29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> da istatistik bilgiler içeren birtakım tablolar yayımlandı. 1921’de Pandelis M. Kondoyannis’in ‘Geografia tis Mikras Asias’ (Küçük Asya Coğrafyası) kitabı yayımlandı. Ondan önce İoannis Kalfoğlu’nun (18711931) Karamanlıca ‘Mikra Asia Kıtası’nın Tarihî Coğrafyası’ (1899) çıkmıştı. (Stavros Anestidis, kitabı 2002’de Yunancaya çevirip yorumladı.) 19. yüzyılın son yıllarından başlayıp 20. yüzyıl başlarında çoğalarak Anadolu’daki Rum yerleşimleri hakkında makaleler ve küçük monografiler yayımlanmaya başladı. Bu yayıncılık faaliyeti, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Rumlara baskı uygulanmaya başlanmasının Yunan tarafında uyandırdığı ilgiyle bağlantılıdır. Spiridon Ploumidis, ‘Asya’daki Yunanistan’ terimiyle tanımladığı Anadolu’da 1,52 milyonluk Rum nüfusunun yaşadığı yerlerin, 20. yüzyılın birinci on yılının sonlarına kadar Yunan kamuoyu için bir ‘terra incognita’ [meçhul topraklar] olduğunu söyler. Makedonya ve Girit’in sembolik ağırlığıyla gölgelenen bölge, 1891’de Atina’daki Küçük Asyalıların, Margaritis Evangelidis (18501932) ve Pavlos Karolidis (1849 1930) gibi aydınların önderliğinde kurduğu “Anatoli Derneği” türünden oluşumların etkinlikleriyle kamuoyunun ilgisini çekebildi. Küçük Asya sorunu 1915’te Yunanistan’ın siyasi gündeminin odağına yerleşti ve 1914’te Jöntürklerin uyguladığı baskılarla tehdit edilen Küçük Asya Rumlarının güvenliği “Yunanistan tarafsız mı kalmalı yoksa Antant güçlerinin yanında savaşa mı katılmalı?” ikilemini doğurdu. Anadolu, 19. yüzyılın irredantist [anayurt dışında kaldığı varsayılan toprakları yeniden anayurda katma düşüncesi] söylemine göre ‘eksik’ Yunan devletini bütünleyeceği düşünülen Makedonya ya da Girit’ten farklı olarak, kamuoyunun muhayyilesine gelecekteki Yunanistan’ın doğal ve ayrılmaz bir parçası olarak yerleşmemişti. ‘Küçük Asya Felaketi’ ve ‘Mübadele’den sonra bu yaklaşım açıkça ortaya çıktı. Yunan toplumu, büyük zorluklarla muhacir statüsünde Yunanistan’a sığınan kardeş yığınların önemini, tarihini ve ortak kültüre katkılarını bilmediğini ve önemsemediğini gösterdi. Yerli halkın çoğunluğuna göre, gelenler ‘Türk tohumu’ndan başka bir şey değildi. Anadolulu muhacirler Yunan toprağında memleketlerini yeniden inşa etti. Nea Sinasos, Nea İzmir, Nea Filadelfia, Nea..., Nea... Anadolu’nun köy, kasaba ve şehirleri önlerine “nea” (yeni) ekini alarak dağlarla ovalarda sıralandı. Ari Çokona, Kapadokya vadilerinden birindeki Gelveri’nin Nea Karvali’ye taşınmasında olduğu gibi, fırsatını buldukça dokunaklı örnekler veriyor. 1925’te Yunanistan’a aç ve çıplak gelen Gelverililer, bataklıklara hayat verdi ve beraberlerinde getirdikleri tarifle ürettikleri lezzetli Nea Karvali kurabiyelerini şimdi memleketlerine ihraç ediyorlar. MİLLİYETÇİ RETORİKTEN UZAK Küçük Asya Felaketi ve Mübadele’nin neden olduğu büyük sosyal ve siyasal altüst oluş durulunca Anadolulu muhacirler yitip giden memleketlerinin tarihini irdelemeye başladı. Kısa sürede, sürekli yeni başlıklarla zenginleşen muazzam bir monografiler, makaleler ve anılar külliyesi oluştu. Bu akıma paralel olarak bazı tarihçiler de muhacir toplulukların bilimsel tarihini yazmaya soyundu. Bu konuya değinmenin zamanı değil, başka bir zaman, başka bir vesileyle ona da sıra gelecek. Ancak Ari Çokona’nın kitabının, Küçük Asya bibliyografyasının bu iki temel kategoriye dâhil edilemeyeceğini vurgulamalıyım. Temel farkı da, imkânlar elverdiğince bütünü anlatmayı hedeflemesi. Kitabın en belirgin başarısı şekilci bilimsellik taslama, lirik duygusallık ve milliyetçi retorik tuzaklarından kaçınabilmiş olmasıdır. ‘20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri’ kitabı alçakgönüllü profiliyle, okurda bu çalışmanın gerektirdiği ve araştırma merkezlerinin göze alamadığı emeğin büyüklüğü bakımından saygı uyandırıyor. Ayrıca, çalışmayı kitaplaştıran Literatür Yayıncılık da içten bir teşekkürü hak ediyor. Kitabın önünün açık olacağını, daha sonraki baskılarında ekleme ve düzeltmelere ihtiyaç duyacağını görebiliyorum. Temeli sağlam önemli kitapların kaderi budur. En başta, daha kullanışlı olmasını sağlayacak ayrıntılı bir fihriste ihtiyaç duyacak. Böyle bir fihrist, yakında sayılarının artacağını düşündüğüm Osmanlı Rum yerleşimleri üzerinde yapılacak araştırmaları kolaylaştıracaktır. Bitirirken tüm dostlarıma, başta değindiğim Savvopoulos şarkısının devam dizeleriyle sesleniyorum: “... Sağlığımız yerinde olsun/ ve hep böyle bir araya gelelim/ el ele tutuşarak nehirler misâli/ özgür halaylar çekerek/ dost meclislerinde coşup eğlenelim.” n 20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya‘daki Rum Yerleşimleri / Ari Çokona / Literatür Yayıncılık / 420 s. İstanbul Samatya’dan görünüm... OCAK 2017 Türkçe Edebiyat, 40 sayfa Hakan Bıçakcı’dan soğuk bir muamma hikâyesi Tuhaf bir otel, zevksiz ve tenha, küşü odalar, kemiklere iyi gelen asansör havası, dumanı tüten çorbalar, ağrı kesiciler, yılan balıkları ve diğer müşteriler… Hakan Bıçakcı’dan soğuk bir muamma hikâyesi. Otel Paranoya, belleksiz bir rasyonalitenin, kaybolmanın rüyası… Berat Pekmezci, akıl tutulmasını, sıkıntının sınırlarını, delirmenin rehavetini ustalıkla resmediyor. “Klozete peruk atmak yasaktır.” KItap 1512 Ocak 2017 www.iletisim.com.tr [email protected] vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimbirikim twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle