Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> okunmalı. İlk dizede kadının bedeninin özel olduğu vurgusu, kadının hem kendini hem de aşkı koruması açısından bir uyarı olarak çıkar karşımıza. İkinci dize ise gerçek aşkın büyük bir sancıyla gelmesiyle ilişkilidir. O sancıdır etin dağlanmasına sebep olan. Yani aşkın bedenle bütünleşmesi ikinci evredir. Kaygıysa aşkın kendi içindeki dinamiklerle ilgilidir. Aynı şiirde “Önce sancıyı dene/ Yüreğin iki parça olsun/ Sonra kaynaşsın” derken bütünleşmekten söz eder. Aşk sancılı bir süreçtir ve bütünleştirir. İnsanın kendini tanıması ve oluşturmasında önemli bir geçittir. Bir kimlik meselesidir aynı zamanda. Aşk önemlidir. Kadının yaşamında eksiktir. Töreler, kumalık sistemi, kadın üzerinden yürütülen namus meselesi, ayıplar, günahlar, yasaklarla çevrili bir düzen vardır. O yüzden aşk denilince kadının yüzü kızarır onun şiirlerinde. Mesela, ‘Ev İçi Şiirleri’ndeki “As¸k nedir diye sor/ Pazaryerindeki bir kadına/ Utanıp yere inerken bakışları/ Fıkırdar saçındaki kına” dizeleri veya ‘Kadının Akşam Duası’ şiirindeki “Yüreğine akşamla çökeni/ Sokaklar uzaklaştıramaz/ Uyanırsın yanında yabancı biri/ Aşkı kimseler kurtaramaz...” dizeleri, aşkı kadının hayatında önemli bir yere koyduğunu gösterir. Çünkü aşk direnme nedenidir. Aşkla yaşamın çizgilerini belirginleştirebilir, aşkla hayata dâhil olabilirsin. Aşk kadının sokağa çıkmasıdır, kimliğinin oluşmasında önemli bir etkendir. Yoksa yaşamın çizgileri saçlarına değmeden geçer. Evet, onun şiirlerindeki kadın emekçidir, annedir ama aşkı da sahiplenmeli, yaşamalıdır. Bu anlamda bir özgürleşme de sunar kadına. Yine ‘Kadının Akşam Duası’ adlı şiirindeki “Bir çayevinde olmalı s¸imdi/ S¸iirler okumalı aks¸am serinligˆinde/ Uzaktan uzagˆa toprak kokusu/ Bulas¸ık kalsın /Sogˆudu su, yagˆlar dondu./Çorba pis¸meli...” dizelerinde hem sistem eleştirisi hem de kadına biçilen, kadını evin içine hapseden hayat biçimine eleştiri vardır. Evin dışarısı olmadan içerisi olmaz. İçerisi olmadan dışarısı olmayacağı gibi. İşte kadın, tam da bu noktada durur onun şiirlerinde. İçeriye mahkum edilmiş, emeği ve hayatı sömürülmüş kadının dışarıyla bağlantı kurması, direnmesi demektir. Bir kadının kendi sesini arayışıdır bu. Aşk da bu direnmede önemli bir vurgudur. ‘Yeniden Babaevinde’ şiiri bu anlamda önemlidir. “Okudugˆu yeter” demis¸ler/ “Patlıcan biber kızartmayı ögˆrensin biraz da” dizeleri tam da o ataerkil sistemin eleştirisine çarpıcı bir vurgudur. Şiirin devamında daha açık görürüz bunu: “Hiç patlıcan kızartamadım sonra/ Parmaklarımdan babama benzer bir damadın kanı sızar hâlâ.” ‘Yani Eksik Şiir’de dediği gibi, “Göğü tanımadan ağlamayı tanıyan ve ağlaması yasaklanan” kadınların hikayesidir yazdığı. Çünkü “anlatmak er işidir”, kadınların payına düşen ise sessizlik. DİLSİZ VE SUSKUN BIRAKILMA HÂLİNE ELEŞTİRİ ‘Dilsiz Dengbêj’ ile ‘Gelin’ şiirinde de kadına biçilen dilsizliği görürüz. Sadece kadının başını bağlamak değildir mesele, aynı zamanda dilini de bağlamaktır. Kadın sesi yasaktır kulağa. Töreler konuşur, yasa koyucu erkektir ve erkeğin sesi helaldir. Kuşkusuz dilsiz ve suskun bırakılma hâli sadece kadının uğradığı eşitsizliği işaret etmez onun şiirlerinde. Ama kadın ötekilerin, ezilenlerin temsili açısından önemli bir simgedir. Dolayısıyla Dilsiz Dengbêj kitabı sesin izini sürme anlamında kıymetlidir. Dilsizlik onun şiirinde vatansız olmakla eş değerdir. Ana dilidir insanın vatanı. Kültürün aktarılmasında dilin önemli bir işlevi vardır. Dil, bireyin, toplumların varlığının temelidir, kimliğidir. Sennur Sezer’in 2001’de yayımladığı “benim için bir dönemeç” dediği Dilsiz Dengbêj adlı kitabıyla; sesin, dilin, kültürün aktırılmasına verdiği değeri bir kez daha kanıtlıyor. Kürt Sözlü Edebiyatı’nın aktarıcıları olan dengbêjlerin özelliği sesi ustaca kullanmaları. Dengbêjin dilsizliği izini sürdüğü sesi kaybetmek demektir. Susmaktır. Oysa Sennur Sezer tüm yaşamı boyunca hem şiirlerinde hem de düz yazılarında “susma” diye haykırmıştır. Susmak bildiğin her şeyi unutmak demektir. Sennur Sezer konuştu. Çünkü o “susmak anamın diliydi” dedi. O yüzden bildiği hiçbir şeyi unutmadı ve bize aktardı. Saygı ve minnetle. n DirençBütün Şiirleri / Sennur Sezer / Manos Kitap / 488 s. KITAP 135 Ekim 2017