05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SELİM İLERİ’DEN “İSTANBUL BU GECE YİNE SENSİZ” Selim İleri, ‘muhafazakârlığa’ devam ediyor hâlâ... Selim İleri’nin anılardan süzülmüş İstanbul’unu anlattığı kitapları yayımlanmaya devam ediyor. Geçenlerde okur karşısına çıkan “İstanbul Bu Gece Yine Sensiz” ile beraber sayıları on’u buldu. İlk kitabın 1988’de yayımlandığını düşünürsek yaklaşık otuz yıldır hayatımızdalar. Eray ak [email protected] S elim İleri’den İstanbul’u okumanın ya da bir sofrada, toplantıda, sempozyumda ve hatta o soğuk ekranına rağmen televizyonda İstanbullu anıları dinlemenin keyfine varmışsanız eğer, zihninizdeki şehir imgeleminin ne kadar farklılaştığını da göreceksiniz. Çünkü yürüdüğünüz sokağınız artık eski sokağınız olmaktan çıkar. Şu an yaşadığınız mahallenizde sanki bir arkeolojik kazı yapılmış hissi uyanır içinizde. Gittiğiniz sinema salonunda, izlediğiniz tiyatro oyununda, yemek yediğiniz lokantada, içip dağıttınız meyhanede, adımladığınız parklarda ve dahi yediğiniz yemeklerde bir başka zaman boyutunun açıldığını görürsünüz. Gezdiğiniz sokaklarda daha önce kimlerin gezdiğini, mahallenizde evvelden kimlerin yaşadığını, şu an belki vurdulu kırdılı filmler izlediğiniz sinema salonunda önceden hangi oyuncuların hangi filmlerinin döndüğünü, tiyarocuların sahnelerinden sonra sizin de belki şu an sandalyesinde oturduğunuz meyhane masasında az evvel kaşıkladığınız eski bir mezeyi yediğini öğrenmek, farklı yaşamların, yaşanmışlıkların kapısını aralamak; zaman mefhumunun bir süreliğine de olsa ortadan kalktığı yeniden inşa edilmiş bir başka zamanın içine atar sizi. Hele ki söz konusu şehir, bu ayrıksı zaman diliminin katman katman toplandığı İstanbul ise ne yazılacakların ne de anlatılacakların sonu geliyor. Selim İleri de öyle diyor zaten: “Öyle sanıyorum ki, yeryüzünde çok az kent İstanbul kadar yazılacak konularla dolup taşar.” Buna bakarak Selim İleri’nin şehre dair söyleyecekleri, anlatacakları da bitmiyor. İstanbul, ucu bucağı olmayan bir derya; usta yazar da bu deryanın ortasında ve rotasının farkında bir kaptan olarak yoluna devam ediyor. İstanbul’u, değerlerini, geride bırakılanları “bir İstanbul yazarı” olarak çok okuduk kaleminden. Şehri bu kadar çok yazmasına rağmen sonsuz derya dan kendi meşrebince hâlâ farklı konular çıkarabilmesi ya da aynı konuları farklı açımlamalarla yeniden ele alması ise hayranlıktan başka bir duygu uyandırmıor okuyanda. Romanlarının dışında şehre dair anlattıkları ise kendisiyle iç içedir Selim İleri’nin çünkü kendini; bildiği, yaşadığı, âşığı olduğu şehrinden ayrı düşünmez. Anılarında hep İstanbul; İstanbul’un içinde hayat. Selim İleri’nin anılardan süzülmüş İstanbul’unu anlattığı kitapları yayımlanmaya devam ediyor. Geçenlerde okur karşısına çıkan İstanbul Bu Gece Yine Sensiz’le beraber sayıları on’u buldu. İlk kitabın 1988’de yayımlandığını düşünürsek yaklaşık otuz yıldır hayatımızdalar. Ancak kitapların güzelliği sadece bu otuz yılda yaşananları içeriyor olmamasından kaynaklı. İleri’nin kitaplarında İstanbul, çağları aşan ruhuyla var oluyor. “İSTANBUL’U YAZMAK TUHAFIMA GİTMİŞTİ” Bu ruh bazen bir romanda, bazen bir hikâyede, bazen bir tiyatro oyununda, bazen de İleri’nin hayatından geçmiş bir kişide canlandığı gibi bazen de bir sokak köşesinde, lokantada ya da bir dükkânda da var olabiliyor... Selim İleri’nin bize bu asırlık ruhu hediye ettiği kitaplarının hikâyesi ise epey ilgi çekici. “İstanbul doğduğum, yetiştiğim şehir. Bununla birlikte, hiç değilse o yıllarda, yolun başındayken, İstanbul’u yazmak gibi bir kaygım yoktu”, diyor Selim İleri. İstanbul’u tüm hücreleriyle çepeçevre kuşatmış birinden bunları duymak oldukça şaşırtıcı. “[Sadece] bildiğim yaşadığım yerler olduğu için Moda’yı, Kalamış’ı yazmaya çalışıyordum. Elbette okuduğum roman vedat arık ların etkisi vardı bunda. Meselâ Nur Baba’yı okuduktan sonra Kanlıca’yı ve Çamlıca’yı yazmaya kalkışmıştım.” Fakat bunun öncesi de var. İleri’nin, artık bir “yazar” olarak anılmaya başladıktan sonra, takribi otuzlarına gelirken, yok ettiği bir romanı... Adı; Karanlık Yüzlü Günün Aydınlığı. Daha oralarda küçük küçük İstanbul manzaraları baş vermeye başlamış yazdıklarında. Ancak doğrudan doğruya İstanbul’u yazmak önerisi “rahmetli Çetin Emeç’ten geldi,” diyor Selim İleri. “Hürriyet gazetesinin pazar ekinde yazılar yazıyordum. Çetin Bey bazı haftalar İstanbul’da bir semti, bir lokali, çarşıları, tapınakları, Boğaziçi’nde sahil gazinolarını yazmamı önerdi. Biraz zorlanarak başladığımı, denediğimi hatırlıyorum. Durup dururken İstanbul’u yazmak tuhafıma gitmişti.” İleri’ye tuhaf gelse de bu yazıların devamı geliyor ama... İlk yazıların kaderi ise çok da beklenen gibi olmuyor. Gazete sayfalarında kalıyor. Yitiriş... Pek çok kimse için unutuluyor. “Ne var ki,” diye devam ediyor usta yazar, “yazmaya çalıştığım romanlarda, öykülerde İstanbul’u artık sadece dekor olarak görmüyordum [artık]. İstanbul’u ayrıca ‘çalışıyordum’. Romanlardan, öykülerden taşan bu çalışmalarımla, [bu kez] ‘bilinçli’ olarak İstanbul yazıları yazmaya” başlıyor. Yazdıkça da gün gün değişen İstanbul’un resmi ortaya çıkıyor. Tıpkı yaşadığımız son dönemin tüm yok ediciliğiyle İstanbul Bu Gece Yine Sensiz’e yansıdığı gibi... Böylelikle de ortaya bu ‘bilinçli’ yazılardan seçilip derlenmiş olarak ilk İstanbul kitabı çıkıyor 1988’de: Yıldızların Altında İstanbul. Yıldızların Altında İstanbul için “yazarını mutlu kılacak ölçüde” ilgi gördü diyor Selim İleri. “SİLİNMEYE ÇALIŞILAN BİR YAŞAMIN BELLEĞİ” Bugün, o kitapların onuncusunu okuyoruz. Kaderi İstanbul’a, İstanbul’la yazılmış Selim İleri’nin onuncu İstanbul kitabı... Aynı sayfalar içinde hem İstanbul’un, hem tangoların, hem evlerden yapılan günlerin, hem bu günlerin edebiyata yasımasının, hem siyasetin ama ille edebiyat ve sanatın yansıdığı yazılar bunlar. Hatta öyle bir edebiyat birikimi yansıyor ki bu sayfalara, yazılarda adı geçen kitaplardan ayrı bir kitap olur. Canavar bir belleğin yanında araştırmacı titizliği de söz konusu İleri’nin yazdıklarında bu bağlamda. Özellikle, edebiyatla bir bütün olarak ele aldığı tarih söz konusu olduğunda, dünle gün arasında gergef işler gibi dolduruyor sayfaları. Bir yargıya varabilmek için birkaç kaynağın peşinden gidiyor. Bu gözle bakıldığında çok önemli kaynak kitaplar olarak da öne çıkıyor Selim İleri’nin İstanbul kitapları. Tıpkı İstanbul Bu Gece Yine Sensiz gibi... Yani pek çok kimse için birçok bilinmeyen bir arada bu kitaplarda. Selim İleri tam da bu nedenle “Türk edebiyatının yaşayan belleği” olarak anılıyor. Ancak kitap arkasına da alınan bu niteleme, çok doğru olduğu kadar eksik kalmaya da mahkum. Çünkü Selim İleri sadece Türk edebiyatının değil, çöpe atılmaya, silinmeye çalışılan bir yaşamın da belleği. Daha da ileri gidersek; bekçisi... Ve böyle bir bekçiye sahip olduğumuz için emin olun çok şanslıyız. Bundan bir önceki kitap; İstanbul Mayısta Bir Akşamdı için yazdığım yazıda şöyle bir not düştüğümü hatırlıyorum: “Adına ‘muhafazakârlık’ denilen, bugünlerde olabildiğine siyasileşmiş bakış açısı, ardında çok sağlam bir ‘tarih bilincini’ de getirmeli. Bu bilinç de ‘ceddimiz’ dilinden çok daha fazlasını gerektiriyor elbet. En basitinden ‘muhafaza(kâr)’ olmamayı ya da ‘muhafaza(kârlı)k’ adı altında başka işler yapmamayı! Tarihi, her şeyiyle koruma altına almayı, kendine yontmaktan öte toplumsalkültürel değerlerin korunmasını daha baştan kabullenmeyi. Bu bağlamda Selim İleri de yazılarında şunu soruyor genel anlamıyla: Tüm anıları ve belleğiyle İstanbul’u ‘muhafaza’ etmeyeceksek neyi edeceğiz? Gerçek ‘muhafaza’, Selim İleri’nin İstanbul kitaplarıyla yapmaya çalıştığı aslında.” Sorarlarsa söyleyelim diye yazıyorum: Selim İleri muhafazakârlığa devam ediyor hâlâ! n İstanbul Bu Gece Yine Sensiz / Selim İleri / Everest Yayınları / 494 s. 4 5 Mayıs 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle