20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZAFER TOPRAK’TAN “TÜRKİYE’DE YENİ HAYAT” ‘En büyük sorun kadın olarak görülüyor’ “Türkiye’de Yeni Hayat”, çağdaş yaşam özleminin toplumsal travmaya dönüşümünü gündelik yaşam üzerinden okuyan kapsamlı bir kitap. Nüfus sorunu başta olmak üzere, kadının, gençliğin ve çocuğun erken Cumhuriyet döneminde karşılaştığı sorunları ele alan Zafer Toprak, uzun savaş yıllarının yol açtığı bunalımı, yoksulluğun neden olduğu fuhuşu, intiharlarla sonuçlanan umutsuzluğu dönemin kaynaklarına başvurarak gün ışığına çıkarıyor. Toprak’la yeni kitabını ve kitabın içinden geçtiği dönemi konuştuk. ERAY AK [email protected] N asıl bir çalışma sürecinin ürünü elimizdeki kitap? n Bu kitap kırk yıllık bir birikimin sonucu ortaya çıktı. Kaynakça’dan da görülür. Büyük kütüphanelerde göz önünde bulunan raflardan seçmedim kaynakları. Tamamen sahaflardan, müzayedelerden toplanmış kitaplar. Bu bağlamda kitabın malzemesi onu esas değerli kılan unsur çünkü geleneksel tarih literatürünün burun kıvırdığı bir literatürden meydana geliyor Türkiye’de Yeni Hayat. Marjinal kaynaklar bile denebilir burada toplananlara. Ama zaten üzerine gidilen konu da marjinal ve marjinali yazacaksanız marjinal kaynaklara yönelmeniz gerekiyor; ben de öyle yaptım. n Peki, Türkiye’de Yeni Hayat’ı kitaplarınız arasındaki bağlamda nereye oturtabiliriz? n Doğan’dan dört kitabım çıktı. İlk kitap antropoloji üzerineydi, ikinci kitap ekonomi üzerine, sonraki popülizm ve sosyoloji... Türkiye’de Yeni Hayat bir anlamda psikoloji üzerine diyebileceğim bir çalışma. Psikotarih çalışması değil elbette ama psikolojinin de tarihte nasıl önemli bir olgu olarak ortaya çıkabileceğini gösteriyor diyebilirim. Bunun yanında Türkiye’de Yeni Hayat, bir dönem kitabı. Bu dönem önemli. 1908’le başlıyor ve ben bu dönemi kitapta 1928’e kadar getiriyorum ama Türkiye’de bir toplumsal dönüşümden söz edersek bu 1938’e kadar devam etti. Bir sonraki çalışma da bu kitapla akıllara düşürülen “Nasıl bir yurttaş?” sorusunun peşinden gidecek. “CİHAN HARBİ BİR KIRILMA NOKTASI” n Odaklandığınız tarih 19081928... Coğrafyamız için ne türden kırılmalardan söz edebiliriz bu dönem bağlamında? n Dediğiniz gibi zor bir dönem coğrafya için. Kitap da buna bağlı olarak bir travmayı gündeme getiriryor; özelliği ise bu travmanın bir devrim döneminde gündeme gelmesi... Yeni hayat dediğimiz aslında bir özlem ve bu özlem İttihatçılara ait. Çağdaşlaşma özlemi de diyebiliriz ama bu özlem savaşlar nedeniyle giderek çıkmaza sürükleniyor. Süreç 1908’de başlıyor ve 1908, yani Meşrutiyet, bir siyasi devrim evet ama İttihatçı kesim şunu söylüyor: “Siyasi devrimin peşine toplumsal devrimleri katmadığımız takdirde sonuç elde edemeyiz” ve o nedenle daha işin başından itibaren Selanik’te bu kavramı gündeme getiriyorlar: “Yeni Hayat”. O dönemin önemli düşünce dergileri diyebileceğimiz Genç Kalemler ve Yeni Felsefe Mecmuası gibi çevrelerde oluşan bir fikir bu ve evrimci anlayışla yaratılacak yeni bir toplum düzenini ifade etme amaçlı kullanılıyor. Meşrutiyet ve Cumhuriyet arasındaki en büyük farklardan biri de bu. Meşrutiyet bu toplumsal değişimi kademeli bir şekilde gerçekleştirmekten yana; yani evrimden. Cumhuriyet ise bu hedefleri gerçekleştirmek için devrim yolunu seçmiştir. n Cumhuriyetin yapmaya çalıştığı şey yeni insan tipolojisisyle beraber aslında geçmişe mesafe koyarak bir düzen oluşturmak değil mi? n Tabii, dediğiniz çok doğru ki bu anlamda Cihan Harbi çok önemli bir kırılma noktası meydana getiriyor. Cihan Harbi, görece durağan on dokuzuncu yüzyılı sonlandırıp devinimli yirminci yüzyılın kapılarını açıyor. Kitapta da bahsediyorum; valsler bile bu devinime kapılıp hareketleniyor. Bir de tabii Cihan Harbi sonrası Türkiye dışa açılıyor. Birinci Dünya Savaşı küresel bir savaş. Sınırlar ortadan kalkıyor. Bu nedenle dış etkileşim çok daha yoğun yaşanıyor. Amerikan kültürü savaş sonrası hızla Avrupa’yı kuşatıp oradan Türkiye’ye uzanıyor. Araba kullanan, motosiklete binen kısa saçlı Amerikan kadını modeli de böylelikle gündemimize geliyor. n Neden Türkiye ve Japonya’yı birlikte ele aldınız bu Amerikan tipi kadın bahsinde kitapta? n İkisi de Doğu toplumu çünkü. Her ikisi de DoğuBatı ikilemini taşıyor. O nedenle iki ülkedeki gelişmeler örtüşüyor. Bir de tabii bu iki ülke Asya’nın doğusunda ve batısında sömürgeleşmeden kalabilmiş. Buna mukabil kendi kimliklerini görece koruyabilmiş. Fakat aynı zamanda Batı’dan gelen bu rüzgâra da karşı koyamamışlar. Bunu özellikle vurgulama çabasındayım. Kitapta da sıklıkla kullandığım “asrî kadın” terimi, bir anlamıyla Batı kültür normlarını benimseme çabasındaki kadını imliyor ama bunları ne kadar özümsediği ayrı soru! Bir tüketim örüntüsü olarak alımlanıyor her iki toplumda da Batı’nın dayattığı bu form. Türkiye açısından düşündüğümüzde kadınların okuryazarlık oranı son derece düşük ve dış etkilere çok açık. Öte taraftan Türkiye’nin 1912’de başlayıp 1922’de biten uzun Cihan Harbi boyunca Osmanlı dokusu çözülüyor. Savaş özellikle de aile yapısına etki ediyor. Erkekler cepheye gidiyor geride açbilaç eşi kalmış, çoluk çocuk da aynı durumda; kadın da bu noktada bir şekilde dışarı çıkıp görünür olmak durumunda kalıyor. Sokak bu noktada özgürleştirici bir işlev de görüyor. Çeşitli işlerde çalışıp kendini kurtaranlar oluyor. Kendini kurtaramayanlar var bir de; fuhuşa yöneliyorlar... Çok bunalımlı bir kadın imajı var bu dönemde. Ben bu kitapla bir toplumsal cinsiyet kitabı yazmak istemedim ama toplumsal cinsiyetin de içinde olabileceği bir toplum sorunsalını gündeme getirmeye çabaladım. Çünkü biz devamlı inkılâptan söz ettiğimizde pozitif birtakım unsurları vurgulama çabasına giriyoruz doğal olarak negatif perspektife baktığımız vakit de inkılâpları sorguluyoruz. Oysa toplum katında, gündelik yaşamda olay çok daha farklı bir nitelik taşıyor. “DİN OSMANLI’DA BİR ÇİMENTO İŞLEVİ GÖRMÜŞ” n Peki, kadın bu kitabın doğal öznesi miydi yoksa çalışmalarınız mı sizi buraya yöneltti? n O dönemin en mağdur kesimini meydana getiriyor kadınlar. Mağduriyet üzerinden bakıldığında toplumun tabanında, işçinin de altında bir konumda buluruz kadını. O nedenle kitapta fuhuş konusunu gündeme getiriyorum çünkü fuhuş sermayesi toplumun en alt katmanını oluşturuyor. n Aile ve kadın üzerine odaklanmaya başlanılan tarihin Cihan Harbi ve sonrasına denk gelmesi bir tesadüf mü? Devlet her alanı kuşatıyor evet ama bu kuşatma kadından başlıyor... Neden? >>n Çünkü en büyük sorun kadın olarak görülüyor. Bir de şu var ta 12 7 Aralık 2017 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle