Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BASMA ABDEL AZİZ’DEN “KUYRUK” OKURLARA Kapı’nın gazabı Basma Abdel Aziz, “Kuyruk”ta ülkeyi yöneten Kapı’nın önünde bekleyenlerle hizaya sokulmayı, öğrenilmiş çaresizliği ve kabullenilen tutsaklığı yansıtırken zafer ve yenilgilerin geçiciliğini, üstü örtülmek istense de hakikatin mutlaka bir yerden ortaya çıkacağını gözler önüne seriyor. alİ bulunmaz alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr “ Arap Baharı”nın çok uzun sürmediğini, başta Libya olmak üzere, Mısır ve diğer Kuzey Afrika ülkelerinde diktatörlerin yerini başka sorunların aldığını söyleyenlerin sayısı hiç de az değil. Bununla birlikte, “Arap Baharı”nın gelip geçtiği ülkelerde, terörizmin ve irili ufaklı mezhep savaşlarının boy gösterdiği de ortada. Hâl böyle olunca ütopya, distopik rüzgârlara dönüştü denebilir. Mısırlı yazar Basma Abdel Aziz, “Arap Baharı”nı bizzat yaşayanlardan. Üstelik konu üzerine makaleler kaleme alan, zaman zaman konferanslar veren bir isim. Kuyruk da bunlardan süzülüp gelen; yaşananların toplumsal boyutuyla bireysel tarafını kaynaştıran bir roman. SOKAĞI SUSTURAN “ZAFER ŞARKILARI” Romanın ana karakteri, iktidar tarafından “Utanç Verici Olaylar” şeklinde nitelenen halk isyanı sırasında yaralanan Yehya. Yetkililere göre “hiç olmayan” bu hareketlenmenin ardından vücudundaki mermiyi çıkarttırmak için bile izin alması gereken Yehya, gerçeğin gizlenişinden mustarip; başka bir deyişle hızla “hakikat” hâline gelen yalanlardan... Yehya’nın başvurduğu Dr. Tarek de aynı şekilde, ülkeyi talimatlara boğan ve önünde oluşan kuyruğu yöneten Kapı’nın uygulamalarıyla vicdanı arasında sıkışmış durumda. Aslında bakılırsa ülkenin tamamı için geçerli bir durum bu. Kapı’ya tabi televizyonların ve Hakikat gazetesinin yayınları, “Utanç Verici Olaylar” patladığında, sokağa çıkmamasını telkin ettiği insanları “yalanlara kapılmamaları” konusunda da uyarıyor. Kapı’nın demir yumruğu, uyarılara kulak asmayanların “aklını başına getirmek amacıyla” her türlü önlemi alıp başarılı da oluyor; “zafer şarkıları” sokağın sesini bastırıyor. Aziz’in, uzun zamandır “politikanın insanların, insanların da başkası nın başını yediği” ülke tasvirinde, Yehya ve Dr. Tarek’in ayakta kalmaya uğraşan insanları temsil ettiğini söylemek mümkün. Kapı, yaptıklarını mantık zeminine oturtmak ve aklileştirmek için fetvaları, yayınladığı uyarıları ve haberleri kullanıyor. Gönülleri fethetme işlemi de denebilecek bu süreç, hayatın “normalleşmesi” için dört koldan yönetilirken Kapı, herkesi ve her şeyi görüyor; Aziz, bu anlarda Orwell’e göz kırpıyor: Sonsuz bir şimdi, geçmişi silerken geleceği çalmaya uğraşıyor. HAYATIN “DOĞAL” AKIŞI Romanda Aziz’in anlattığı “olağanlık”, trajikomik durumlar da barındırıyor. Mesela, “Utanç Verici Olaylar”ın yaratıcılarının, Kapı ve onun yayın organları tarafından “ahlak değerlerini kaybetmiş, cinnet getiren asiler” diye yaftalanışı. Bir diğeri ise öldürülen insanların intihar ettiğine dair düzenlenen raporlar. Bu örnekler, Kapı’nın önündeki kuyrukta bekleyenleri hem birleştirip kolektif bir güce dönüştürüyor hem de onlara hasetle bakanlardan ayrışmalarına yol açıyor. Kapı’ya sadakatin ve kuyrukta çıkıntılık yapmamanın esas olduğu ortamda, resmî ağızlardan gelen açıklamalara itibar etmemesi, Yehya’nın ve Dr. Tarek’in dikkat çekmesine neden oluyor. Aslında onlar gibi hayatın “doğal” akışına aykırı hareket eden herkese kötü gözle bakılıyor; ilim irfan sahiplerinin verdiği fetvalarla insanlara iftira atılırken aynı fetvalar, Kapı’nın “hayatı kolaylaştırıp Basma Abdel Aziz güvenliği sağlayacağını” söylüyor. Hatta bağımsızlığın; bir illüzyon, ilişki ve çelişki ağı olarak gösterilmesine dek varıyor iş. Kapı’nın öfkeli gazabının sözcülüğünü, başta Yüce Şeyh’inkiler olmak üzere, ona inanmayanları ve güvenmeyenleri suçlayıcı fetvalar yapıyor. Bütün bunlar, hayatı boyunca politika ve felsefeyle uğraşmayanları da yıpratıyor. Aziz’in Kuyruk’ta betimlediği; en başta Yehya ve Dr. Tarek, ardından Nagy, Amani ve Ines gibi karakterlerin bulunduğu ortam, ülkedeki karışıklığı ama daha çok zihinlerdeki karmaşayı, kişilerin baskı altında nasıl hareket ettiğini anlatıyor. Roman, Kapı’nın önünde bekleyenlerle hizaya sokulmayı, öğrenilmiş çaresizliği ve kabullenilen tutsaklığı yansıtırken zafer ve yenilgilerin geçiciliğini, her ne kadar üstü örtülmeye uğraşılsa da hakikatin mutlaka bir yerden ortaya çıkacağını gözler önüne seriyor. n Kuyruk / Basma Abdel Aziz / Çeviren: Nil Tuna / Doğan Kitap / 232 s. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Danışmanı: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 327 Temmuz 2017 Turhan Günay için... S evgili Turhan Günay, İlkgençlik yıllarında çoğumuz “mektupçu”yduk değil mi? İçcebimizde taşıdığımız dolmakalemimizle özel kâğıtlara özene bezene yazardık mektupları. Dolmakalem dedim de bir haysiyeti var onların, mürekkep kokusunu en çok onlar duyurur bize. Her birinin anılar bıraktığı o dolmakalemlerle arkadaşlara, dostlara, sevdiğimiz kızlara ne çok mektuplar yazardık o yıllarda. Hâlimizden, ahvalimizden söz eder; dostluğun, sevginin, muhabbetin hiç eksilmemesi dileğinde bulunurduk. Mektubumuzun karşılığını beklediğimiz günler uzadıkça uzardı sanki. Karşılıksız mektuplar acı verir, hüzünlendirir insanı. Şimdi, bu mektubumun karşılığını alacağım günleri sayıyorum emin ol. Sevgili Turhan Günay, nefessiz bırakır karşılıksız mektuplar. Umarım ki çok yakında mektubumun karşılığını, yöneticisi olduğun Cumhuriyet Kitap Eki ile verirsin. İşte o zaman yüreğime su serpilecek. Sımsıcak duygularla. Ahmet Telli turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap