05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

71. yunus nadi ödüllerİ öykü: İnan çetin ‘Gerçek, gerçeği kapatma konusunda güçsüzdür’ ilknur atalkın Günümüz edebiyatının kendine özgü isimlerinden İnan Çetin; ölümyaşam, hayalgerçek, günahmasumiyet, insandoğa karşıtlığının temel taşlarına dokunuyor “Kureyş’in Kurtları” adını verdiği öykü toplamında. Çetin, mucizelerin efsanelerle harmanlandığı tuhaf coğrafyalarda kendi öykü dünyasını yarartıyor. İnan Çetin’le öykücülüğünü konuştuk. melİsa bulut İ lk yazdıklarınızdan başlayarak Kureyş’in Kurtları’na kadar ölüm önemli bir izlek olarak ortaya çıkıyor. Bunun belirli bir sebebi var mı? n Ölüm izleğinin metinle rimde yaşamdan kopmamak, kopama makla ilintili olduğunu söyleyebilirim. Yaşamın güzelliği, vazgeçilmezliği kötü lülere, adaletsizliklere, savaşlara ve tüm zorluklara rağmen üstündür. Yaşam potansiyel olarak sonsuzdur. Nitekim, Kureyş’in Kurtları’nda kitapla aynı adı taşıyan öykü de bu sonsuzluk fikriyle ortaya çıktı. Diyebilirim ki, öykülerim ve romanlarımdaki bu izlek, ölümün gerçekte bir yok oluş olmadığı gerçe ğiyle doğrudan temasa geçer. Bir başka açıdan da yaşadığımız coğrafyanın bir yansımasıdır ölüm. Bu da işin başka bir gerçeği ve başka bir yoruma kapı aralıyor. n Efsanelerden çokça besleniyorsu nuz yazdıklarınızda... Efsane metni güç lendiren bir unsur mu sizce? n Söz var olduğundan bu yana birta kım hikâyeler, o hikâyelerdeki kişiler, onları oluşturan temalar bir yerden bir yere göç edip durmuştur. Yazılı edebiyatta da bu böyle oldu, oluyor. Bir zamanlar, daha yeni yeni yazdığım yıl larda, özgünlükten sık sık söz ederdim, özgünlüğün, yaratıcılığın edebiyattaki önemini vurgulamak için çok iddialı sözler ettiğim de olmuştur. Bu iki kav rama verdiğim değer değişmedi ama kendinden daha önce anlatılmış ya da yazılmış metinlerden etkilenmeyen bir metnin bulunmadığını bugün daha iyi anlıyorum. Benim metinlerimde efsa nelerle kurduğum ilişki, metinlerarası ilişkidir. Bu bakımdan “metin” kavramı nı sadece “yazınsal metin” anlamında almıyorum. Bu ilişki bir yankıdır, bir efsanenin metindeki yankısı. Sözler ara sındaki, dolaysıyla masallar, hikâyeler, metinler arasındaki yankıyı veya ilişkiyi bana kalırsa dünyadaki her iyi yazar biliyordu ve biliyor. Tevrat, İncil, Kuran gibi kutsal kitaplar bu ilişkiyi en iyi kullanmış kitaplardır. Bilerek ya da farkında olmadan beslendiğim her kaynağın metnime bir katkı sağladığını, temanın desteklenmesi ve yorum üretmesi açısından metne önemli zenginlikler kazandırdığını düşünüyorum. n Fakat efsanelerle birlikte geleneğin yanına, Batılı diyebileceğimiz modern bir iklimi de katıyorsunuz öykülere. Bu yeni bir anlatım dili yaratma çabası mı yoksa beslendiğiniz kaynakların bir şekilde okura yansıması mı? n Sözlü ya da yazınsal tarihin derinliklerinde inanılmaz zenginlikte kültürel bir repertuvar mevcut. Sodom ve Gomorra, Babil, Sümer, Hitit, Kayıp Atlantis, Olimpos, Ağrı Dağı, Troya, Mezopotamya, Anadolu gibi daha saymakla bitmez yarı düşsel yarı bildik mekânlarda nelerle, kimlerle, hangi zevk ve arzularla, hangi değerlerle karşılaşmayız ki. Tanrılar, iblisler, canavarlar, uçan atlar, tek boynuzlu insanlar, Nuh’un Gemisi ve daha niceleri... Bu kültürel zenginliğin sadece sembolik değeri yok kuşkusuz. Edebiyatımız için sonsuz bir derya aynı zamanda. Bunu hangi enstrümanlarla icra edeceğinizde sorun. Ben ne efsaneleri, masalları, eski hikâyeleri söyleyen dedelerimize, yani sözünü ettiğimiz geleneğe, ne Batılı babalarımıza öykünüyorum ne de onları reddediyorum. Benim yapmak istediğim bu zincirin bir halkası olmak; gelenekle bugünü bir arada kullanabilen, yorum üretebilen bir edebiyat. Buradan bakınca, beslendiğim kaynakların okura yansıması kaçınılmaz oluyor. Yeni bir anlatım dili yaratma çabası ise bu tutumumla bağlantılı. Borges’i düşünelim, modern mi, modernsonrası bir yazar mı, yoksa başka bir tanıma mı ihtiyaç var? “İYİ İNSAN KÖTÜLÜĞÜN NE OLDUĞUNU BİLİR” n İyilik ve kötülük arasındaki ilişki de yansıyor yazdıklarınıza. Kureyş’in Kurtları’nda da görüyoruz bunu. Bunlar arasında bir çarpışma mı var yoksa birbirlerinden mi besleniyor sizce? Öykülerizdeki yerini de anlatarak cevaplamanızı istesem... n Gerçek, gerçeği kapatmak konusunda güçsüzdür, iyilikle kötülüğün çarpışması ya da birbirlerini beslemesi de bunu söyler. İyi kötü kavramları insanın yaptığı her iş için geçerlidir, kurmacada da böyledir. Dünya edebiyatının önemli iki romanının adını anımsadım şimdi. İlki, Kırmızı ve Siyah (Merhum Yaşar Kemal bu romanı bana hediye etmişti ve başucu kitabın olarak tut demişti), öteki ise Savaş ve Barış. Bu iki romanın adlarından başlayarak edebi gerçeklikte, fiziksel gerçeklikte olduğu gibi insanın iyilik ve kötülük arasındaki ilişkilerin tutsağı olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlığın mücadelesi kendini her türlü boyunduruktan kurtarma, özgür kılma mücadelesidir ki, iyi bir insan kötülüğün nasıl bir şey olduğunu bilir ama “kötü” olmanın ne olduğunu bilemez, keşfetmesi gereken çok şey vardır ve insan mükemmel değildir. Yazdıklarımda insanların iyilik ile kötülük arasındaki çarpışma veya birbirinden beslenme fikrinden öte bir şeyle ilgiliyim. Tanrı’nın böyle bir dünya yaratmak için yeterli nedenini olduğunu inanan Leibniz, yaratılmış hiçbir şeyin gereksiz olduğunu düşünmezdi. Benim de bir edebiyatçı olarak Tanrı’nın yeterli nedenlerinin neler olduğunu sorgulamaya hakkım var. n Hep bir “arada kalma hali” göze çarpıyor öyküleri okurken. Gerçek ve gerçeküstü, insan ve doğa, tuhaf ve olağan, günah ve masumiyet, az önce de bahsettiğimiz iyilik ve kötülük... Karşıtlıklar nasıl besliyor bu bağlamda öykülerinizi? n Alexander Herzen’in düşüncesidir bu sanırım: “Hayatın kendisi dışında hiçbir amacı yoktur. İnsanların amaçları vardır.” Görüyorsunuz işte, zihinlerimiz böyle işliyor, düşüncelerarasılık mı diyelim buna. Neyse, bu kavramların, karşıtlıkların bazısı aklı takip ederek anlamlı kıldıklarımızdır, kimi de rasyonel hayat için anlamlı değildir. Ama biri var olmadan öteki de sanki anlamlı değildir. Öykülerimi besleyen aklı takip ederek gördüğüm, anladığım, düşündüğüm, hissettiğim, algıladığım biçimde bunları kullanmamdır. n Hikâye içinde hikâye anlatmayı seviyorsunuz. Bunu kurguyu besleyen bir unsur olarak mı görüyorsunuz? Yoksa kurgunun ta kendisi diyebilir miyiz buna? n Bir şeyi başka bir şeyle açıklarsınız, anıştırmalar sizi varmak istediğiniz yere çeşitlilik, çoğulculuk, renklilik ve kesin ayrımlardan uzak olarak götürür. Hikâye içinde hikâye anlatmak sevdiğim bir yöntem. Bana daha samimi geliyor, her zaman her metinde değil belki ama canlı bir akımın etkileşimi gibi uçuşan bir canlılık, renklilik gibi, heyecan verici. Düşünsel ve haz anlamında... n Suskunluk da önemli bir yer kaplıyor. Metne nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz bu suskunlukların? n Bazı şeyleri anlatmaya gerek yoktur. Öyle ki onları suskuyla geçiştirdiğiniz zaman etkiyi artırırsınız. Suskunluk zaman zaman söz etmek istediğiniz ama söz etmediğiniz şeylerin aslında her yerde olduğunu size anımsatır. İşte o zaman iyidir. n Son olarak Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görülüşünüzden bahsedelim. Neler düşünüyorsunuz, hissediyorsunuz? n Yunus Nadi gibi gelenekselleşmiş bir ödülü aldığım için mutluyum. Ödüller teşvik edicidir ama gerçekten önemli olan şey, kültürsanat damarlarının devam etmesidir, ödüle değer görülen ürünün buna katkısıdır. Yunus Nadi adına düzenlenen bu ödüllerle kültürsanat hafızamızın damarları güçleniyor ve bize geçmişten geleceğe uzanan bir hazineye sahip çıkmamızı hatırlatıyor. n Kureyş‘in Kurtları / İnan Çetin / Yapı Kredi Yayınları / 80 s. KItap 5 Mayıs 2016 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle