Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir odam olsa... Virginia Woolf “Kendine Ait Bir Oda”yı bundan yaklaşık doksan yıl kadar önce, kadınların para kazanmasına ya da kazandığı paraya sahip olmasına izin verilmesinden kırk sekiz yıl sonra, İngiltere’de kadınların oy hakkı kazanmasından dokuz yıl sonra, kız ve oğlan çocuklarının birlikte okula gitmesine henüz izin verilmediği yıllarda yazmış. Kitap, hem otobiyografik olarak Woolf’u hem de o dönemdeki herhangi bir kadını anlatıyor. D üşünce ve sanat eserleri üzerindeki telif hakkı, her ülkenin yasalarında farklıdır, genelde sanatçı, yazar, besteci ya da bilim insanının ölümü üzerinden elli ila yüz yıl arasında bir zaman geçtikten sonra eserleri kamu malı ilan edilir. Türkiye’de, Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi bu süre telif yasasına, yetmiş yıl olarak geçmiş. Yazarın ölümünden yetmiş yıl geçtikten sonra ailesinin eserler üzerindeki hakkı biter ve bunlar tüm insanlığın mal olur. Elbette yayıncılar bu telif düşmesini kollar; böylece her yayınevi istediği gibi basabilir eserleri. Yazarlar açısından yeniden gündeme gelmek olarak görülebilir bu; klasikler arasında yerini bulduğunun da kanıtıdır. 1941’de ölen Virginia Woolf’un eserlerini onlarca farklı yayınevinden bulmamızın nedeni de bu. Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda’yı bundan yaklaşık doksan yıl kadar önce, kadınların para kazanmasına ya da kazandığı paraya sahip olmasına izin verilmesinden kırk sekiz yıl sonra, İngiltere’de kadınların oy hakkı kazanmasından dokuz yıl sonra, kız ve oğlan çocuklarının birlikte okula gitmesine henüz izin verilmediği yıllarda yazmış. Woolf’un kendisi de okula gönderilmemişti, böyle bir gelenek yoktu o yıllarda fakat entelektüel çevreye ait bir aileden geldiği için babasının kitaplığından faydalanma fırsatı bulmuştu. Kendine Ait Bir Oda, hem otobiyografik olarak Woolf’u hem de o dönemdeki herhangi bir kadını anlatır. Woolf da kitapta bahsettiği kadın gibi 1928’de, Cambridge Üniversitesi içinde kızlara eğitim veren Newnham ve Girton Kolejlerinde bir konuşma yapmak için çağrılmıştı. “Kadın ve Kurgu” başlığını taşıyordu konuşması. Aynı kitapta anlattığı kadın yazar gibi. PARA VE KONUM Kitap altı bölümden oluşur. İlk bölümde Woolf kurgu ile gerçeklik üzerinde duruyor, mutlak ve tek ger Hem özgürce yürüyeceği çayırlar çekliğin ne olduğu sorusuyla başlıyor hem de kütüphaneler yasak alan kitap fakat felsefi bir tartışmadan önce lardır bu kadına ve her kadına. Ve sorunun aslında daha basit, sosyal ve düşünür Woolf’un kahramanı, neden maddi olduğu konusuna odaklanıyor. “Bir cinsiyetin güvenlik ve refahını, Sosyal çünkü sanat üretimi için kişinin diğerinin yoksulluğunu ve güvensiz kendine ait zaman ve mekâna sahip liğini ister toplum?” Erkeğin kudretli olması gerekir; maddi çünkü bunları olması için kadının ezilmesi şart mıdır? edinmesi için paraya ihtiyacı vardır. Konu ya çok çarpıcı örnek leme ile başlar. Güzel bir ekim günü, düşüncelere dalmış, nehir kıyı sında sonbaharın doğada büründüğü renkler içinde “ger çeklerle herhangi bir temastan kurtulmuş” zihniyle kırlarda do lanırken karşısına çıkan ilk adam, onu öfkeli ve sert bir biçimde uyararak yanlış yerde olduğu nu, buranın sadece öğretim üyeleri ve akademisyenlere ait bölge olduğunu söy leyerek uyarmasıyla kadın olarak yerini bildirir. Bilinç akışı tekniğiyle anlattığı bu bölümde tam olarak düşünce zincirinin nasıl kopartıldığına şahit olur okuru da. Hemen ardından aklı na takılan bir konuyu araştırmak için kü tüphaneye yöneldi ğinde benzer bir idari görevliyle karşılaşır, hanımların ancak üni versitenin bir öğretim üyesi eşliğinde ya da bir tavsiye mektubu Virginia Woolf, genel toplumsal yapıyla ilgili sorunları ele ile gelmeleri gerektiği alarak başlar fakat önerileri son derece belirli ve nettir, hiç söylenir. bir şekilde genel değildir. Neden yüzlerce yıldır, Napoléon’dan Mussolini’ye, yüzlerce yazar, politikacı, düşünür ve din adamı “kadın cinsinin aklî, ahlaki ve bedensel bakımdan zayıflığı” temasını işlemekten bıkmamıştır? Neden böyle bir öfke ve asabiyetle bakılır kadına? Bu soruları sorarken çok cesur davranır Woolf, belki bu maskelenmiş karmaşık bir öfkedir, diye düşünür. Öfkenin altında bastırılmış eşcinsellik mi yatar, yoksa bir kalp kırıklığı mı ya da öfke, her nedense güce eşlik eden, hepimizin aşina olduğu şu cin miydi acaba?” Bugün hâlâ bu soruları sormaya devam etmemiz ayrıca çok üzücü, küçük düşürücü ve akıl karıştırıcı ama konumuz Woolf. EGEMEN ERİL DEĞERLER Virginia Woolf, edebiyat tarihinde erkek egemen dili ve kurgusal yapıyı ilk fark eden eleştirmen olduğu için de ayrı bir önem taşır. Gelecekteki kadın yazarlara (ya da her alandaki kadının üretimine) bu erkek egemen yapısal düzen dışına çıkmayı önerir. Kendi sesini, kendi konusunu, kendi kurgusunu bulmasının önemini vurgular. Kendine Ait Bir Oda, roman kurgusuna sahip olmamasına rağmen roman sayılmıştır bugüne kadar. Bunun başlıca nedeni ise duygusal olarak okuru hazırlayan bir ritimle argüman sunmasında yatar. İlk bölümlerde özellikle kadınları aşağılayan, küçük gören, öfke ve nefretle yazan erkek yazarların düşüncelerine yer verir, böylece sanki gerilim romanlarındaki gibi okuru âdeta doldurur. Kadının yüzyıllar içinde sosyal durumunu iyice netleştirdikten sonra önerilerini sıralar. Bir kocanın yasal olarak karısını dövme hakkı ya da evlenmek istemeyen kızlarını cezalandırma hakkı, göz ardı edilemez. Bunlar ışığında kadının sanatsal üretkenliğine bakılması gerekir. Bundan sonra artık yazardan bunu düzeltmek için neler yapılabilir, bunu duymak isteriz. Kitabın başındaki ayrımcılık, kötü davranış örnekleri de haksızlığa karşı duyarlı kılmaya yarar. Virginia Woolf, genel toplumsal yapıyla ilgili sorunları ele alarak başlar fakat önerileri son derece belirli ve nettir, hiçbir şekilde genel değildir. Yılda beş yüz sterline ve kapısı kilitlenebilen bir odaya sahip olmak gerekir her şeyden önce; ancak bunlara sahip olan bir kadın (ya da adam) sanatında verimli olabilir. Bu koşullar zorunludur ancak yeterli değildir. Bununla kalmamalıdır kadın yazar, yoksa egemen eril dilin sınırlarının dışına çıkamaz. Kadın zihninin ifadesini bulması ve zihnini tam anlamıyla ifade eden bir düzyazı biçimini geliştirmesi gerekir. Bunları söyledikten sonra, romanın altıncı bölümünde bu döllenmenin nasıl olacağı konusuna girer. “Kendine ait bir oda” bugün artık yerleşmiş bir deyim olarak kullanılır, sadece kadın ve edebiyat konusunda değil, her alanda üretkenliğin ifadesini simgeleyen bir kalıp olmuştur. Feminizm ve feminist eleştirinin de önemli başlıca kaynağı sayılır. Woolf, edebiyat tarihi boyunca kadının rolünü etraflıca ele alışıyla önemli bir kaynak oluşturmuştur ve neredeyse aradan geçen yüzyıla rağmen düşünceleri önemini yitirmemiştir. n Kendine Ait Bir Oda / Virginia Woolf / Çeviren: Handan Saraç / Remzi Kitabevi / 127 s. 6 12 Ocak 2017 KItap