02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ESRA TÜRKEKUL’DAN “CADIBOSTANI CİNAYETİ” Polisiyede ezber bozan kitap Esra Türkekul, ilk romanı “Kapalıçarşı Cinayeti”nde polisiye okurunu; turist rehberi, çevirmen ve gezdirdiği turist öldürüldüğü için zoraki olarak cinayet araştırmasına katılmış amatör bir dedektif Berna Tekdemir’le tanıştırmıştı. “Cadıbostanı Cinayeti”, çok daha güçlü bir roman olarak karşımızda. koray sarıdoğan S on zamanlarda farklı ağızlardan sıkça duyduğumuz üzere polisiye kültürü her türde yükseliyor. Daha kolay tüketilebilir bir tür olarak görsel kültürün popüler enstrümanı haline gelen diziler, polisiye içerikli diğer türleri de yukarıya çekti ister istemez. Dolayısıyla bu tür üzerine hem dünyada hem Türkiye’de daha derinlemesine kalem oynatılıyor artık. Birkaç yıl önce sadece polisiye kitaplar basmak üzere kurulan Labirent Yayınları ve bu yıl yayın hayatına başlayan 221B polisiye dergi, bu açıdan Türkiye yayıncılığı için birer şans. 221B, henüz iki sayı çıksa da polisiye dünyasının sadece erkeklere ait olmadığı üzerine yaptığı “Kadın Dedektifler” dosyası, bu yazıda bahsedeceğim şeyler açısından önemli. Evet, kadın dedektifler hem Türk hem de dünya edebiyatında azımsanamayacak kadar yer kaplıyor. Fakat “polisiye” dendiğinde genel kabul itibariyle gözde canlanan şeyler; polisiyenin bir erkek dünyası olduğu, karanlık, kasvetli, aşırı ciddi ve bir o kadar da küstah bir tavır üzerine kurulduğu, polisiye yazılacaksa anlatılan her şeyi polisiye kurgunun malzemesi haline getirme zorunluluğu olduğu gibi genel geçer birtakım hatalı imajlar oluyor. İşte bu yazıya böyle bir başlık atmamın nedeni de Esra Türkekul’un, bu tür bir iddiası olmaksızın genel kabulleri bir kenara atan bir roman yazmış olması. Türkekul, 2013’te yayımlanan ilk romanı Kapalıçarşı Cinayeti’nde polisiye okurunu; turist rehberi, çevirmen ve gezdirdiği turist öldürüldüğü için zoraki olarak cinayet araştırmasına katılmış amatör bir dedektif olan Berna Tekdemir’le tanıştırmıştı. Bu zorakilik nedeniyle polisiye kurgunun nispeten silik kaldığı ilk romanın aksine Cadıbostanı Cinayeti, çok daha güçlü bir roman olarak karşımızda. Kahramanımız yine Berna Tekdemir. Asosyal, içki ve sigaraya düşkün, birazcık zayıflasa da halen kilolarından şikâyetçi, mutsuz ve depresif bir karakter Berna. Bu sefer mecburen değil, içinde olduğu zamansal ve psikolojik boşluğu doldurmak için evlerinin biraz ötesinde,Caddebostan Sahili’nde bulunan bir cesedin peşine düşüyor. BERNA’NIN “AMATÖRLÜĞÜ” POLİSİYE OKURUNA NE VERECEK? Gelelim Cadıbostanı Cinayeti’nde hangi genel kabullerin kırıldığına... Berna da birçok polisiye kahramanı gibi depresif ve mutsuz, evet ama sağa sola tekme ve küfür sallamıyor, kavga dövüş çıkarmıyor ya da kendisinden beklenmeyen aşırılıklara düşmüyor. Aksine, birlikte yaşadığı annesi ve teyzesiyle çekişmelerinde, insanlarla diyaloglarında, cinayeti çözmek için kaçak göçek girip çıktığı yerlerde daima eğlenceli ve esprili. Öyle iyi bir tonda ki esprisi de ciddiyeti de abartılmamış. Kahkaha attırmaya zorlamamış yazar, “gülümsesinler yeter” demiş. Berna’nın amatör bir dedektif olması, polisiye okuruna ve hatta başka yazarlara ne anlatıyor peki? Mesela, bir cinayeti çözmek için casus, polis, dedektif olma mecburiyetinin olmadı ğını... Mesela, çok ciddi bir ideolojik, felsefi, var oluşsal kavganın içinde olmak, sürekli felsefe yaparak hayatı ve ölümü anlamlandırmak zorunda olunmadığını... Sözgelimi Esra Türkekul, hayatından şikâyetçi bir polis, intikam almak isteyen eski bir asker, birileri sevdiklerini öldürdüğü için katilleri cezalandırmak isteyen sıradan bir psikopat yaratabilirdi; bunun yerine bir cinayete sadece burnunu sokmak için burnunu sokuyor. Satır arasında “burun sokmak, burun kıvırmaktan iyidir” der gibi. Elbette Türkekul’un yapmadıklarını yapan polisiyecilerle ilgili bir şikâyetim yok; iyi kurgunun, güçlü anlatımın hayranı olmaya her okur gibi ben de hazırım. Cadıbostanı Cinayeti’nin bu özelliklerini öne çıkarışım, polisiye kurguyu her anlamda zenginleştiren birer unsur, dolayısıyla bir başarı olarak görmemden kaynaklı. Genel olarak romanlarda, özel anlamda polisiyede bir okur için en can sıkıcı durumlardan birisi de sahicilikten uzak diyaloglar; hem kurgu, hem hikâye hem de karakterler açısından çok sağlam romanlarda karşılaştığımız, sıradan olmak isterken yapmacıklaşan, ciddi olmak isterken filozof ya da Amerikanvari kesilen diyalog ların okur gözüyle büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum. Cadıbostanı Cinayeti, bu açıdan da tam puan alıyor. Günlük diyalogların samimi olduğu romanda, özellikle anlatıcının birinci kişi seçilmesinin boşa çıkarılmaması önemli bir detay. ESKİ SEVGİLİYLE DİYALOGLAR Berna, tüm bu doğallığı ve yazarının kalem gücü sayesinde nereye konsa zevkle okunacak bir karakter. Annesi, teyzesi, komşularıyla diyalogları çok eğlenceli fakat bu diyaloglarda seçilen diğer karakterler çoğunlukla polisiye kurgunun dışında. Bu nedenle okurken neden olayın içinden daha fazla karakter olmadığını düşündürüyor. Sözgelimi, eski sevgilisi avukat Levent ile diyalogları, sonuna doğru romanı en iyi hareketlendiren hamleydi. “Keşke daha önce ortaya çıksaydı” dedirtti. Aynı şekilde Emniyet’ten Fatih ve İlker’le olan sahneler de... Belki her dedektifin bir yardımcı arkadaşı olması klişesine düşmek istememiştir yazar ancak Berna’nın arada bir ortaya çıkmak şartıyla bile olsa Levent gibi bir yol arkadaşına ihtiyacı var diye düşünüyorum. POLİSİYEDE KADINLARIN DÜNYASI Türkekul’un bu romandaki gücünü en iyi şekilde gösteren durumlardan bir diğeri de polisiye yazmış olmak için yazmaması; yani salt “polisiye” olduğu için tüm unsurları yanlış bir genel kabul olan “polisiye ciddiyetinin ve karanlığının” malzemesi yapmaması. Sözgelimi, Berna’yı daha erkeksi ve kaba ya da daha kadınsı ve başına buyruk yazmak yerine tam anlamıyla olduğu gibi yazan Türkekul; bir süre önce boşanmış, mutsuz, hayatındaki heyecan arayışını bir cinayeti çözmekle kapatan, annesi ve teyzesiyle tatlı sert kuşak çatışması yaşayıp bir mahalle ortamına uyum sağlamaya çalışan, sıradanlığı ve sıra dışılığı birbirlerine galip gelmemiş bir kadın nasıl olursa öyle bir karakter çıkarmış karşımıza. Bir yanda bir cinayet varken diğer yanda o karakterin mutsuz ama okuması keyifli hayatını ayrı birer öykü olarak izleyebilmek, hem polisiye hem de edebiyat açısından güzel bir deneyim. Polisiyeyi karanlık köşelerden, dehlizlerden, tünellerden, polislerden, casuslardan, örgütlerden çıkarıp halka açık bir alana, Cadıbostanı Sahili’nin ortasına indirmesi ve polisiye kurgudan taviz vermeksizin sıkılmadan okutması, Türkekul’un ve bu romanın başarısını açıklayabilir diye düşünüyorum. Zaten bu yüzden “iyi polisiye iyi edebiyattır” diyoruz. n Cadıbostanı Cinayeti/ Esra Türkekul/ Mylos Kitap/ 198 s. 6 19 Mayıs 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle