25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Ama nerededir güçsüzlerin dili?’ Şair, ressam, eleştirmen, sanat tarihçi Olu Oguibe, 14 Ekim 1964’te bir İgbo kenti olan Aba’da dünyaya geldi. Çocukluğu, Biafra Savaşı’nın çalkantıları içinde geçti. Nijerya Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Fakültesi’nden (19811986) bütün zamanların en iyi not ortalamasıyla mezun oldu. Aynı üniversitede master çalışması yaptı. Ülkesindeki politik huzursuzluk nedeniyle İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı. 1992’de Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu’nda “Uzo Egonu: Batı’da Afrikalı Bir Ressam” adlı tez çalışmasıyla doktorasını aldı. Aralarında Indira Gandi Anma Ödülü, Büyük Britanya Sanat Konseyi Yeni İşbirliği Ödülü, Christopher Okigbo Afrika Edebiyatı Ödülü (1992), Noma Ödülü de (1993) bulunan çok sayıda ödüle değer görüldü. Şiirleri, Poetry Wales, Wasafiri, West Africa gibi dergilerde yayımlandı. ABD’deki Connecticut Üniversitesi’nde Afrikan ve AfrikanAmerikan Sanatı dersleri veren Oguibe, şimdiye dek A Song from Exile (1990), A Gathering Fear (1992 ) ve Songs for Catalina (1994) adlı üç şiir kitabı yayımladı. OLU OGUIBE / ŞİİRLER/ ÇEVİREN: İLYAS TUNÇ Kanımla Bağlıyım Bu Ülkeye Ben Kanımla bağlıyım bu ülkeye ben Bundandır hayalimin bulanıklığı Kök salmışım toprağında Dereleri taşar damarlarımdan Terini koklarım insanlarının, Sokaklarının tozunu çiğneyen Milyonlarca ayak İzlerini bırakır ruhuma Patikalarında yürüdüm Tırmandım tepelerinin yılankavi yollarına Yaşadım sıcaklığını öğle vakitlerinin Ve insanların akşama kadar didindiği tarlalarda Yüzler tanıdım, kırışık yüzler Gördüm alınlarında kazınan acıyı çoğunun Duydum can çekişlerini Defalarca ağladım yıkılmış insanlarıyla, Nice nice boş yüzler gördüm, Bedensiz yüzler, yüzsüz bedenler, Hiçbir şeyi olmayanlar, taş kırıcılar, Sahiplenilmiş sahipler, tanıdım hepsini onların Duydum ağlayışını bir halkın Dikilip durdum kalabalıklarda İnsanların terlerini birbirine karıştırdığı Ve sessizce küfrederek alınlarındaki kanı sildiği Dikilip durdum ortasında gürültüsüz kasırgaların, Öfkelerinin izini bıraktı o kasırgalar Taşıyorum alnımda halkların izlerini Küfrediyorsam eğer Yükseltiyorsam bu yalnız sesi Toz ve lanet arasında Minicik bir ses katabiliyorsam ben de Hışırtısına bu kalabalıkların Bağlı olduğum içindir bu ülkeye Bağlıyım ölümcül annelere, dul kadınlara, Sırtlarında yükleri olan adamlara Zincirlenmişim iniltilerine, özümdür onlar Sesleri olmayanlara aitim ben Kapıların gerisinde usulca gezinenlere Yürekten ah edenlere Başıyla hayır diyenlere Ve güllerin, ırmakların şarkılarını söylemiyorsam Kan ırmakları gördüğüm içindir Bakıyorum arasından kalabalıkların Kanlar görüyorum yerlerde Kanlar görüyorum kaldırım taşlarında Yürüyorum yer fıstığı tarlalarında Mangrov bataklıklarına bakıyorum Hiçbir şey görmüyorum kandan başka Kanlar görüyorum köylülerin yüzlerinde Avuçlarında okul çocuklarının Kanlar görüyorum heykellerinde Bakire Meryem’in. Yürüyorum sokaklarda, kan gölcükleri görüyorum Kanlar görüyorum ayakkabılarında senin, iç çamaşırlarında Kanlar görüyorum insanların ellerinde Ve eğer yükseltiyorsam sesimi bağıra bağıra Kuruduğu içindir çimenler bu kan selinde Sırtüstü kaldığı içindir su üzerinde balıklar Kan rengi taşkınların gözlerini kapadığı. Dağılıp yayılıyor şiirim Bu mor döküntüler içinde Çığlığım çığlığıdır zincirlenmiş bir koçun Kanara taşlarına. Taç yapraklar kalmadı, yumuşacık Kalmadı sarı tohumları beyaz papatyaların Gördüm tarlalarda kokuşmuş, karnı şişmiş cesetleri Gördüm kadınların oğullarını, oğulların babalarını Annelerinin sırtında çürüyen ufacık bebekleri Çuval bezlerine çocuklarının kemiklerini saran anneleri Dölyataklarının meyvelerini, aşklarının meyvelerini Savaş köpeklerince körpecikken, olgunlaşmadan koparılmış, Gördüm çocukların sürüklendiğini kanda Saint George’da, Monrovia’da, Auzu’da Onitsha’da sürekli baskınlar yapılan evde Chinandega, Matagalpa, Puerto Cabezas, Leon, Estéli, Rivas’da, Granada’da Gördüm Sandino’nun hasır şapkasındaki kurşun deliklerini Neruda ters dönüyor mezarında Uyandırılmış asker postallarının çatırtılı sesleriyle Ve sokaklara gözyaşları yağıyor Yirmi yıldır durmaksızın Gaza’da, Shatilla’da Hagar ağlıyor çocuklarına Teselli bulmayacak Ben de gömdüm benimkini Bildim cesetlerin ağırlığını Yine de bastırıyor bu feryatları Savaş yaygaraları Kafa yordum merak konusu şeylere: Merhamet yok mu yeryüzünde bir yerde? Aşk yok mu duygu yok mu bağlılık yok mu? Azıcık sevgi yok mu insanların yüreklerinde? Sonu yok mu yaralardan acı çekmenin? Umutta mı yok Kölelerin çocuklarına? Seni Sevdiğim İçindi Hepsi Kalmadı pürüzsüz çakıl taşı ezgileri Üste üste yığılmış şarkılar halinde Kaba sözcüklerdir benim sözcüklerim İnsanların didindiği bu topraklardan gelen Çocukların ağlamaklı seslerinden Ağır adımlarından mahkumların Köylü kadınların küfürleri Çit örgüsüdür şarkılarımın Resimlerim toz rengi Tozun şarkısını söylüyorum sadece Kulaç attım sellerinde Daha iyi biliyorum şimdi Çünkü kanımla bağlıyım Ben bu ülkeye Dört Ağıt II Diyorum Yaşasın! sokak satıcılarına acının Yaşasın! Mahşerin Dört Atlısı’na Mozambikli çocukların her biri için Toprağa gömülen fidanların her biri için Her bir yavru için silahla can veren Her bir çocuk için bir balta darbesiyle ölen Her bir bebek için memeden koparılmış Her bir cenin için dölyatağından sökülen Her bir minicik kurbanı için alevli havan toplarının Her bir tomurcuk gül için toza dönüşen Her bir çiçek için Her bir balık, her bir av kuşu için Her bir nar bülbülü için savaş timsahının yuttuğu Her bir tahta haç için şu mezarlıklar ülkesinde Ama nerededir güçsüzlerin dili? Hangi güneş altındadır onların sesi? Yeryüzünü gözledim, fark ettim sefilliği Etrafıma bakındım, gördüm gözyaşlarını Ezilmişler, sakat kalmışlar, öldürülmüşler Savaş atlarınca çiğnenmişler uğruna dökülen gençlik cüretkârlığıyla yazardım bir zamanlar, tamamen kül olmuş bir kalbin ateşiyle ateş tanecikleri gibi sözcükler toplardım parlayan kömürden, sürgünlüğün örsünde şiire çevirirdim üzüntüleri çektiğin acının yükü çekip alırdı etimden şiiri, toz bulutları vardı dizelerimde senin asıldığın gece şarkı söylemek istedim, gözyaşları olmayan bir tek göz yoktu işaretledim on dört durağını çarmıh yolunun ama senin ölümün öldürdü benim şiirimi her bir gün uyanıyorum saat başı yas tutmak için ve bir gezgin gibi duyumsuyorum kendimi ışıksız bir şehirde yitiyor siste çarmıh acısı, sözcükler ufalanıyor dokunduğumda, boğazım beton bir duvar gibi gözyaşlarının gücü çöle çevirdi beni yürüyorum sokaklarında bu ürkünç kasabanın tanıdık yüzler arıyorum solgun bir resim gibi cebimde hatıran adını duyuyorum ara sıra uzaklarda bir kırbacın şaklayışı gibi, sıkıcı bir sancı var yara izlerinin kaldığı yerde direncini düşünüyorum, bileğindeki kan lekelerini sarılıyorum sonra seni benden koparan bir soğukluğa haykırırdım bir zamanlar öfkesiyle bir ozanın tanrı belirtisi vardı acıda seni sevdiğim içindi hepsi tırmalıyorum duvarları şimdi çıplak sözler uğruna oyuk bir türbedir dizelerim benim son toz bulutu için hazır sessizlik beni istiyor sonunda n 18 20 Eylül 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle