Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Osman S. Arolat’tan “Babıâli Anılarım” ‘Babıâli’de her şeye rağmen birlik vardı!’ Usta gazeteci Osman S. Arolat, “Babıâli Anılarım” adlı yeni kitabında son elli yılın gazetecilik dünyasının en hareketli dönemini anlatırken mensubu olduğu 68 Kuşağı’nın gözünden de kapsamlı bir direngen Türkiye panoraması çiziyor. Arolat, önsözleri Süleyman Demirel ve Yaşar Kemal tarafından kaleme alınan kitabında, sevapları ve günahlarıyla deneyimlerini paylaşıyor. Arolat’la “Babıâli Anılarım” üzerine söyleştik. r Gamze AKDEMİR esleğe ilk depar, atletizm kanalından oluyor değil mi? Evet, böyle diyebiliriz. 1960’ların başında dört yüz metre koşan bir atlettim. Hıncal Uluç ve Başkurt Okaygün atletizm sahasına gelip giden ağabeylerimizdi. Uluç, Öncü gazetesindeki “Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz” adlı köşesine benim ve arkadaşım, yüksek atlayıcı Ersin İstanbulluoğlu’nun yazıp yazamayacağını sordu. Ben de “yazabiliriz” dedim. Sekiz yüz metreci olan Önder adlı bir arkadaşımın koşusunu anlattığım ve İslam Çupi’den esinlenerek kaleme aldığım bir yazıydı. Bunu yine spor konulu başka yazılarınız izledi. Derken sinematiyatro yazıları başladı. Bu amatör dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Yoğundu. Ahmed Arif, Babam Ali Mümtaz Arolat’ın şiirlerini okumuştu ve bana hep “Şairoğlu” diye seslenirdi. Öncü’de Magazin Servisi Şefi’ydi. Onun önerisiyle “On Satırla” başlığı altında sinematiyatro değerlendirmeleri yazdım. Sinematiyatro üzerine Ant dergisinde de çok yazdım. Ayrıca tiyatro da yaptım. 1962’de İstanbul Üniversitesi’ndeyken Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu’na girmiştim. Sonra Oğuz Aral Mim Grubu’nda oynadım. Skeçler, oyunlar yazdım. “SEN MİSİN SICAK SATIR ATAN!” Kitapta, dönemin teknik imkânları ve bir gazeteci olarak bu teknikleri nasıl uyguladığınızla ilgili bilgiler de veriyorsunuz. Mesela 1960’ların dergi, gazete S A Y F A 1 2 n 2 0 ama olmuyor. Parayı yetiştiremedik. İSTA’yı onun üzerine kurduk. Aydın İSTA’yı, ben de dışardan Haldun Simavi’nin Ayrıntılı Haber gazetesinin yazı işlerini yönettim. Gazete 70 bin tiraja ulaştı. 197677’de kısa devre askerliğimi yaptığım sırada da siyasal nedenlerle Aydın’la yolları ayırdık. Bir anlaşma yapmıştık: Aydın bana ayda iki bin lira olan maaşımı ödeyecekti, ben dönünce tekrar ajansa gelecektim. O dönem ben Türkiye İşçi Partisi sempatizanıydım. Onlar da Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ndeydi fakat yeni yeni TKP sempatizanı olmaya başlamıştı. Sonraki yıllarda Aydın’ın söylediğine göre TKP, farklı fraksiyondan bir insanın İSTA Ajansı’nın ortağı olmasını istemediği için biraz da iyi olmayan yöntemlerle beni saf dışı bıraktı. “ARALIKSIZ ÇALIŞTIM” Kariyerinizde sonraki süreç hayli hızlı gelişmiş. Öyle. Aralıksız çalıştım. İSTA’dan ayrılınca BETA Ajansı’nı kurdum. Eski bir hapishane arkadaşım Savaşkan Oral, Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Mümtaz Zeytinoğlu’nun İzmit’teki bir site projesini hazırlıyordu. Broşürünü hazırladım ama proje hayata geçmedi. Yine hapishane arkadaşlarımdan Doğan Koloğlu, Yeni İstanbul gazetesindeydi. Onlara Tan Oral ve Haslet Soyöz’le beraber haftada bir mizah sayfası yapmaya çalıştım. Prototipi yaptık ama o da sonuç vermedi. Arslan Mengüç’ün teklifiyle 1977’de kurulan İsveç Radyosu Türkçe Bölümü’nde çalışmaya başladım. Haberleri önce teleksle gönderiyordum sonra sesli okumaya başladım. Teleksle geçtiğim haberlerde perforeyi göndermek için Türk Haberler Ajansı’ndan (THA) yararlanıyordum. Bu süreçte Kadri Kayabal’ın teklifiyle THA’nın haber müdürü oldum. Sonra İsveç Radyosu’na çalışırken BBC, Alman WDR, Hollanda Radyosu Türkçe Bölümü’ne işler yaptım. Ciddi paralar kazandım. İsveç radyosunu 1993’e kadar sürdürdüm. 1980’de Milliyet’in istihbarat şefi oldum, İsveç radyosunu ve THA’yı da bir yandan sürdürdüm. 1983’te Güneş’te, 1986’dan 1989’a kadar da Sabah’ta çalıştım. Özal’a muhalefet eden yazılarımdan Zafer Mutlu haz etmeyince ayrıldım. Daha sonra Günaydın, Yeni Günaydın derken 1994’te genel yayın yönetmenliğini Alp Orçun’dan devralarak Dünya’da çalışmaya başladım. “BABIÂLİ KORKUSUZDU!” Sıkıyönetim dönemlerine rağmen Babıâli’de hâkim duygu neydi? Her şeye rağmen birlik... Dava kapılarında birbirimize aykırı olduğumuz yazılı basının temsilcileri, birbirimize dostluk içinde davranırdık. Çok fazla baskı hissetmemeye, özgür hissetmeye çalışırdık. Gerçi davalar açılırdı, sıklıkla içeri atılırdınız ama. Korkusuzduk. Ant dergisi dönemi mesela... Muhalif kimliği nedeniyle basın savcılığının sürekli izlediği ve her fırsatta dava açılan bir yayın organıydı. Ben de yazı işleri müdürüydüm. Sekseninci sayıya geldiğimizde hakkımda istenen ceza toplamı yüz yılı aşmıştı. 1973’e gelindiğinde, Ant’daki davalardan yirmi beş yıla hüküm giymiştim, yüz kırk yıl K İ T A P S A Y I 1 3 3 1 M basımındaki teknik olanak ve durumlar nasıldı? Gazeteciler haberciliğin yanı sıra başka nelerin sorumluluğunu da üstleniyordu? Çok açık bir şekilde punto, kadrad nedir bilmek zorundaydınız. Öyle haberi yazdım bitti değil. Başlık dizebilmeniz lazımdı kasadan ve sizin elinize verilen sıcak satırın hatalı olup olmadığını tersten okuyabilerek görmek zorundaydınız. Adam mahsus yanlış dizdikten sonra o sıcak satırı size verirdi. Eline aldığında atarsan, sen misin atan! Ömrü billah sizle alay ederdi “Ben senin satır attığın dönemi bilirim oğlum” diye. Bir dönem ofset yeni başlamıştı, ofsette film çekmek yerine karamela kâğıtlarının üstüne yazıyı basmak ve üstüne birtakım şeyler atarak onun film yerine geçmesini sağlayacak ucuz bir malzeme elde etmeyi öğrenmiştik. Yeni Ortam’da bunu çok uyguladım. Bir dönem gençlik olaylarını yürütürken afiş basma imkânımız ortadan kalkınca bir usta abimizden serigrafla afiş basmayı da öğrendim. Gazetecilik Enstitüsü’nde öğrenciyken bir yandan Madenİş Sendikası’nın basın yayın dairesinde çalışmaya başladığımda Madenİş gazetesinde de bu teknikleri uyguladım. Dergiyi yedi ay çıkarttıktan sonra Akşam gazetesinin genel yayın yönetmeni Doğan Özgüden’in teklifiyle Ant’a geçtim. Sonra tekrar sendika gazeteciliğine döndüm, Aydın Engin’le beraber. “AYDIN ENGİN’LE MÜSTEAR ADIMIZ MURAT BOLKAR’DI” Aydın ağabeyi vazgeçiriyorsunuz Fransa’ya gitmekten. Bir gün Taksim’de yürürken Aydın Engin ve Yaşar Kemal’le karşılaştım. Bir yerde oturduk, konuştuk. Aydın, “Yaşar A Ğ U S T O S 2 0 1 5 Arolat, 1994’te genel yayın yönetmenliğini Alp Orçun’dan devraldığı Dünya’da çalışmaya devam ediyor. abiyle konuşuyoruz, Fransa’ya gidip sinema ve gazetecilik tahsili yapacağım” dedi. Ben de “Boş ver, bak ben sendika gazeteleri çıkarıyorum, gel beraber çalışalım” dedim. Kabul etti ve Asya Yayıncılık’ı kurduk. Tekstil, Gıda İş sendikalarının yanı sıra Lastik İş Sendikası’nın gazetesini de çıkarmaya başladık. Sonra onların eğitim seminerlerini yaptık. Tan Oral’ın çizimlerini yaptığı “İşçiyiz Haklıyız, İşçiyiz Güçlüyüz” broşürlerini çıkardık ve onları birçok sendikaya onar, yirmişer bin sattık. Sonra ben bir yandan Ortam’da çalıştım. Aydın da Asya Yayıncılık’ı devam ettirdi. Ben Ortam’dayken sıkıyönetimden dolayı aranmaya başlayınca bu sefer Aydın, Ortam’ın yazı işleri müdürlüğünü aldı. Ortam, Sıkıyönetim tarafından kapatılınca Yeni Ortam oldu. O da kapatıldı. Aydın’la Asya Yayıncılık’taki ortaklığımız yedisekiz yıl sürdü. Yine birlikte kurduğumuz İstanbul Haber Ajansı’nda (İSTA), Ayrıntılı Haber’de ve Vatan’da devam etti. Zaman zaman Murat Bolkar müstear adıyla ortak yazılar yazdık. 142. Madde’den mahkumiyetleriniz nedeniyle hapisteyken Aydın Engin’le bir gazete kurmaya da karar veriyorsunuz C U M H U R İ Y E T