Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Dövüş Kulübü”, sahte, bastırılmış, tüketim nesneleriyle kuşatılmış bir hayatın, pek çok hastalığın kaynağı olduğunu gösteriyor. Ayrıca neoliberal değerlerin insan ruhunu katılaştıran, hatta bedeninden yalnızlaştırıp ticari bir sömürü ağı içine hapseden varlığına sert bir yanıt. Chuck Palahniuk, çizgi roman halinde süren “Dövüş Kulübü 2”de de bu çizgiyi bozmuyor. r Bülent USTA huck Palahniuk’un efsane romanı Dövüş Kulübü’nün devamı geliyor haberleri, pek çok kişi gibi beni de heyecanlandırmıştı. Şaşırtıcı olan, romanın önce çizgi roman olarak yayımlanacak olmasıydı. On fasikül olarak yayımlanacak çizgi roman, dünyayla birlikte aynı anda birer birer yayımlanıyor. Sıfırıncı sayıdan başlayan serüven, şu an ikinci sayısında. Eylül’de üçüncü fasikül gelecek. Dövüş Kulübü 2’den tüyolar vermek, henüz fasiküllere ulaşmamış olanlar için haksızlık olacak ama en azından yazarın romanın ilk cildinde yaşanan o müthiş maceradan bizi on yıl sonrasına götürdüğünü, kahramanımızın haplar sayesinde sıradan bir hayat yaşadığını, sigarası eksik olmayan gizemli kadın karakterimiz Marla’yla evlenip çocuk yaptığını söyleyebiliriz yine de… Tahmin edersiniz ki söz konusu Palahniuk ve Dövüş Kulübü’nün devamı olan bir romansa bu sıradan hayat, bir yerde patlayıp olağanüstü olaylarla süren bir maceraya dönüşecek. Nitekim öyle oluyor. İşin güzel tarafı, bütün bu serüveni önce çizgi roman olarak okuyacak olmamız; çizgi romanlardan uzak kalmış okurlar, bu vesileyle yeniden bu türe ilgi gösterir belki. SAHTE BENLİKLERİN DÜNYASI Dövüş Kulübü’nün, özellikle sinemaya uyarlandıktan sonra yarattığı etki ve popülerlik, inanılmaz boyutlara ulaşmış, bilgisayar oyunları dahi çıkmıştı. Bu popülerlikte Palahniuk’un romanıyla yakaladığı ruh dışında, David Fincher’ın kült bir film haline dönüştüren uyarlamasının, Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Bonham Carter’ın o muazzam oyunculuklarının etkisini yadsıyamayız. Peki, neydi Palahniuk’un yakaladığı o ruh? Bana öyle geliyor ki Gezi Ruhu’na çokça benziyordu yazarın şiddetle kurduğu ilişkiyi dışarıda tutarsak. Gerçekçi karakterler, sıra dışı bir hayal gücü, sağlam bir siyasi ve felsefi arkaplan değildi sadece insanları bu S A Y F A 1 4 n 2 0 Kült kitap çizgi roman olarak sürüyor Dövüş Kulübü devam ediyor kadar derinden etkileyen. Tüketim toplumunun tecrit edilmiş sahte benlikler dünyasında bunalmış, umutsuz, aşağılanmış, çaresiz, anlamdan yoksun yaşayan bu çağın insanına verdiği özgüven, sahicilik özlemi ve şiirsel enerji, Gezi Direnişi’nin de temel motivasyonlarından biriydi. Plazalarda çalışanları, akşamları işten çıkarlarken kıyafetlerini değiştirip gaz maskelerini takarak biber gazı ve TOMA’ların önüne atan ruh hali, Dövüş Kulübü’nün ruh haliyle benzemiyor muydu? Bir bankada üst düzey yöneticilik yapan biri anlatmıştı, mesai sonrasında masasının altında duran sırt çantasını kapıp kendisini nasıl büyük bir heyecanla sokağa attığını. Hiç tanımadığı, farklı sosyal sınıf ve siyasi görüşlerdeki insanlarla dayanışmanın, birlikte tehlikelere göğüs germenin, çareler aramanın verdiği umut ve enerjinin hayata bakışını değiştirdiğini söylemişti. Dövüş Kulübü’nün yakaladığı ruh, tam da böyle bir şey, şiddetle kurduğu ilişkiyi dışarıda tutarsak çünkü Gezi Ruhu, pasif direnişle kendisini var etti, yakıp yıkmak yerine korumak ve yaşatmakla, yani hayatı savunmakla… Palahniuk, Dövüş Kulübü’nden sonraki romanlarında da tüketim toplumunun insanı yabancılaştıran, sahte benlikler içerisine sıkıştırıp insanın ruhunu içten içe çürüten yanını hedef tahtasına koymaya devam etti. Çünkü günümüz insanı, kişisel gelişim kitapları ya da kulüplerinde, dinî ya da ideolojik yapılarda hazır yaşam reçeteleriyle yüzeysel bir hayata mahkum edilmiş durumda. Libidinal enerjisi ekonomik kurallara bağlanmış, sanal ağlar aracılığıyla dikkati dağıtılmış, medya aracılığıyla sürekli manipülasyona uğrayarak gerçeklik duygusu zayıflatılmış, terörden çeşitli salgın hastalıklara, sürekli bir korku ve güvensizlik içinde tecrit edilmiş bir hayat sürerken, sınırsızlık ve ölümsüzlük kışkırtmasıyla narsisistik savrulmaların yaşandığı bir tuhaf çağdayız. Bu tuhaf çağı, Palahniuk, pek bir güzel tarif ediyor Dövüş Kulübü’nde. “KENDİNE ZARAR VERMEK” Romanın ilk kitabında adını bilmediğimiz “anlatıcımız”ın Sebastian olduğunu öğreniyoruz, yayımlanan fasiküllerden. Sebastian, ilk kitapta, doktorunun tavsiyesiyle kanser hastalarının terapi gruplarına katılıyordu, hatta hayatını değiştirecek Marla Singer’la da orada tanışıyordu hatırlarsanız. Marla için ilk kitapta yaptığı tespit, devamı olan kitabın da kalkış noktası aslında: “Bu silah, bu anars¸i, bu patlama, aslında hepsi Marla Singer’la ilgili. Altı dakika. Aramızda bir çes¸it üçgen durumu var. Ben Tyler’ı istiyorum. Tyler Marla’yı istiyor. Marla beni istiyor. Ben Marla’yı istemiyorum ve Tyler da beni istemiyor; yani artık istemiyor. Bu, sevgiyle alakalı bir degˆer verme meselesi degˆil. Bu mülkiyetle alakalı bir sahip olma mesele C Dövüş Kulübü 2’yi önce çizgi roman olarak okuyacağız... si. Marla olmasa, Tyler’ın hayatta hiçbir s¸eyi olmayacak.” Tyler, normal ve sıradan bir hayat süren Sebastian’ın ikinci kişiliği ve Marla’yla olan ilişkisi, bu yüzden oldukça karmaşıklaşıyor. Ama zaten aşk, içimizde saklanmış ya da sakladığımız ne varsa yüzeye çıkarmaz mı genellikle? Marla, Sebastian’ın içindeki Tyler’ı, birinci kitapta olduğu gibi ikincisinde de çıkaran bir güç. Yani Marla önemli, aşksız bir içsel devrim ya da dönüşüm mümkün olmuyor. Marla, romanın bir yerinde şöyle anlatıyor sevgiyle ilişkisini: “İnsanların büyük bir as¸kla sevdigˆi ve sonra bir saat ya da bir gün geçmeden kaldırıp attıgˆı s¸eyleri seviyorum. Noel agˆaçları mesela. Bir süre için bütün dikkatler onların üzerindedir ama Noel’den sonra otoyol kıyısına atılmıs¸ o ölü agˆaçları görürsün. Yılbas¸ı süsleri hâlâ üstlerindedir. O agˆaçları görünce, arabaların altında kalmıs¸ hayvanları düs¸ünürsün ya da seks saldırılarının kurbanlarını, donlarını ters giymis¸, agˆızları siyah izolasyon bandıyla kapatılmıs¸ insanları.” Marla’nın hayata karşı bu öfkeli duruşu, romanın ruhunu yansıtıyor. Kesilip atılmış Noel ağaçlarıyla arabaların ezdiği hayvanlar ve tecavüz arasında kurduğu ilişki, Palahniuk’un öfkeli karakterlerinin de kalkış noktası aslında. Sebastian, neden dövüştüğünü şöyle açıklıyordu, öfkesini dışa vurma nedenini: “Eskiden, eve öfkeli döndügˆüm ve hayatımın kafamdaki bes¸ yıllık plana uygun gitmedigˆini fark ettigˆim günlerde, evimi temizlemek ya da arabamla ugˆras¸mak bana yeterdi. Günün birinde yüzümde bir tek yara izi olmadan ölecektim ve arkamda harika bir apartman dairesiyle harika bir araba kalacaktı. Öyle böyle degˆil, gerçekten harika; ta ki toza gömülecekleri ya da yeni mal sahibine geçecekleri güne kadar. Hiçbir s¸ey duragˆan degˆil. Mona Lisa bile bozuluyor. Dövüs¸ Kulübü’nden beri agˆzımdaki dis¸lerin yarısını ileri geri oynatabiliyorum. Belki de kendini gelis¸tirmek aranan cevap degˆildir. Tyler babasını hiç tanımamıs¸.?Belki de cevap, kendine zarar vermektir.” “Kendine zarar vermek”, Dövüş Kulübü’nün anahtarlarından biri. Sahte, bastırılmış, tüketim nesneleriyle kuşatılmış bir hayatın, pek çok hastalığın kaynağı olduğunu göstererek kendini geliştirmeyi tersine çevirip çıkış yolu arıyor Sebastian. Sitüasyonistlerin perspektifin tersine çevrilmesi dedikleri şeyi yapıyordu böyle bir yol izleyerek. Böylelikle yaratıcı kendiliğindenlik ortaya çıkıyor, bütünlük ruhu içinde birey oluşlar fışkırıyordu her yerden. Dövüş Kulübü, neoliberal değerlerin insan ruhunu katılaştıran, hatta bedeninden yalnızlaştırıp ticari bir sömürü ağı içine hapseden varlığına sert bir yanıt. İlk kitabın son cümlelerinden biri şöyleydi: “Medeniyeti altüst edecegˆiz. Dünyayı daha iyi bir yere çevirecegˆiz.” Bakalım, ikinci kitap nasıl bitecek? n Dövüş Kulübü 2/ Chuck Palahniuk/ Çizen: Cameron Stewart/ Çeviren: Gökçe Alper/ Ayrıntı Yayınları/ 52 s. (İlk üç fasikül) A Ğ U S T O S 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1331