakıp gittin beni, seni o mayısta yitiriyorum, o sevdiğim bahar mevsimi, yavrucuğum, çatıya çıkıp güneşler içindeki damdan insan dolu dünyaya baktığında, gözlerin sağamıyordu bir türlü susadığın o aydınlığı. O sıcak ve yumuşak erkek sesinle kıyı boyunca serili o çakıllar kadar sayısız neler anlatmıştın bana. Bütün bu güzellikler bizim olacak demiştin, oysa ışığın yok artık, parıltımız karardı, ateşimiz söndü. SEN PENCERENİN ÖNÜNDE DURDUĞUNDA Sen pencerenin önünde durduğunda, güçlü kürek kemiklerinden ne bahçe kapısı görünürdü, ne deniz, ne de balıkçı tekneleri. Gölgenle dolar taşardı ev, sen öyle baş melek gibi boylu, akşam yıldızının parıltısı kıvılcımlar saçarken kulağının dibinde. Bütün dünyaya açılan bir kapıydı penceremiz, cennete yönelen Yannis Ritsos bir yolun başlangıcı, sevgili ışığım, bütün yıldızların çiçek açtığı. Sen gözlerini batan günün parıltısına dikmiş dururken, kendi odan olan bir gemiye yön veren bir dümenci gibiydin. Akşamın ılık mavi alacakaranlığında demir alıp birden dinginliğine götürdün beni samanyolunun. Ama şimdi bir gemi batıp sulara gömüldü, dümeni kırıldı ve ben sürüklenip duruyorum denizin dibinde tek başıma. SANA VERECEK O BENGİSUYUM OLSAYDI Sana verecek o bengisuyum olsaydı, sana verecek bir başka canım olsaydı da bir an düşünebilseydin. Görmek, konuşmak, tadını çıkarabilmek için orada, yanı başında duran ve hayat fışkıran bütün düşlediklerini. Yol boyunca alanlarda, balkonlarda, sokaklardaki o coşkuyu, saçlarına fırlatmak için çiçek toplayan o genç kızları. On binlerce kökü ve yaprağı olan kokulu ormanım, ben kadersiz, nasıl inanırım seni böyle yitirdiğime? Her şey gözden silindi, beni burada bırakıp gitti, ne gözüm var görecek, ne de konuşacak ağzım şimdi. YAVRUCUĞUM, YİTİP GİTMEDİN SEN Yavrum, nasıl bir yazgın varmış senin, nasıl bir yıkımmış benim yazgım ki, bağrımıza bu yakıcı acıyı düşürdü? Yavrucuğum, yitip gitmedin sen, damarlarımda yaşıyorsun. Bütün damarlarımızda da dolaş yavrum, her zaman diri kal. n 14 27 Temmuz 2017 KItap