20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GREGORY CLAEYS’İN YAYINA HAZIRLADIĞI “ÜTOPYA EDEBİYATI” Ütopyalar ölür mü? “Ütopya Edebiyatı” başlıklı, meraklılarının kütüphanesinde kesinlikle bulunması gereken bu özel kitabın, içerdiği konular ve zengin bakış açıları göz önüne alındığında meseleye geniş bir yelpazeden yaklaştığını söylemek mümkün. YANKI ENKI [email protected] T homas More’un bizi ütopya kavramıyla tanıştıran eseri Utopia’nın üzerinden 500 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen, ütopyaları hem bir edebi tür hem de zengin bir anlam kümesine sahip politik bir saha olarak tartışmaya, yirminci yüzyılın ortalarından beridir de sık sık distopya kavramını öne çıkararak gündeme getirmeye devam ediyoruz. Gregory Claeys’in hazırladığı ve ayrıca distopyalar üzerine bir yazıyla da katkıda bulunduğu Cambridge Edebiyat Araştırmaları: Ütopya Edebiyatı başlıklı makale seçkisi, alanında önemli isimlerin imza attığı toplam on bir makaleden oluşuyor ve hem politik hem de edebi çerçevede ütopya kavramını ele alan yazıları bir araya getiriyor. Damla Göl’ün çevirdiği son üç makale haricinde Zeynep Demirsü tarafından Türkçeye çevrilen bu kitapta, H. G. Wells üzerine yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Patrick Parrinder ve dünya çapında saygın bir yeri olan çevirmen ve yazar Brian Stableford gibi bilimkurgu okurlarının yakından tanıdığı isimler de bulunuyor. Bir makale seçkisi olduğu için bazı yazılar daha genel bir çerçeve sunarken bazıları da bizi son derece belirli alanlara yönlendirebilme fırsatından faydalanıyor. Kitabın ilk yarısı “Tarih” başlığı altında, daha ziyade Thomas More’un izlerini sürerken “Edebiyat” başlıklı ikinci kısmı distopya, bilimkurgu, feminizm, sömürgecilik ve ekoloji gibi daha çağdaş başlıklara, yirminci yüzyıldaki eserlerin ve kavramların değerlendirmeleri eşliğinde yer veriyor. ÜTOPYA “HAYATTA VE İYİ DURUMDA” Fátima Vieira’nın ‘Ütopya Kavramı’ başlıklı makalesi, kitabın aynı zamanda ilk yazısı olduğu için daha genel bir giriş niteliği taşıyor. Yine de bu girişte üzerinde durulan ütopyanın anlamındaki çeşitlilik konusu, neden bu kavramın tartışılabilir, gri bir mana havuzuna sahip olduğunu gösteriyor. “Ütopya sözcüğünün ilk anlamının hiç bir şekilde açık ve net olmayışı”ndan bahsederek başlıyor yazar bu makaleye. “Aynı anda hem yer olmayan (ütopya) hem de iyi bir yer (eutopya) olan ütopyanın anlamındaki kalıcı ikiliği” yaratan More’un eserine nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda yol gösteren, kitaptaki diğer makalelerde de üzerinde durulacak olan bilimkurgu ve ütopya arasındaki çelişki meselesine, elbette distopya kavramına da kısa bir giriş yapan bu makale, ütopyanın bugününü tartışarak sona eriyor ki bu soru kitabın genelinde de gündemde tutuluyor. Ütopyanın ölümün eşiğinde olup olmadığı sorusuna net bir cevabı var yazarın: Ütopya “hayatta ve iyi durumda.” J. C. Davis ise More’un Utopia eserine daha derinlemesine eğilen bir makaleye imza atıyor. Bu makalenin finalinde de ütopya, daha doğrusu ütopyacı kurgu şu şekilde bir deva olarak öneriliyor bizlere: “Kendi toplumumuzun gerçekliğini ve bunu rayına oturtmanın bedelini görebilmemiz için ütopyacı kurmacaya ihtiyacımız vardır.” Nicole Pohl’un More’dan sonraki ütopya metinlerini Rönesans ve özellikle de Aydınlanma felsefesinin ışığında incelediği makalesiyle kitap daha zenginleşmeye başlıyor. Ütopya metinleri arasındaki paralellikler ve zıtlıkları ortaya koyan bu makale, belli bir dönemin tartışmalarının Batı kültürü için ne kadar önemli olduğunu da yansıtıyor. On dokuzuncu yüzyıl ütopyalarının satır aralarını okuyan, ütopyayı “olan ile olabilecek olan/olması gereken arasındaki keskin tezata bunca bel bağla Gregory Claeys’in hazırladığı ve ayrıca distopyalar üzerine bir yazıyla da katkıda bulunduğu kitap on bir makaleden oluşuyor. yan pek az yazı biçimi”nden biri olarak değerlendiren Kenneth M. Roemer da makalesini, ütopyanın ölmediğini ve dönüşmeye devam ettiğini belirterek noktalıyor. CAMBRIDGE EDEBİYAT ARAŞTIRMALARI DİZİSİ Kitabın ikinci yarısıyla birlikte, özellikle Peter Fitting’in makalesinden itibaren ütopyayla beraber bilimkurgu da tartışmanın ana teması hâline geliyor. İki tür arasındaki alışverişin hangi tanımlara göre netleşip hangi tanımlara göre belirsizleştiği üzerinde duruyor yazar. Tabii bilimkurgu başrolü aldıkça sanayi devrimi, teknoloji, bilimsel ilerleme ve gelecek tasarımları da tartışmanın ana hatlarını oluşturuyor. Distopya ve antiütopya gibi daha çağdaş tanımlamalar işin içine girdikçe kitaptaki makalelerin arasında birbiriyle tartışan bakış açıları yüzeye çıkıyor. Patrick Parrinder, makalesinde ütopyacı ve antiütopyacı romansları değerlendirirken elbette uzmanı olduğu Wells’ten de örnekler vermeyi ihmal etmiyor. Alessa Johns ise feminizm ve ütopya ilişkisine eğilip yine umutlu bir bakış açısıyla değerlendiriyor feministlerin ütopyayla kurduğu bağı. Lyman Tower Sargent’ın sömürgecilik konulu makalesi ise ütopyaların kurgusundan ziyade gerçekliği noktasında tarihten örnekler veriyor, ütopyacılık akımının geçmişini aydınlatıyor. Jacqueline Dutton da Batılı olmayan kültürlerin ütopya geleneklerini inceliyor. Brian Stableford ise kitabın son makalesinde ekolojiye eğilerek doğa ve bilim arasındaki mücadelenin izdüşümlerini arıyor distopyalarda. Konu ve zengin bakış açılarından da anlaşılacağı üzere bu kitabın içeriği oldukça önemli bir yer tutuyor. Makalelerin kaynakça bölümlerinin genişliği dahi kitabın kıymetini işaret edebilecek nitelikte. Aslında bu makale derlemesinin Cambridge Edebiyat Araştırmaları dizisinin bir parçası olması eserin değerini daha da yükseltiyor, zira edebiyatın birçok teması, türü ve yazarına ayrı ayrı odaklanan makale derlemelerinden oluşan bu dizideki kitapların İngilizce dışındaki dillere çevrilmesine çok da alışık değiliz. Bu nedenle kitabın Türkçeye çevrilip yayımlanması bile tek başına önem arz ediyor. Eserin asıl önemli, özel ve değerli kısmı ise Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın bu kitabı yayımlarken ülkenin ilk ve tek bilimkurgu kütüphanesi olan Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’yle işbirliği yapmasında yatıyor. ÖZGEN BERKOL DOĞAN... Özgen Berkol Doğan, bilime ve bilimkurguya çok önemli katkılarda bulunan, ne yazık ki genç yaşta aramızdan ayrılan bir bilim insanı. Michael Hamilton adına verilen Fizik Ödülü’nü liseden mezun olurken alan Doğan, tesadüf ya da kader diyerek açıklayamayacağımız bir şekilde, 27 yaşında Isparta’da geçirdiği bir uçak kazasında aramızdan ayrılmıştı. Deneysel yüksek parçacık fiziği üzerinde uzmanlaşan Doğan, aynı zamanda Robert Silverberg’ün Gece Kanatları ve Richard Matheson’ın Ben, Efsane! adlı önemli romanlarını da Türkçeye çevirmişti. Ailesi, onun adını yaşatmak için 2012’de Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’ni kurdu. Bilimkurgu, fantastik kurgu ve korku edebiyatı başta olmak üzere birçok türde ve dilde esere ev sahipliği yapan Kadıköy’deki bu kendine has kütüphanenin binlerce kitaptan oluşan koleksiyonu, günden güne büyümeye devam ederken kütüphane bünyesinde bilim ve bilimkurgu temalı söyleşiler, film gösterileri gibi etkinlikler de yapılıyor. Ütopya Edebiyatı başlıklı, meraklılarının kütüphanesinde kesinlikle yer alması gereken, 2010’da yayımlansa da alanında güncelliğini koruyan bu özel kitap da Özgen Berkol Doğan’ın aramızdan ayrılışının onuncu, kütüphanenin kuruluşunun da beşinci yıl dönümünde yayımlandı. Böyle eserlerin devamının gelmesi, üzerinde Özgen Berkol Doğan’ın ismini göreceğimiz birçok çalışmanın gerçekleşmeye devam etmesi, bilimkurgu raflarımızın giderek zenginleşmesi dileğiyle... n Ütopya Edebiyatı / Yayına Hazırlayan: Gregory Claeys / Çeviren: Zeynep Demirsü / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 424 s. 4 28 Aralık 2017 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle