Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NEŞE YAŞIN’DAN “ÜŞÜMÜŞ KUŞLAR” ‘Hep özgürlüğe doğru koştum’ “Kimlikler hapishanesinden firari” şair Neşe Yaşın’ın 1979’da yayımlanan ilk şiir kitabı “Sümbül ile Nergis”le başlayan, “Savaşların Gözyaşları” (1980), “Kapılar” (1992), “Ay Aşktan Yapılmıştır” (2001) ve “Bellek Odaları” (2005) ile süren şiir serüveninin yeni durağı “Üşümüş Kuşlar.” Yaşın, “Üşümüş Kuşlar”la iki insan arasındaki ilişkiden hareketle şiir dilini sokağa ve dünyaya çıkarıyor, özgürlük ve adalete dokunuyor. 101 kıpkısa şiirle de kitabın son bölümünde, güçlü bir ‘şiir duvarı’ örüyor. Yaşın’la yeni dizeleri üzerine söyleştik. Ayşegül TÖzeren 1996’da yayımlanan “Kıbrıs Türk Nesri” başlıklı bir yazıda şu satırlar yer alıyor: “Bugüne kadar Kıbrıs Türk toplumunda hangi kimliğin edebiyatı hüküm sürmüştür açıkça belli. Kimliksizliğin, kendine sahip çıkmamanın edebiyatı hüküm sürmüştür. Kıbrıs’ta doğup büyümüş, ömrünü Kıbrıs’ta geçiren bazı şairlerimiz, Türkiye’deki antolojilerde Kıbrıs kökenli şair olarak geçti. Yani kökü Kıbrıs’tan ama dalı, gövdesi, yaprağı Türkiye’den. Dünyaya kendini duyurup bırakacak sanatçı, Kıbrıslı ama evrensel boyutu içinde kendine bağımsız, sağlıklı bir kimlik bulmaya çalışarak yaşamalı.” Bu sözlerden yirmi yıl sonra, günümüzde Kıbrıslı sanatçı, edebiyatçı bağımsız bir kimlik edinebildi mi? n Kimlik meselesi, özellikle 1980’lerde Kıbrıs’taki entelektüel alanın en önemli konularından biri oldu. O dönemki yazılara, düzenlenen konferanslara ve panellere bakılırsa bu rahatlıkla görülebilir. Neden böyleydi? Çünkü empoze edilen bir kimlik, bir asimilasyon sorunu vardı. Türkiye’nin, Kıbrıs’ın kuzeyini ve Kıbrıslıları Türkleştirme politikasına karşı bir tepki oluşmuştu. Adı geçen tepki, bugünlerde gençlerin “reddediyoruz” hareketiyle doruk noktasında. AKP iktidarıyla birlikte proje boyut değişmiş durumda: Türkiye’nin bugünkü projesi Kıbrıslı Türkleri Müslümanlaştırmak. Ana hedef gençlik. Gençler buna tepki olarak Kıbrıslılıklarını öne çıkardı ve bu kimliğin göstergelerini içeren sloganlarla sokaklara döküldü. Geçmişte kimlik meselesini tartışmaya açan da en çok edebiyatçılardı. Kıbrıslı Türk Edebiyatı kavramını ilk kullanan ise bizim kuşağımız yani 74 Kuşağı (Ret Cephesi). 1987’de Londra’da “Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği” başlıklı bir konferans düzenledik ve bildirileri Londra temelli FATAL Yayınları arasından iki dilli yayımladık. Bu bildirileri, Türkiye’de Varlık Yayın ları Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği adıyla kitaplaştırdı. Kimlik aslında ele avuca geçirilemez bir şey. “Biz kimiz?” sorusunun statik bir cevabı yok çünkü. Öncelikle “biz” kategorisini nasıl oluşturduğumuz önemli. Farklı temelde pek çok “biz” oluşturabiliriz. Hepimiz çoklu kimliklere sahibiz. Cinsel, her ne ifade ediyorsa etnik, politik, sınıfsal, bölgesel vs... sayısız kimliğimiz var. Bunların hangisi baskı görüyorsa o öne çıkıyor. Kıbrıs’ta milliyetçiliğin getirdiği yıkımı gören bizim kuşak, coğrafi bir kimliği, “Kıbrıslılığı” öne çıkardı. Bir ada, çok daha kolay aidiyet kurulabilecek bir toprak parçasıdır sonuçta. Sınırları belli. Kıbrıs’ın sınırları Akdeniz’dir. Bu adaya “anavatanımız” dediğimiz ve milliyetçiliğin anavatanyavruvatan paradigmasını ters yüz ettiğimiz zaman bu yeni “ana”, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıs’ta yaşayan diğer etnik grupların da annesi olduğundan hepimiz kardeşiz doğal olarak. Bu da kimlikler temelinde bölen milliyetçiliğe karşı bir farklılıkta birlik projesi oluşturuyor. Önceleri bir “Türklüğe tehdit”, “Rumculuk” olarak görünen Kıbrıslılık projesi bugün daha çok sahipleniliyor. Yıllar önce marjinal duran söylemimiz bu sıralar merkeze taşınmış durumda. Türkçe yazan Kıbrıslılar olarak “Türkçe Edebiyat” kapsamında değerlendirilmemizde bir sakınca görmüyorum. Bu, Türkçe yazan Kürtleri de kapsayabilecek bir kategori. Dil bağlamında bir sınıflandırma. Bu kategori içinde farklı bir grup olarak var olunabilir belki. Yine de çok net değil bu konuda kafam çünkü bütün kimlikler ve kategoriler, üzerimize giydirilen üniformalar sonuçta. Ben bir yazımda, “Kimlikler hapishanesinden firariyim” demiştim. Kıbrıslılık bir kültürel melezlik hali aslına bakılırsa. Bölünme ve çatışmaya karşı sığınılabilecek farklılıklarla birleştiren bir kimlik. Politik projemizi kimlik üzerinden inşa edeceksek birleşmeye yardımcı olacak bir tasavvur en azından. “OTORİTE FİGÜRÜ OLARAK BABAYA İTİRAZIM VAR” n Okur buluşmalarınızın birinde, babanız Özker Yaşın’ın “Al Karanfiller” >>isimli milliyetçi unsurlar taşıyan bir şiirinin okunduğunu, ardından itiraz içeren cevabınızı “Kapılar” “Milliyetçiliğin anavatanyavruvatan paradigmasını ters yüz ettiğimiz zaman bu yeni ‘ana’, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıs’ta yaşayan diğer etnik grupların da annesi olduğundan hepimiz kardeşiz doğal olarak. Bu da kimlikler temelinde bölen milliyetçiliğe karşı bir farklılıkta birlik projesi oluşturuyor.” 10 25 Ağustos 2016 KItap