Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CEM AKAŞ’TAN “SİNCAPLI GECE” ‘Bir çağ yangını’ Cem Akaş’ın yeni romanı “Sincaplı Gece”, bugünün sosyal medya çılgınlığının, gelecekteki farklı bir yansımasından kapsamlı bir eleştiri ortaya koyuyor. Akaş, her ne kadar dünyanın farklı bir boyutunu seriyorsa da gözler önüne, bu gözler önüne serilen dünya, aslında yaşadığımız dünyanın hem ütopyası hem de distopyası şeklinde tasarlanmış. ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr H ulki Aktunç, şu sıralar baskısı bulunmasa da, okuyanların zihninde yer eden ve edebiyatımızdaki seçkin yerini her zaman koruyacak romanı Bir Çağ Yangını’nda, Türkiye tarihinin yangınlarla, talihe yanmalarla ölüp dirilen ve büyüyen kuşağını anlatır. Aktunç’un romanı bu bağlamda çok özel bir yere sahip ve sadece yazarının anlattıklarıyla değil, ismiyle bile okuruna pek çok şeyi hatırlatabilmekte. İmgesel anlamlarıyla, çağrıştırdıklarıyla ve işaret ettiği gerçekler üzerinden dahi romanın adı âdeta bir deyim gibi dile yerleşti. Haliyle sadece Aktunç’un imlediklerini değil pek çok düzlemi açıklayacak güçte. Yaşadığımız coğrafyanın yangınları tarih boyu bitmedi ama coğrafyadan başımızı biraz dışarı uzatıp dünya genelinde düşündüğümüzde, artık yaşamların vazgeçilmez bir parçası haline gelen sosyal medya, pek çok şeyle birlikte ahlaki değerleri de sorgulatır, değiştirir ve biçim değiştirtir boyutlara ulaştı. Öyle ki buna bağlı olarak ortaya çıkmış yeni hastalıklar ve psikolojik tanımlamalar tıp literatüründeki yerini alalı epey zaman geçti. Sosyal medya ile birlikte hayatlara dahil olan ifşa kültürü ise yaşanan acıların da, sevinçlerin de yaşanış şeklini değiştirdi. Artık duygular en yakınımızdaki insan ile değil en yakınımızdaki elektronik cihaz ile paylaşılıyor. Bu duyguların paylaşılma ya da ifşa şekillerinden ise uzun uzadıya bahsetmeyi gereksiz buluyorum. Sadece ahlaki olarak insan sınırlarını zorlayan bir aymazlık içinde yaşıyoruz ve bu şekilde “online” kalınan her saniye masumiyetimizi biraz daha yitiriyoruz. Dahası bu yitiriş sosyal medya üzerinden her yayın kanalına yayılıyor ve öncesinde masum bellenen pek çok unsur da bu girdaba kendini kaptırıp savruluyor. Daha doğrusu insanlar, bu “gelişmelerle” birlikte bir yer yerelere savruluyor da bu savruldukları yerin adını bilen yok. Bugün için bir çağ yangınından bahsdeceksek eğer; savaşları, yıkımları, öldürümleri tabii ki unutmadan, bu etik çöküşü ele almak gerekir öncelikle. Çünkü bir anlamda bu savaş, yıkım ve öldürümlerin temelinde de bahsedilen çöküş yatıyor. Söz konusu bir çağ yangınıysa da edebiyatın orada olmama gibi bir durum söz konusu dahi olamaz. Buna bağlı olarak sosyal medya ve yozlaştırdığı dünya, edebiyata da yansımaya başladı kaçınılmaz olarak. PARALEL DÜNYA Cem Akaş da yeni romanı Sincaplı Gece’de, bu türden bir çöküşün eleştirisini yapıyor. Fakat Akaş’ın yaptığı doğrudan bir eleştiri değil; olgular ve olaylar üzerinden imgesel düzlemde gerçekleşen bir yönelim daha çok. Roman çevresinde yaratılan dünya, bu dünaynın insanlara sağladığı imkanlar, bu imkanların kullanımı ve bu kullanım çevresinde yaşananlar üzerinen kuruluyor Cem Akaş tarafından hemen yukarıda bahsedilen eleştiri çemberi ve bu çember aslında yaşadığımız dünyanın paralel düzlemde bir kopyası gibi. Fakat bu noktada açmamız gereken bir parantez daha var. Cem Akaş her ne kadar dünyanın farklı bir boyutunu seriyorsa da gözler önüne, bu dünya aslında yaşadığımız dünyanın hem ütopyası hem de distopyası aynı zamanda. Romandaki üstopya zemini, Cem Akaş’ın gelecek tasavvuruyla icat ettiği buluşlardan ve bu buluşların insan yaşamındaki olumlu etkilerinden ileri geliyor. Distopik boyut ise yine Cem Akaş’ın buluşlarının olumsuz etkilerinin bir şekilde ortaya çıkıp dünya ve insan yaşamına etki etmesiyle baş gösteriyor. Tam da bu noktada tartışılan ise insan ahlakının, buluşların ahlakına etkisi... Sincaplı Gece’yi böylesi bir tartışmaya taşıyan buluşun adı: Mindy. Mucidi de bir Türk kadın: Emine... “Mindy, beyin dalgalarını saptayabilen, beyin aktivitesini farklı renk ve şekillerdeki ışık haleleriyle gösteren bir fotoğraf makinesi. Mindy ile çekilen fotoğraflar da (mindyfo) otomatik olarak remindy. me sitesine yükleniyor ve paylaşılıyor” Fakat mindy’nin çektiği fotoğraflarda son zamanlarda bir sorun yaşanıyor. Olağan fotoğraflarda beyin dalgalarından yayılan bir hale yansıyor insanların başından kareye ancak birkaç zamandır, halesiz insanlar fotoğraflara konuk olmaya başlamış. Üstelik fotoğrafların çekildiği anda orada olmayan kişiler bunlar. Küçük bir araştırmayla da bunların, uzun zamandır kayıp olduğu anlaşılıyor. Dünya tarafından önemli bir buluş olarak kabul edilen ve herkesin çılgınca kullandığı mindy için bu elbette bir skandal. Hayaletlerin fotoğraflarına konuk olmasını kim ister ki? “EKSİLTMELİ ROMAN” Tam da bu noktada roman farklı bir boyuta açılıyor. Çekilen fotoğraflardaki halesiz insanlardan biri “ruhsuzların” dünyasına mesaj yollluyor ve mindy’lerin, beyin dalgalarını ortaya çıkaran flash’larının onları öldürdüğünü söylüyor. Bir anlamda hayaletler dile geliyor ve iki boyut arasında, romanın omurgasını ortaya çıkaran bir savaş başlıyor. Bu savaş, diğer tarafa geçmeyi başaran ve dünyadakileri “ruhsuz” diye ananlarla, dünyada kalmak isteyen, dahası ruhsuz diye nitelendikleri için diğer tarafı da yok etmek isteyen insanların savaşı. Tam ortasında ise roman boyunca kendi başından geçenleri, bir film şeridinden aktarır gibi yabancı gözle okura aktaran Emine... Bir diğer yandan romanın da üslubu haline gelmiş film şeridinden kare kare bakış, Cem Akaş’ın kaleminde daha farklı bir haliyle yansıyor bize. Şöyle; Sincaplı Gece başlığının altında “Eksiltmeli Roman” diye bir kullanım var. Bu çok yabancı değil bize. Akaş’ın bundan birkaç sen önce yayımlanan öykü kitabı Tekerleksiz Bisikletler’de de yer almıştı bu kullanım. Akaş bu öykülerinde; bazen cümle sonlarından birer kelime atarak, bazen öykünün gidişatına sekte vurup kurgunun göbeğini okuyucunun hayalgücüne bırakarak bazen de sadece kısa eylem cümlelerinden kurulu zarfsız, sıfatsız bir öykü kurarak “eksiltmeli” metinleriyle okurunu hayalgücüne zorlamıştı. Öykü yapısal düzlemde, bu türden buluşlara ve zeka oyunlarına halihazırda müsait bir tür. Sincaplı Gece’nin altbaşlığı olarak da bunu görünce soru işaretleri oluştu kafamda ama Akaş’ın cümleleri arasında gezinmeye başladıkça soruların dağıldığını da söylemek gerek. Tekerleksiz Bisikletler ve Sincaplı Gece, farklı yapılarda bir eksiltmeye maruz bırakılıyor. Biri, öykünün geniş alanı dahilinde yapılan bir eksiltme; diğeri, romanın bütünlüklü yapısı bozmayacak şekilde yapılan... Bu doğrultuda Sincaplı Gece de tıpkı Tekerleksiz Bisikletler gibi hem farklı bir okuma deneyimi sunuyor hem de bu farklılığı dünyalarına taşıyor. Bu farklılık algısıyla ise roman, her geçen sayfada biraz daha yükseltiyor okurunu. Özellikle kurgu bilim düzeyinde tatmin edici bir yükseliş bu. Ancak şaşırtan sonra doğru ilerleyen yolculukta, bu fantastik düzlem çarpıcı bir gerçekle buluşturuyor okurunu. Sincaplı Gece; güne dair göndermeleri, dozunda ironisi, alaycı bakışı ile çarpıcı bir karamizah. Fakat bir tarafı da var ki, az önce de dile getirildiği gibi, fantastiğin sularına yelken açıyor. Bu anlamda tam da bugünden çıkabilecek, gerçek ve gerçeküstünün harmanından doğmuş bir metinle karşı karşıyayız. n Sincaplı Gece / Cem Akaş / Can Yayınları / 202 s. ESRA ÖZDOĞAN 8 20 Ekim 2016 KItap