05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

157 ‘Ben kime yazılmış çok eski bir mektubum?’ “Umberto Eco’nun anısına” 3876 Entegre yetenek (akademisyen, yazar, eleştirmen, tarihçi, filozof, dilbilimcisi ve bibliyoman) UMBERTO ECO’nun (19322016) ölüm haberi gelince aşağıdaki anekdotu anımsadım: 06.10.1995! Nur ve Elvin’le, Londra’da kadim kitapçı caddesi Charing Cross Road’tan geçerken, Waterstones’un cümle kapısındaki yazılı uyarı beni kışkırtacaktı. Umberto Eco, İngilizcesi piyasaya henüz çıkan romanı “The Island Of The Day Before”u (Önceki Günün Adası) imzalıyordu. Bir heves içeri daldığımda uzun bir kuyruk yoktu. Derhal sıraya girip elime tutuşturulan küçük kâğıda adımı yazdım. “Ç” harfine geldiğimde, o harfin noktasını ıskalar mı, ıskalamaz mı diye ikirciklendim. Sıram gelince üstat gözlerini kaldırıp, “Türk müsünüz?” demişti. Yapı Kredi’de Genel Müdür Başyardımcısı olduğum günlerdi. Akşam yemeğinde banka’nın Londra Temsilcisi Adnan Ayman ve eşi akademisyen ve çevirmen Öznur ile buluşacaktık. Öznur restorana geldiğinde elinde bir Waterstones poşeti vardı, “Size bir sürpriz yapmak istemiştim ama başarılı olabildiğimi sanmıyorum” demişti. O, benden sonra aynı kitabevinde Umberto Eco’nun imza kuyruğuna dahil olmuş. Bana da bir kitap imzalatmak niyetindedir, uzattığı kâğıtta adımı gören “Cin” Eco, “Arkadaşın senden önce uğradı ama o bir başka kitabımı yeğledi” diyerek “The Island Of The Day Before”dan bir tane daha imzalayacaktır. İstanbul’a adıma imzalı iki aynı romanla döndüm. İşbu anekdotu anlatıp, mükerrer kopyayı o sırada YKY’nin başında bulunan entegre yetenek Enis Batur’a ciro etmiştim… 3877 Enis Batur’un 18.02.2016 tarihli “Cumhuriyet Kitap Eki”ndeki yazısından: “Ölümünün (Aziz Nesin) ardından yayımlanan Okuduğum Kitaplar (2000)’ı yeni okudum açıkçası – bu kadarını beklemezdim! Aziz Nesin Türk şiirinin ve dünya şiirinin güçlü şairlerini düpedüz sıfırlıyor: Oktay Rifat, Melih Cevdet, İlhan Berk; René Char, Paul Celan, Nelly Sachs, kimin şiirlerini okusa yargısı aynı: Ben pek anlamam ama böyle şiir olmaz! Ali Nesin, bu yazılardaki dürüstlüğün, kayırmacı davranmayışın önemini vurgularken haklı: Kimseyi beğenmiyor ki şairlerden! Romancılarla alışverişinde ise hep sinin dil yanlışları yaptığı kanısında. Tanpınar’dan Yusuf Atılgan’a, Bilge Karasu’ya yağıyor esiyor, henüz romanlarını okumadığı Tahsin Yücel’de de dil yanlışları bulacağından emin. Yabancı romancılara gelince, birçok yapıtın şişirildiği, boş yere dilimize çevrildiği inancında: Balzac’tan D.H. Lawrence’a, Yourcenar’a böyle. Okuma notlarıyla Aziz Nesin, karşısına yüreklilikle çıkıp ipliğini pazara çıkarttığı Kenan Evren’in sergi dolaşırken “bunu ben de yaparım”ına komşu düşüyor bence…” 3878 Aziz Nesin’in 1986’da “Playboy Dergisi” ile yaptığı söyleşiden: Romancı olarak Yaşar Kemal? İyi bir romancı. Vaktim olmadığı için son romanlarını okumadım. Ama okuyacağım. Eski okuduklarımla söylüyorum: İyi bir yazar, has bir yazar. Fakat insan olarak çok numaracı. Beni övdüğü zaman çok rahatsız oluyorum. Her zaman över. Bir zamanlar sevimli yanlarını buluyordum. Şimdi bulmuyorum. 50, 60 yaşında çocuk diye sevimli buluyordum. İçtenlik yoktur Yaşar Kemal’de. Orhan Kemal için “Türkiye’nin en büyük yazarı” der. Aslında hiç sevmez. Ayrıca sevmemesi için çok haklı nedenleri de var. Niçin haklı? Orhan Kemal onu kıskanmıştır. Kıskançlığından onun hakkında bazı kötü şeyler söylemiştir. O, bunların hepsini bilir. Buna rağmen “Orhan Kemal Türkiye’nin en büyük romancısıdır” der. Çünkü o, Orhan Kemal’den daha büyük olduğuna inanmıştır ve doğrudur. Onun için, rahatça durmadan Orhan Kemal’i över. Ama övülmesi gereken insanlardan hiçbirini övmez. “Çağdaşım yazarları sevmiyorum” dediniz. Fazıl Hüsnü Dağlarca da çağdaşlarınızdan biri. Onu seviyor musunuz? Onu hiç sevmiyorum. İyi bir şairdir. Fakat insani zaafları korkunç. Paraya düşkünlüğü mü zaafı? Onda her şey var. Şimdi girmek istemiyorum. Ayrıntılarıyla yazacağım… 3879 i) Yaşar Kemal pozitif bir insandı, kimsenin arkasından kötü konuştuğuna tanık olmadım. Yalnız bir kez Aziz Nesin’i, “Meslektaşları hakkında dedikodu ettiği” için eleştirmişti. ii) Aziz Nesin’in tüm türde yazdıklarını (oğluna mektupları dahil) okudum; bence en az başarılı olduğu tür “şiirdi.” iii) Enis Batur’un yazısını okuduktan sonra kitaplığımdaki Aziz Nesin köşesine gittim, Melih C. Anday’a imzaladığı, Oktay Rifat kitaplığından çıkma kitaplarını okşayarak kimi teselli ettim? 3880 Bafra’da çıkan “Edebiyat Nöbeti”nin giderek oturduğu görüşündeyim. 3. sayısında duayen yazar Vedat Türkali (doğ. 1919) ile yapılan söyleşinin başlı ğı: “Hayatta iki şeyi iyi yaptım; Biri sigaraya başlamadım, diğeri şair olmadığımı erken fark ettim” idi. i) Vedat Türkali “Eski Şiirler Yeni Türküler”ini 03.03.1979’da Fethi Naci’ye imzalarken, “Hemen silaha sarılma, ozan değiliz dedik” der. ii) Vedat Türkali’ye Samsunlu, eşi rahmetli Merih Hanım’a Yapı Kredi emeklisi olduğu için de sempatim vardır. iii) Tuğrul Tanyol’a göre “Has şair”, sigara içer ve otomobil kullanmaz. 3881 (S)ÜZMEK. Bernard Lewis, Turgut Özal ile (1992). 3882 Ortadoğu tarihçisi, akademisyen, düşünür, araştırmacı, çevirmen, dilbilimcisi ve Türk(iye) dostu Prof. Bernard Lewis 100 yaşında! “Notes On A Century” (Yüzyıl Üzerine Notlar) adlı, 2012 ürünü anı kitabından bir alıntı: “Menderes rejiminin devrilmesinden birkaç yıl sonra gittiğim Ankara’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki o toplantıyı iyi anımsıyorum. Değişik siyasal kurum ve formların tarihi tartışılıyordu. Bir profesör beklenmedik bir açıklamasıyla çevresindekileri şaşırttı: “Türkiye’de demokrasinin babası Adnan Menderes’tir.” Ona sordular, “Adnan Menderes, Türk demokrasisinin babası mı? Ne demek istiyorsun?” Profesör, “Şey” dedi. “Demokrasinin anasını o becermedi mi?” 3883 Şubat ayında deneyimsiz bir hakemin futbolcularla (GalatasarayTrabzonspor maçı) girdiği ego savaşından sonra futbol dünyası yine karıştı. Sistem topyekun tartışılır oldu. Her fırsatta, “Yüzde yüz gol kaçtı” trajikomik söylemine (sığ)ınılan âlemden başka ne beklenirdi ki? 3884 “Geçmiş Zaman Fıkraları”ndan – Abdülhak Şinasi Hisar, 1958: Dâhî Cenab Şahabettin (18701934) Hicaz’a gittiği zaman Vali Râtip Paşa ile görüşürken o kendisine: «Dâhî kimdir» diye sor muş. Cenab Şahabettin’in dâhî diye saydığı isimleri o beğenmemiş ve demiş ki: Asıl dâhî benim! Bak, Bahriye Mektebi’nde dümenci, yani sonuncu olarak çıktım. Vapur idare et desen onu Şap Denizi’ne getirmeden önce şapa oturturum. Amma bana kaptan değil de idareci dersen işte idare ettiğim koca Hicaz Vilâyeti’nin hali meydanda! Öyle iken arkadaşlarım daha kolağası oldukları halde, bak, ben Hicaz Valisi devletlu Ratip Paşa Hazretleri oldum! Dâhî diye başkasına değil, bana derler! (Kıssadan hisse: Gemisini yüzdüren kaptan, yüzdüremeyen vali.) 3885 Hamle yapmayı akıl ederse CHP’ye parti sözcüsü adayım: MİNE SÖĞÜT’tür. (Prezantabl, cesur, üslubu kıvrak, yaratıcı, tutarlı…) 3886 Haydar Ergülen’in sevgili kızı Nar için yazdığı “Nar Alfabesi”nin yeni baskısına da ad önerim var: NARFABE. 3887 Küresel kültürazzi: Jean Nicot (15301600) Fransız diplomat ve yazardı. Tütün bitkisini Fransa’ya o tanıttı (1539). Migrene iyi gelir düşüncesindeydi, saflığı şerefine “nicotin”in isim babası da oldu. / Aristo, Thomas Jefferson ve Benjamin Franklin kütüphanecilik de yaptılar. / Shirley Temple (19282014) Oscar’ı kazandığında beş yaşındaydı. / İlk modern roman Don Kişot’tur (1576). Çok satan listesine girdiğinde dört ayrı korsanbaskısı yapıldı. İkisi Londra, Zaragoza ve Valencia’da olmak üzere. / Dünyanın ilk nutku Hz. Musa’ya aitti derler; MÖ 1250’de “On Emir”i sunarken peydahlanan. / İlk müzayede MÖ 500’lerde yapıldı. Herodot’a göre Babil’de evlenecek kadın arayanlar müzayedelere giderlerdi. Sıralama en güzelden başlardı. / “Her türün dişisi, erkeğinden daha öldürücüdür” derdi Rudyard Kipling. / Hem eski Yunan hem de Roma’da aynı isme sahip üç Tanrı’dan biri müzik ve şiir tanrısı Apollo idi. / Eski Roma’da gökkuşağı Tanrıçası yoktu. Yunan’da ona Iris derlerdi. / Nemesis, iki uygarlıkta da intikam Tanrısıydı. / İncil’e göre tüm halkı kötü olduğu için yok edilen kentin adı Gomorra idi… 3888 İstanbul’a konser için hangi sanatçıyı istersin denirse aklıma ilk gelen CHRIS REA olur. (Dinlememiş olanlara tadımlık öneri: Spotify veya Youtube’dan “Driving Home for Christmas.”) 3889 Kentin sokaklarını kül tablası, parklarını çöplük niyetine kullananlara (P) istanbullu demeliyiz de aşağıdaki anekdotu okuduktan sonra kentin düştüğü çukura ne demeli? 2014 yazı’nda, ne kadar önemli olduğunu sonradan öğrendiğim NPR radyosunun temsilcisiyle söyleşi için Valens Sukemeri’ne (tevellüt MS 400) yürüyorduk. Kentin göbeğindeki anıta geldiğimizde karşılaştığımız kinayeli manzara; bir genç fütursuzca kadim duvarlara işiyordu… (Benim aklıma İslağımbul geliyor.) 3890 (Milli Birlik Komite üyesi Ahmet Yıldız ile Nokta dergisinin söyleşisinden, Kaynak: “Örtülü Ödenek” Rasih Nuri İleri, 1996) Nokta: MBK üç idam cezasını nasıl onayladı? Yıldız: Bir gün İnönü bana: “İdam kararları çıkarsa sakın onaylamayın. Bu kadar hapiste kaldıkları yeter. Bir gün Atatürk bana demişti ki ‘Biz İstiklâl Mahkemeleri’nde şunları şunları astık… Şu şu rezaletleri yok muydu? Vardı ama İsmet, >>bütün rezaletleri unutuldu, ama asıldıkları unutulmuyor” dedi. İnönü 8 5 Mayıs 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle