Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> kımıldar, neredeyse nefesini duyarım. Bazen gecenin ortasında elim benden farklı bir şeymiş gibi farkında olmadığım/aslında benim o an düşünmediğim şeyleri yazar. n Karakteriniz, “Edebiyat bir eğlence aracı değildir doktor. Ben yoran, kışkırtan, kızdıran, köşeye kıstıran, düşünmeye zorlayan yazıları severim (...) savunduğu fikirlere yenilip kıskançlıkla duvarlara fırlatabildiğim, benim kadar öfkeli kitapları severim” diyor. Ya siz? Böyle kitaplar okumak kadar böylelerini yazmak da önemli olsa gerek... n Ben lise öğrencisiyken, ara sıra ‘sağcı arkadaşlar’dan dayak yedikten sonra denize yürür, bir sandal kiralayıp açılır ve avazım çıktığı kadar bağırırdım, beni kıran ne varsa hepsine dolu dolu söverdim söyleyemediklerimi. Yazmak benim için çığlıktır. Ben kimseyi eğlendirmek için yazmıyorum. İçimde çok şeye kızgınlığım var onu bağırıyorum. Okumayı farklı algılayanların görüşlerine elbette saygılıyım ama bana göre yazı öfkeli olmalıdır, şiir öfkeli olmalıdır, okurken canınız acımalı. Dinlenmek için değil, bile isteye yorulmak için okunur. Umberto Eco’nun Gülün Adı kitabı uzun ve çok okur için sıkıcı bir kapı anlatımıyla başlar. Okumak zordur. Eco orada ‘Ey okur, bu kapıyı geçersen başka güzellikler bulacaksın’ der sanki. Ben kendi adıma galiba hiçbir zaman kolaylıkla okunacak kitaplar yazamayacağım. Kolay okumalar, popüler yazı benden uzak olsun. Aslında bu popüler lafı biraz şaşırtmacalıdır. ‘Pop’ Latince ‘halk’ demek olduğuna göre, ‘popüler’ kelimesi aslında ‘halka ait’ anlamında, ‘kültürel/günlük gelişmeleri ve uygulamaları kapsayan şey’ olarak anlaşılması gereken bir kelime ama artık öyle değil. Bugün, ‘çokluklar tarafından sevilen veya seçilen’ anlamında kullanıyoruz bu kelimeyi. Popüler kültür; insanın varoluş biçiminin, yine ‘o şey’ tarafından belirlendiği yer haline gelmiş durumda. “GALİBA YALNIZCA APTALLAR DAİMA MUTLUDUR” n “Dünya sizin düzeltebileceğinizden daha ağır bir delilik...” Aslında bu cümleye özellikle takıldım. Evet, öyle ama ben mesela sizin metinlerinizde daha çok bireyin içerisine dünyasına ve hatta iç dünyasına diyelim yoğunlaştığınızı görüyorum. n Dünya delilik evet. Yani ‘böyle olmaması gereken’ çok şey var. Ben bu deli dünyada ilk bozulmayı içimizde, yani ‘birey’in kendi iç kavgalarında/ eksikliklerinde/travmalarında görüyorum. Orayı sorgular ve anlamaya çalışırsak ancak o zaman belki biraz daha iyi bir yere varabiliriz bence. Bireyin ne ve kim olduğunu sorgulaması bence her işin başı. İnsanlar kendini tanımayı/bilmeyi beceremiyor. Belki bunda dünyanın nasıl algılandığının/ algılatıldığının da payı var. Düşünmüyoruz. Sormuyoruz. Sormamız/düşünmemiz istenmiyor. Modern yaşamın hızı ve karmaşası içinde bir çok insan için ‘popüler olan’a katılmak artık neredeyse tek geçerli var oluş biçimi. ‘Popüler olan’, çoklukla bireyin kendi ‘özgür’ tercihiymiş gibi allanıp pullanıyor. Birey’e ‘tarzını yarat’ diyen reklamın tarzını tekrarlayarak birey, bu şekilde özgürleştiğini sanıyor. Bu biçimiyle popüler kültür o kadar etkili ki popüler yaşam biçiminin biraz dışına düşen insan ne yazık ki kendini eksik buluyor. ‘Popüler biçim’e sarılarak kendini ancak onun içinde ‘önemli’ sayıyor. Kabullenmek zor ama modern insan popüler tercihlerle var oluyor, yani bir anlamda popüler olana muhtaç. Elbette burada bildik bir durum da söz konusu; sermaye’nin emeğe mecburiyeti gibi galiba, emeği yaratan insan da popüler’liğe, dolayısıyla sermaye düzeninin yarattığı Tanrılara muhtaç. Demek istediğim şu ki bugün, ‘popüler kültür’ en başta söylediğim ‘halkın kültürü’ olarak anlaşılması gereken şeyden uzaklaşmıştır. Popüler kültür bugün; ‘sormamak/bilmemek/ öğrenmemek’ üstüne kurulmuşken, ben birey’e ne olduğunu ‘soran kitaplar’ yazmak istiyorum. Sonuç olarak yine demek istediğim şu ki; öncenin ozanları için ‘popüler’ olan; halktan bir şey istemeden, halkın içinden/ağzından dökülen öyküleri, ağıtları safça, çıkarsız ve hesapsızca yeniden dokuyup güzelleyip yeniden anlatmaktı. Bugünün ‘popüler’ anlayış içinde edebiyat anlayışı ise en hafif ifadeyle malın iyisini değil boyalısını, moda olanını satmaktır. Bütün bu karmaşa içinde, her zorluğa rağmen ‘iyi edebiyat’ için uğraşan emeğe selam olsun. “YİNE DENE, YİNE YENİL” n Şu huzursuzluk meselesine gelmek istiyorum. İlk kitabınız için Cevat Çapan hoca söylemişti bunu. Bu romanın arka kapağında da ‘huzursuz’ roman yazılmış. Bu huzursuzluğun kaynağı ve o kaynağı tetikleyen şeyler neler? n Ölümden sonra başka bir varoluşa ‘gerçekten’ inananlar için mesele yok belki. Ama böyle sonraki var oluşlar hakkında şüpheleriniz varsa ve hatta hiç inanmıyorsanız o zaman her birimiz belki de söylencedeki Sisifos gibiyiz. Sisifos, koca bir kayayı dik bir tepeye çıkarmakla cezalıydı ve her defasında tam doruğa varacakken gücü tükenir kayayı elinden kaydırırdı. Yaptığımız, biriktirdiğimiz bunca şey hiç oluyor. Ölüyoruz. Ne yapsak bitiyoruz, yıllarca yaşayıp biriktirip örüp çoğaltıp bitiyoruz. Derin bir yeniliş içindeyiz. Bu beni kızdırıyor, kızdığım sayısız haksızlıktan başka. Fakat elbette daha iyi yenilmek de mümkün. Beckett’in dediği gibi “hep denedin, hep yenildin. Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil.” n Romanda dendiği gibi huzur yalnızca bir tesadüf mü sizce de? n Bence hedef huzur ya da mutluluk olmamalı. Yaşamış ve yaşayan, hayranlık duyduğum hiçbir büyük sanatçı, büyük düşünür, büyük bilim insanı mutlu değildi. Mutlu olmayı hedefleyerek yaşamadılar. Sadece/ yavanca mutlu olmaktan daha büyük, daha güzel, hatta daha onurlu, hatta tadını çıkara çıkara acısını çekerek ve yine de kahramanca yaşamak biçimleri var. Galiba yalnızca aptallar daima mutludur. n Hiçkimse‘nin Anısı / Günhan Kuşkanat / Doğan Kitap / 288 s. KItap 19 Mayıs 2016 15 ayrıntılarönemlidir Mukoma wa Ngugiu Siyah Yıldız Nairobi Chuck Palahniuk Dövüş Kulübü 2, Sayı:10 Jane Austen Mansfield Park Ali Parlar Metrodaki Yabancı 28 Nisan 08 Mayıs tarihleri arasında Erzurum, 14 22 Mayıs tarihleri arasında Kocaeli Kitap Fuarı’ndayız. www.ayrintiyayinlari.com.tr online@ayrintiyayinlari.com.tr twitter.com/ayrintiyayinevi facebook.com/ayrintiyayinevi instagram.com/ayrintiyayinlari “ayrıntılar önemlidir” diyen tüm kitabevlerinde...