Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURL A R A 23 Nisan 1922, Ankara Hükü meti kurulmuş. Bozkırın ortasında gözlerini ufka dikip ülkesi ve halkı için güzel günleri çağıran Hakkı Behiç (Bayiç), çok geçmeden düşlerinin, Ankara’nın o sert ayazında parçalandığını, büyük bir inançla 1920 yılında kurduğu Türkiye Komünist Partisi’nin bir mizansene dönüştürüldüğünü görüp köşesine çekilir. Ardından el konulan arşiviyle birlikte ülkenin tarihi, belleği bir kez daha yaralanır. Behiç’in yeğeni Belma Ötüş Baskett, “Geçmişi Unutturulan Adam” isimli çalışmada, bu el konulmuş hafızadan yola çıkarak bir Hakkı Behiç portresi ve Zeynep Kâmil’e uzanan bir OsmanlıTürk aile tarihi sunarken Ayşegül Baykan, hafızasızlığın ve dilsizliğin teorik analizini yapıyor. Baskett ve Baykan’la “Geçmişi Unutturulan Adam: Hakkı Behiç” üzerine söyleştik. Alev Karaduman’ın kitabı “Anlıyorum Ama Konuşamıyorum”, çevresi tarafından yadırganmalarına karşı koyarak kimliklerini keşfe çıkan Kürt gençlerinin hikâyelerini anlatıyor. Büyük şehir ortamında yetişen bu gençlerin hikâyeleri; kâh hüzünlü, kâh eğlenceli, kâh içine kapanmaya iten, öfkelendiren, kâh öğretici, olgunlaştırıcı bir kendini bulma tecrübesi. Karaduman’la kitabını konuştuk. Yavuz Ekinci de bu konuşmaya bir çerçeve yazıyla eşlik ediyor. Georges Perec’in yeni yayımlanan kitabı “Karanlık Dükkân”ın düşündürdüğü en önemli sorulardan biri, rüyalardan bir edebiyat türü çıkıp çıkmayacağına ilişkin. “Hayal gücümüzden çıkmış edebiyata karşı, gördüğümüz rüyalardan çıkan bir edebiyatın sınırlarını nasıl çizebiliriz?” diyor Perec. Kitabı Yankı Enki değerlendirdi. Emrah Kartal, “COPASokağa Taşan Dünya Kupası”nda 2014’te Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası öncesindeki protesto gösterilerini, fotoğraf ve notlarla anlatıyor. Kartal, gösterilerin neye karşı ve neden düzenlendiğini de ilginç anekdotlarla aktarıyor. Bol kitaplı günler... P ervasız Pertavsız ENİS BATUR Okuma deneyimi ilişkilendirmeler de gerektirir. Fiil, özneokuru içeriye, iyice içeriye çağırır bir yandan, bir yandan da dışarıya, dışarılara gönderir. Son zamanlarda moda deyiş haline girdiği görülüyor: TV programlarında bile sunucular “bu durumu nasıl okuyorsunuz?” diye soruyor konuklarına, herşeyi kirletmeden olmuyor tabiî, gelgelelim yanlış bir kullanım sözkonusu değil burada: Durumlar, sorunlar da okunabilir, okunuyor da. Beni derslerinde, yazılarımda ilgilendiren nasıl okunduğu. OKUMA HAZZI Okuma “yöntem”leri bir dönem enikonu öne çıktıydı; herbirinden öğrenilecekler vardı. Kendi payıma, dikkat kesilmekle birlikte, yöntemin tutsağı olmaktan, onu bir doxa haline getirmekten ürktüm hep. Aslolan, okuröznenin olabildiğince donanımlı bir prizmatik perspektif elde etme yolunda oluşturacağı alaşım benim gözümde. Kuramlar, çözümleyici ya da yöntembilimsel yaklaşımlar bir tür altyapının oluşma sürecine katkıda bulunurlar ya, deneyimler daha az önemli sayılamazlar. En doğrusu belki de farklı okuma alıştırmalarına kapısını açık bırakmak. Okuma hazzı başlangıçtan beri ağırlıklı yer tutardı, neden sonra yeniden dönüldü oraya. Haz alma bir yetiden ibaret midir turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap TURHAN GÜNAY ilgi Üniversitesi’ndeki altı bölümlük seminerimi, 2014’de, “İmge Okumak” başlığı altında hazırlamıştım. 2015 ilkyazında, bu kez dört bölümlük bir seminer yaptım: Modern Türk Edebiyatına Yaklaşımlar. İlk bölümü şiire ayırdım; 1799’da Şeyh Galip’in ölümüyle Dîvan şiirinin ömrünü tamamladığını, bir sonraki yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Batı şiiriyle kurulan ilişkinin ağır aksak Modern Türk Şiirini oluşturma sürecini katederek, son önemli toplu hareket olan II. Yeni’nin nasıl ortaya çıkardığını aktarmaya çalıştım. İkinci bölümü üç öyküye odakladım: Karasu’nun “Ada”sı, Tahsin Yücel’in “Dokuzuncu”su ve Tomris Uyar’ın “Metal Yorgunluğu” başlıklı öyküsü üzerinden, 196080 kesitinde, II. Yeni’ye koşut bir anlatı atılımının kurgu yöntemlerine yoğunlaştım. Bunu, üçüncü bölümü ayırdığım Anayurt Oteli okuması izledi: Bir bakıma aynı sorunlar dizisinin roman bağlamında karşılığı. Son bölümde, Ahmet RasimNermi UygurSalâh Birsel üçlüsüyle bir yazın türü olarak “deneme”nin farklı damarlarını çerçevelemeye çalıştım. Seminer’in bütününde asıl amacım, tıpkı bir yıl öncesinde denediğim gibi, okuma ediminin sınırlarına dikkat çekme çabası vermek oldu gerçekte Bilsak’da, Bilar’da, Galatasaray’da yaptığım bütün seminerlerde aynı tasanın beni yönlendirdiğini söyleyebilirim. Bakıldığında, ilkokul öğrenimi görmüş herkesin okuyabildiği söylenebilir; doğrudur. Gelgelelim, çok sayıda yüksek öğrenimlinin okumayı bilmediğini deneyimlerimden çıkarmış biri olarak, nedenini okumanın öğretilmemiş olmasında gördüğümü eklemek durumundayım. Kimbilir kaç kez dile getirdim, yineleyeceğim: Okumak yatay bir ilişki kurma biçimine indirgenemez her zaman; özellikle düşünsel ve yazınsal metinler aynı anda dikey ve sarmal B Holbein’in “Elçiler” tablosu değişebilir yılların içinde yılların içinden geçerken, katılanlarla değişen bizizdir. Bilgi’deki seminerlerimde üzerinde konakladığım “Metal Yorgunluğu”, okuma deneyimiyle yazı deneyimini bir tersyüz denkleminde çakıştıran özellikler taşıdığı için de yoklanmayı hakeden bir öykü. Nasıl erişebiliriz o denklemlerin verilerine? Gene okuyarak! Tomris Uyar, bir tarih atmış öyküsünün altına: Nisan 1980. Öykünün bir önemi 12 Eylül’e ve mütemmim cüzü Özalizme nasıl gittiğimizi göstermesinden kaynaklanıyor. Yazarın böyle bir “niyet”i mi varmış, hayır: Falcı değildi Tomris Uyar, ilkyazdan güzü bilmesi bildirmesi, sonrasında olup biteceklerin kâhini kesilmesi doğal olarak sözkonusu değildi. Bu durumda neyi görüp göstermişti? Toplumun kip değişimini, bir yurttaş türünün tedavülden kalkışını, yeni bir dönemin ve dünyanın kapısının açıldığını. Bütün bunlar metnin altına döşenmiştir, üstünde gözükmezler. SANATIN TEMEL TAŞLARI Kaldı ki, yazarın asıl ve asal kaygıları farklı bir düzlemde doğar gelişir. Tomris Uyar’ın GündökümüBir Uyumsuzun Notları’nın ilk cildinde, “Metal Yorgunluğu”nu yazdığı dönemde, 6 Mart 1980 günü kâğıda düştüğü bir paragraf canalıcı önemde: “Yazdığım öykü de takıldı: Kendimden beklediğimin sınırında. Tahkiyenin altından akması gereken altdili, öykü bittikten sonra bellekte artakalacak, başka yaşamalara uygulanırlığı sağlayacak ana kaynağı daha bulamadım Bilge Karasu TOmris Uyar Tahsin Yücel ama, geliştirilmesi bir o kadar gerekmez mi? İçeriyle dışarı arası gelgit hareketlerinin günden güne etkinleştirilmesinden sözediyorum: Okumak, her koşulda, bir ilişkilendirme eylemidir. Metin, imge, sorun farketmez, bağlantılar kurma zanaatının alanındayızdır önümüze koyduğumuzda, karşısına geçtiğimizde. Deneyimin, dolayısıyla birikimin en açık kanıtını yeniden okumalarımızda bulabileceğimize de birkaç kez değindim. Shakespeare’in Fırtına’sını 20, 35, 60, 75 yaşında okuyan özne onun değiştiğini sanabilir. Şüphe mi var: Ne o oyunun metni (sahne yorumu başka, onu ayrıca okumak sözkonusudur), ne Mozart’ın Requiem’i, ne galiba. Romanı; edebiyattan ayrılabilir ögelerle (sürükleyici olaylarla, ilginç kişilerle, doğru bildirilerle) bir süre koşturabilirsiniz, ama öykü çok sıkı bir özdenetim istiyor; bir fazla, hepsini silip götürüyor”. Bu paragrafta “bir fazla”nın altını çizmiş yazar; ona “edebiyattan ayrılabilir öğeler”le “çok sıkı özdenetim”i ekleyelim: Söylemeden söyleme sanatının temel taşları bunlar. Aynı kitabın bir sonraki sayfasına, 2 Nisan 1980 tarihli bölüme ilgili okurun gitmesini, “Metal Yorgunluğu”nu bir de orada Uyar’ın dile getirdiği “ince ayarlar” eşliğinde okumasını dilerim: Gerçekçilikle gerçeksilik arasındaki farkı en iyi aydınlatan tanıklıkların başında geliyor o “iç okuma” deneyimi. n İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 3 5 1 7 E Y L Ü L 2 0 1 5 n S A Y F A 3