21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ERJE AYDEN’DEN “HANNAH, MICHAEL, DEREK VE GERİ KALANLARIMIZ” Bir gizemli adamın (y)azar olarak portresi Bedri Baykam’ın sahibi olduğu Piramid Yayıncılık, Erje Ayden’in kitaplarını yayımlamayı sürdürüyor; bu kez onun 2001 ürünü, “Hannah, Michael, Derek ve Geri Kalanlarımız”ı yayımlamış. 207 sayfadan oluşan kitapta, onun süzgecinde kalmış son kişisel anekdotlar sunuluyor. Kurmaca ile kurmaca dışının ustalıkla symbiosis’e tâbi tutulduğu, kısa ama yoğun diyaloglar yapıta bir tiyatro oyunu havası vermiş. selçuk altun O“Sibel ve Bedri Baykam için” nun adına, belki kırk yıl önce, bir Talat Halman yazısında rastlamıştım. Erce Aydıner adında bir Türk, Erje Ayden mahlasıyla yazdığı roman ve öykü kitaplarıyla Amerika’da gündeme oturmak üzereydi. Marjinal yayınevlerinden çıkan kitaplarında genç yazar, özyaşamöyküsel konulara öncelik veriyor, “sokak İngilizcesini” yeğlemesine rağmen kıvrak üslubuyla okuru bir mıknatıs gibi çekiyordu. Erje Ayden’in (1937?2013) yayımlanan tüm kitaplarına 1990’larda, gözde sahafım Serendipity Books’ta (2011’de kapandı) ulaşmış, onları soluk soluğa okumuştum. 1957’de (yoksa 1958 mi?) Amerika’ya sığındığında, yirmi bir yaşında bir işsiz casus olduğunu inandırıcı bulmamışımdır. Ayakta kalabilmek için garsonluk, bahçıvanlık, mezar kazıcılığı, çocuk bakıcılığı, inşaat işçiliği, sanat galerisi yöneticiliği, tiyatro aktörlüğü ve yayıncılık yapar, derken yazarlıkta karar kılar. Girişken, yakışıklı, çapkın ve gizemlidir; çevresi ni etkilemesini bilir. Küresel yazar ve şairler (Frank O’Hara, John Ashbery, Seymour Krim), ressamlar (Willem de Kooning, Franz Kline, Michael Goldberg) ve sinema sanatçıları (Montgomery Cliff, James Cagney, Errol Flynn) ile dost olur. Öncü ressam Bedri Baykam, onun kitaplarını Türkçede yayımlamaya başlayınca ona sıkı bir Erje Ayden okuru olduğumu söylemiştim. Yıl 2001 olmalı; Bedri Baykam’ın evinde bir partideyken hısmı da olan Erje Ayden onu telefonla aramasın mı? Koyu Fenerbahçeli olan yazar, son FenerbahçeGalatasaray maçının sonucunu öğrenmek istermiş. Bedri ona mutlu haberi duyurduktan sonra telefonu bana verince on iki yıl süren ilginç bir dostluğun başlamasına da neden olmuştu. İYİ NİYETLİ VE İNSAN SARRAFI New York seferlerimde onu ziyaret ettim. Morton Street’teki küçük dairesi, yalın bir tiyatro sahnesini andırıyordu. İkinci eşi Lisa da bir Avrupa göçmeniydi ve uyumlu bir çiftti. Amerika’ya ayak bastıktan sonra Türkiye’ye dönmemişti. Babası senatör ve avukat Hidayet Aydıner, bir ara rejimde kısa süre Adalet Bakanlığı yapmıştı. (Erje Abi’nin annesi Cevdet Sunay’ın akrabasıydı.) Kısa süre Robert Kolej’e devam etmiş, Ercan Arıklı’nın yakın arkadaşı olmuştu. İstanbul gözünde tütüyor, anılarını anlatırken yaşama sevinci katsayısı artıyordu. İstanbul’a dönerse varsıl amcası ona maddi destekte bulunabilirdi. Kuzeni Ural Aydıner ile arası iyiydi. Ona, İstanbul’a gelirse tüm taşınma masraflarını karşılayacağımı söylemiştim. Sempatik bir insandı, güzel konuşuyordu ve üstelik Fenerbahçeliydi; İstanbul’da renkli bir dostum daha olabilirdi. Ben döndükten hemen sonra telefonla aradı, İstanbul’a temelli gelmek istiyordu. Gerekli parayı yollayarak beklemeye başladım. Tabii gelmedi! “Yolladığın parayla sağlık sigortası yaptırdım” demesi, onun 20 yaşındayken aktif casusluk yaptığı iddiası kadar inandırıcıdır. 2004’te emekli oldum; artık daha çok okuyacak, fırsat bulursam güya yazacaktım. Erje Abi’ye, artık bir emekli olduğumu, eskisi kadar cömert yardımlarda bulunamayacağımı defalarca bildirdim. Deneyimli bir “survivor” olarak beni sürekli duymazlıktan gelince kurtuluşu telefonlarına çıkmamakta buldum. Duygu sömürüsü girişimlerini yolladığı sayısız fakslarla sürdürdü. (Arşivimdeki fakslardan ilginç bir kitap kotarılabilir.) Yolladığı kimi kısa öykü ve denemeler için ona telif ödüyor, çevirilerini dergilerde yayınlatıyordum. Onun kadim bir alkolsever olması da şaşırtıcı değildi. Organları sırayla iflas etmeye başladı; gözleri zayıfladı, konuştukları anlaşılmaz oldu. Elzem sağlık giderlerine katkı yapmayı sürdürdüm, takip edebildiğim kadarıyla ABD’nin duayen şairi John Ashbery hastane giderleri için ona özel yardımlar ayarladı. İlk görüşmemizde birbirimize ısınmıştık; onun hem iyi bir okuru hem de dinleyicisi olmuştum. Kendini kaybetmeden önce arşivinde değerli bulduğu dokümanları (son novellalarının manuscriptleri, yazar ve şairlerden gelen mektuplar, bir Henry Miller özgün fotoğrafı, ilkokuldayken yaptığı bir Büyükada resmi, kitaplarının kapak resimlerinden elinde kalanlar, bir gençlik şiiri ve nihayet önemli ressam Michael Goldberg’ten kapak desenleri ve resimler...) bana postayla yollamıştı. İyi niyetliydi, insan sarrafıydı, zekiydi ama inatçı bir “survivor” olarak yaşamını sürdürmeye karar vermişti. Okumayazma evimdeki yazı masasının karşısında, “25x39 cm” boyutunda, onun yolladığı soyut bir Michael Goldberg (19242007) tablosu asılıdır. Erol Akyavaş ve Burhan Doğançay’dan sonra tabloları Metropolitan Museum of Art’a kabul edilen üçüncü Türk ressamı olan Peter Hristoff, aynı zamanda ABD vatandaşıdır ve School of Visual Arts’ta akademisyendir. Geçen yıl ziyaretime geldiğinde tabloyu işaret edip “Bu yapıt en azından 20 bin dolar eder” dediğinde şaşırmadım. Erje Abi arşivindeki son değerli doküman ve objeleri yolladığında da değil, ben ona hakkımı; 2011 el ürünü “Harlow”u Selçuk Altun’a ithaf ettiğinde helal etmiştim. BİR AM ERİKAN ŞAKASI GİBİ Erje Ayden hakkında kesin tek tarih onun ölüm tarihidir (10.10.2013). Doğum tarihi ABD kayıtlarına göre 1936, Türkiye’de 1937’dir. New York’a 1957’de mi yoksa 1958’de mi gelmiştir? Bu ikilemlerin onun hoşuna gittiği düşünülebilir. Casusluk sürecinden unutamadığı bir anı sorulunca sinirlenip “Ben onları karıma bile anlatmadım” dediği söylenir. Hayatının her karesi hareketli bir romanı andıran Erje Abi’nin özyaşamöyküsel konulara yönelmesi doğaldır. Çalakalem ama öz yazar. Konularında gizem eksik olmaz. Okura daha ilk cümlede Beat Kuşağı’nın ânı yaşayan bohem kahraman veya antikahramanlarını benimsetir. Yazdıklarından iyi bir okur ve sanat takipçisi olduğu anlaşılır. Onun kitapları, bir büyük kitabın, bölümlerini anımsatır. Diyalogları cesur, kinayeli ve hınzırcadır. Akıcılık sorununu çözmüştür. (İyi bir okurdu derken güncel Türk edebiyatını takip etmezdi. Şairlemizden Yahya Kemal, Orhan Veli ve Melih Cevdet’i; romancılardan Kemal Tahir’i benimsediğini anımsıyorum.) Erje Ayden’den şimdiye dek yedi kitap Türkçeye çevrilmişti: Matador, Hauptbahnhof’tan Bir Trene Bindim, İkinci Cadde’nin Çılgın Yeşili, >>Erje Ayden Efsanesi Piramid Yayıncı lık / Sweetmilk Üçlemesi, Goldberg PaşaSEL ve Ayrılık Acısı 12 9 Haziran 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle