03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Kendine ait bir odası bile olmayacaktı’ “Son Aydınlık Yaz”, büyük bir yazarın, Doris Lessing’in iyi bir romanı. Konuyu işleyişi, anlatımı ve sorguladıklarıyla okunmaya değer bir eser. Son zamanlarda kitapların ön kapaklarına yazılanlara varka kapaklarındaki tanıtımlara takılıyorum. Bu yazıların okura kitabı aldırmak gibi bir amaçları var kuşkusuz. Ama ne kadar yönlendirici olduklarını da merak ediyorum. Doris Lessing’in Son Aydınlık Yaz’ının ön kapağında “Bir başyapıt... Lessing’in yazdığı belki de en iyi roman” ibaresi var. The Economist dergisinden alınmış. Yazarı belli değil. The Economist de adı üzerinde ekonomi dergisi. Ama cümle güzel, çarpıcı ve iddialı. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, büyük bir yazar için böyle bir tanıtım gerekli mi? Gerekli olduğu anlaşılıyor. Çünkü günümüz okuru için kapakta vurgulansa da Nobel Edebiyat Ödülü yeterli bir çağrı değil, Kitabın satın alınmasını sağlamıyor. Alıntılanan cümle “başyapıt” ve “en iyi roman” vurguları ile çok daha etkili. Aradaki “belki” de diğer kitaplar için bir pay bırakıyor. Genel kanı Doris Lessing’in başyapıtının Altın Defter (Can Yay.) olduğudur. 700 sayfalık bu dev eserde Lessing bir kadının yaşamının neredeyse tüm evrelerini, her boyutuyla anlatır. Benim için de unutulmaz eserlerdendir. Lessing’in diğer eserlerini okumamda etkili olmuştur. “Yaşamının çökmekte olduğu duygusu” ile kadının kendisiyle hesaplaşması, geçmişini özeleştirel bir bakışla gözden geçirmesi Doris Lessing’in ana temalarından. Ailenin, özellikle evliliğin kadın için bir hapishane olduğu teziyle kadınların bu durumlarının farkına varması ve toplumda bir birey, bir kadın olarak yer almanın mücadelesini vermesi, bu mücadeleden bazen başarılı bazen yenik çıkması farklı boyut ve konumlarda sıkça işlediği bir konu. Son Aydınlık Yaz’da (Temmuz 2016, Çev. İdil Dündar, Kırmızı Kedi Yay.) da bu konuyu işlediği görülüyor. GEÇ ÇEVRİLEN “BAŞYAPIT” “Dışarıdan bakıldığında nörolog kocası ve dört çocuğuyla ideal bir orta sınıf ailesine sahip olan Kate, yaşamının bir hapishaneye dönüştüğünü hissetmektedir. Sürekli güzel ve şık olmak, evini idare ederken hem kocasının hem çocuklarının sorunlarıyla ilgilenmek zorundadır. Ve kendisinden bütün bunları ‘doğası gereği’, yani karşılıksız yap ması beklenmektedir. Uluslararası bir konferansta çevirmenlik yapmak üzere İstanbul’a giden Kate, orada tanıştığı gençle sürpriz bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, Kate’in içsel dönüşümünün de başlangıcı olacaktır.” Arka kapakta romanın konusu güzelce özetlenmiş ama romanda bu özetten çok daha fazlası olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kate’in evini ve işini terk edip birkaç gün önce tanıdığı, kendinden genç adamla İspanya’nın içlerine doğru yola düşmesi, bir anlamda özgürlüğünü ilan etmesi ile roman bitmiyor; aksine yeni başlıyor. Arka kapakta “içsel dönüşüm” denmiş, kendisiyle büyük hesaplaşması da denilebilir Kate’in yaptığına. Üstelik bu hesaplaşmada çok kararlı da değil. En küçük bir işarette, tereddütte hemen evine, eski düzenine dönebilir. Doris Lessing’in açık sözlü, hatta dobra anlatımını, toplum ve aile hakkında ince gözlemlerini ve sert eleştirilerini bir yana koyarsak romanın güzelliği de, benzerlerinden farkı da bundan kaynaklanıyor. Doris Lessing, Türkiye’de sevilen yazarlardan. Millî Kütüphane kayıtlarına göre 1990’ların başından itibaren neredeyse bütün eserleri Türkçeye çevrilmiş. Son Aydınlık Yaz’ın orijinalinin 1973’te yayımlandığını göz önüne alırsak “başyapıt” sayılan bir eserin neden bu kadar geç, kırk üç yıl sonra Türkçeye çevrildiğini merak etmemek elde değil. Zira kitap, 1980’lerde yayımlansa o zamanlar Türkiye’de yeni başlayan feminizm tartışmalarında önemli bir kaynak olurdu. Çünkü Son Aydınlık Yaz, kitabın arka kapağında belirtildiği gibi “feminist bir manifesto” olarak niteleniyor. New York Times Book Review da “cinsiyetçilik ve feminist bilinç üzerine yazılmış en iyi roman” diye nitelemiş. Gazete ve dergilerin anonim yazarlarının övgüde kantarın topuzunu sık sık kaçırdığını kaydedip feminist anlayış üzerinde durmakta fayda var. ÖZGÜRLÜĞE ÖNEM VERMEK Kate eğitimini yarım bırakıp genç yaşta evlenmiş. Kendisi kırk beş, çocukları Stephen yirmi üç, kızı Eileen yirmi iki, James yirmi bir ve en küçükleri Tim on dokuz yaşında. Kocası başarılı bir doktor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki konferanslara katılıyor. O yaz da üç aylığına ABD’ye gidip görev yapacak. Kate, hayatını sadece onlara ve evine adamış. Sonuçta orta halli, düzgün bir ev, iyi yetişmiş çocuklar ortaya çıkmış ve tüm bunlar tek başına Kate’in eseri. Kate, eseriyle gurur duyuyor. Onu büyük bir inançla koruyup geliştirmeye çalışıyor, ben bu kadar fedakarlık yapmasam bunlar olmazdı diye düşünüyor ama ufak da olsa ailenin diğer fertlerinden beklediği takdiri görmediği kuşkusunu da taşıyor. O, eviyle ve ailesiyle bu denli ilgilenmesiydi ne olurdu? Geçen yirmi yılı aşkın zamanda bunu durup hiç düşünmemiş, düşünmeye istekli olmadığı gibi düşünmeye zamanı da olmamış. Çocuklar uzun yaz tatillerine, kocası ABD’ye giderken tesadüfen gelen bir teklif yaşamını değiştiriyor. Uluslararası bir kongrede acil çevirmen ihtiyacı vardır ve zaman zaman küçük çeviriler yapan Kate’e bu iş teklif edilir. Kocasının desteği ile işi kabul eden Kate çevrimenlikte başarılı olmakla kalmaz, organizasyon yeteneği ile kongreyi düzenleyen uluslararası gıda örgütünün daimi elemanı da olur. İkinci iş olarak da İstanbul’a gider. İstanbul’da tanıştığı genç adamla ise İspanya yoluna düşer. Kendinden genç sevgiliyle, İspanya içlerinde muhafazakâr bir köyde geçirmek zorunda kaldığı günler kendiyle hesaplaşmasını başlatmakla kalmaz, ürkekliğini üzerinden atıp radikal kararlar verebilmesini de sağlar. Genç sevgiliyi hasta yatağında bırakıp Londra’ya döner ama evine gitmek yerine önce lüks bir otelde, sonra da kiralık bir odada günlerini geçirir. Kendisine evinin bir odasını kiralayan Maureen’le ilişkileri ona evini, ailesini ve özellikle kızı ile ilişkilerini hatırlatır. Genç, güzel, özgür ruhlu Maureen çeşitli damat adayları arasından kendine uygun kişiyi seçmeye çalışırken Kate’i fahri danışman olarak kullanır. Maureen’in yaşadıkları Kate’e kendi evlilik kararını ve bir anlamda yitip giden onlarca yılını düşündürür. Ama yeni bir başlangıç yapıp bu kez her şeyi daha farklı, kendini daha az ihmal edip, özgürlüğüne daha çok önem vererek yaşamak da onun elindedir. “Son Aydınlık Yaz” büyük bir yazarın, Doris Lessing’in iyi bir romanı. Konuyu işleyişi, anlatımı, sorguladıklarıyla okunmaya değer bir eser. n 8 25 Ağustos 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle