Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
civarında yeni ceza da yoldaydı. Thomas Hammarbenk’in başkanlığını yaptığı Uluslararası Af Örgütü beni “Yılın Mahkumu” ilan etti. “ANT, ÇOK İLERİ, ÖNCÜ VE DİNAMİK BİR DERGİYDİ” Müthiş bir deneyim olarak anıyorsunuz Ant’ı. Hem anlatımıyla hem de mizanpajıyla dönemine göre çok ileri, öncü ve dinamik bir dergiydi. Çok çalışkan ve önemli bir gazeteci olan Doğan Özgüden’in genel yayın yönetmeni olduğu Akşam gazetesinden ayrıldıktan sonra Yaşar Kemal’le beraber kurduğu bir dergiydi. Ant, özellikle Le Nouvel Observateur’dan esinlenen bir mizanpaja sahipti. Özgüden’in eşi İnci Özgüden de çok iyi bir teknik sekreterdi. Bir dönem kapaklarını da çizdim Ant’ın. Doğanyol meselesini ilk gündeme getiren Ant’tı. Ahmet Aras röportajlarıyla ışık tuttu. Ortadoğu Devrimci Çemberi hikâyesiyle Ortadoğu meselesini yine ilk gündeme getiren dergiydi. İşçi Partisi’nde Aybar, Boran çatışması dışında üçüncü yolu arayan bir dergiydi. Ülke ve dünya meselelerini çok yakından izleyen bir yerdi. Dışarıda Bekri Gönenç gibi yazarları vardı. Sanat ve kültür alanında da çok ciddi haberler yaptık. Mesela 1967’de, İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe ve Özkan Mert ile yaptığım “Dört Genç Şair Başkaldırıyor” röportajım bunlardan biriydi. “DEMİREL’İ MAYOLU BASTIM!” Kitapta yaptığınız yanlış işleri hani şeytanınıza yenildiğiniz anları da yazıyorsunuz. Evet, açık açık yazdım. Babıâli açısından önemsenen ve dürüst görülen bir gazeteci olmama rağmen dürüst olmayan işler de yaptım. Mesela yirmi sekiz yaşındaki bir genç kızı Tan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni yapmak ve Demirel’in mayolu resimlerini çektirmek gibi. Demirel’le pek çok kez görüştünüz, röportaj yaptınız. Nasıl anıyorsunuz? Tanıştığımızda şaşırmadım diyemem. Demirel’e sokakta sürekli “Morrison Süleyman” diye bağırırken tanıştığımızda fark ettim ki çok önemli meziyetleri de var. Konulara hâkim, bilgili, donanımlı. Mesela toprak ve su konularındaki bilgisi tartışılmazdı; bununla ilgili üç saat süren bir röportaj yapmıştık. Demirel’le ilk önemli röportajımdı. 27 Kasım 1985’te Diyalog Dergisi’nde yayımlandı. Diyalog, o zamanlar iki bin basılan bir dergiydi. Röportajın ardından dergi üç kere tekrar baskı yaptı yani 6 bin basıldı. Çünkü Demirel yasaklıydı ve ilk defa bir yere konuşuyordu. Yakın ilişkimiz uzun yıllar devam etti. Bu kitabıma önsöz yazmasını istedim, yazdı. O sıralarda işte bir yıl kadar önce, Karabük Sanayi Ticaret Odası’ndan ziyaretine gitmişler. Konuşurlarken benim adım geçmiş, Demirel “Çok iyi çocuktur ama bizden değildir” demiş. telefon açar, “Ulan p..t neredesin? Hocayı da al gel” derdi. Hoca dediği Kenan Mortan’dı. “GÖNDERE KIZIL BAYRAK DA “YAŞAR ABİYİ KÜSTÜRDÜM” ÇEKTİM, GÖKTE HAVA KORSANIYLA RÖPORTAJ DA Yaşar Kemal’le hukukunuzu, abikarYAPTIM” deş ilişkinizi nasıl ortaya koyuyorsunuz? Yaşar abinin oğlu Raşit benim genç Gazetecilikle de bileşmiş son derece lik arkadaşımdı. Biz onunla beraber İşçi aktivist bir gençlik sizinki. Partisi Şişli Şubesi’nde yönetim kurulu İşçi Partisi üyesiydim ve parti beni üyeliği yapıyorduk. O sıralarda yani belli alanlarda görevlendirdi. İstanbul 1962’de şahsen tanıştım Yaşar abiyle. Siyasal Bilimler Fakültesi, İstanbul TekRomanlarını zaten okumuştum. Sonra nik Üniversitesi, İstanbul Teknik YükseAnt’a geldiğimde Yaşar abi Ant’ın sahipkokulu ve İktisat Fakültesi örgütlenmelerinden biriydi. Ant’da ben bir terbiyelerinde uzun süre bulundum. Olaylara sizlik de yaptım Yaşar abiye. Yeni yazı müdahil oldum, gazeteci olduğum için işleri müdürü olduğum dönemde bir gün de bir yandan yazdım. 1968 işgali sırasınbana yazısını getirdi. Okudum ve “Abi sen bunları fotokopiyle mi yazıyorsun” diye sordum. “Ne diyorsun ulan” dedi. “Abi hepsi birbirine benziyor. Aşağılık burjuvalar, kahrolsun kapitalistler... Hep bunlar... Sen bunları bırak, adam gibi röportajların var. Zengin mezarları, fakir evleri gibi röportajların var. Onları yap, niye bunları yapıyorsun” dedim. Bir buçuk ay konuşmadı benimle. Tabii sonrasında dostluğumuz devam etti. Yaşar abiyle baOsman S. Arolat, her yıl İsveç Radyosu’na yaptığı ziyaretğımız hiç kopmadı. Bir iki ay lerden birinde, Türkçe bölümü çalışanları Arslan Mengüç, buluşmadığımız zaman hemen Gülseren Ergün ve Mehmet Ali Yula’yla. da Çetin Özek ve Çetin Uygur’la beraber üniversitede kurulan İşgal Konseyi’nin raporunu hazırladım. Abdi İpekçi raporu Milliyet’te yayımladı. Teknik Üniversitelilerin yaptığı sosyal yapı araştırması için gittiğimiz Harran’da Güney Dal’la ortak yaptığımız röportajlar Akşam gazetesinde “Oy Cehennem İlleri” başlığıyla yayımlandı. Yine Muğla Ortaca’da yaşanan ve yaralanmalarla sonuçlanan AleviSünni çatışması sonrası gittiğimiz bölgede, Aleviler ve Sünniler arasında arabulucuk yaptığımız ve barış anlaşması imzalattığımız olayı da yazdım ve yayınlattım. 1967’de Osman Nuri Koçtürk’e zeytinyağı üzerine bir broşür yazdım. O broşürü yayınladığımız sırada zeytinyağı bölgelerinde, Edremit’te, Ayvalık’ta Deniz Gezmişlerin de yer aldığı mitingler yaptık. Sonra birçok işçi olayında, grevde, direnişte yer aldık. Üniversitede kızıl bayrak da çektim, bir hava korsanıyla röportaj da ki onu İsveç Radyosu’nda yayınladım. Bir uçak korsanıyla yapılmış bir röportajın dünyada yayınlanmış ilk sesli kayıtlarıdır. Yeni tasarılar sorulur ve bu röportaj burada bir şekilde biter! (gülüyoruz) Önce gençlik, sonra da iş dünyası anılarımı yazacağım. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Babıâli Anılarım/ Osman S. Arolat/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 188 s. Haberci anılarını yazmış... r Aydın ENGİN S Demirel’le “Su ve Toprak Meseleleri” röportajını yaparken. ize bir kitap tanıtacağım. Osman Saffet Arolat’ın anı kitabını: Babıâli Anılarım. Bunu keyifle yapacağım çünkü içinde bol bol ben varım. Kitabı “tanıtacağım” dedim, “eleştireceğim” demedim. Eleştiremem çünkü nesnel olamam. Kitabın yazarı benim tastamam 45 yıllık (46 da olabilir) arkadaşım. Üstelik bu 45 yılın beş on yılı neredeyse 24 saat bir arada geçti. Evde, işte, yolda, eğlencede, hapishanede filan yani... Şimdi kitaba gelelim. Osman Arolat bir gazeteci. Mesleğin en kıdemli gazetecilerinden biri. Tamam, köşe yazarlığı da yaptı, yapıyor, gazete de yönetti, yazı müdürlüğü de yaptı ama temel olarak hep haberci kaldı. O yüzden onun anılarını derlediği kitap da ister istemez bir habercinin, haber ve habercilik üstüne kurulmuş 50 yılının öyküsü ve yine ister istemez siyaset medya ve iş dünyasından ünlülerin de geçidi: Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Adnan Kahveci, Halit Narin, İbrahim Betil, Tansu Çiller, Güngör Uras, Nezih Demirkent, Kemal Bisalman, Haldun Simavi, Doğan Özgüden, Kadri Kayabal... Iıh vazgeçtim. Bu çok uzun bir liste ve hemen her biri gülümseten, anılarla, anekdotlarla ilerleyen bir liste... Osman Arolat’ın Babıâli anıları yakın tarihimize hızlı bir 2 0 bakış olarak da okunabilir. Ancak medya çalışanları için kitap çok daha ilginç ve değerli. 50 yıllık anılar Türkiye medyasının aile işletmesi gazete patronları döneminden büyük işadamı gazete patronları dönemine ve etki bakımından gazeteleri sollayıp geçen televizyon dünyasına Türkiye’nin hızlı dalıp, dünya medyası ile yarışacak bir teknolojik zenginliğe geçişinin de öyküsü. Bencileyin “eskiler” için söz konusu geçiş dönemini kurşunlu baskıdan ofset baskıya; tek rotatifli İstanbul gazetelerinden Anadolu’nun yedi sekiz kentine yayılmış milyon dolarlık ofset rotatiflere geçiş olarak da okumak mümkün. OLAYLARIN GÖBEĞİNDE VE DOLAYSIZ YAŞAMIŞ BİR 68’Lİ Buraya kadarını okuyup kitabı salt medya anıları ve salt medya dünyasıyla sınırlı bir kitap sanmayın. Arolat’ın kitabı bugün kimilerinin saygıyla, kimilerinin küçümseyerek, kimilerinin ise (babaları, anneleri çok tekrarladığından olsa gerek) bıkkınlıkla andığı 68 Kuşağı’nın öyküsü olarak da okunabilir. Üstelik duyduklarını aktaran bir anılar demeti değil, olayların tastamam göbeğinde ve dolaysız yaşamış, Sansaryan Hanı’nın en üst katındaki tabutluk denen hücrelerin tadını(!) doya doya yaşamış ve Beyazıt Kulesine kendi elleriyle kızıl bayrak çekmiş bir 68’linin ağzından... Sanırım kitap tanıtımı için yeterince bilgi verildi. Osman Arolat’ın üniversite işgalinden afişlerle aranan bir “terörist” gibi aranıp askeri ve sivil hapishanelerde volta atmaya, dönemin en yaygın ve saygın sosyalist dergisi ANT’ta başlayan ve hemen bütün büyük gazetelerin kapısının ipini çekip sonunda bugünkü Dünya gazetesinde noktalanacağa benzeyen yaşam öyküsünün duraklarında gezinen bir okurun nelere tanık olacağının ipuçları da verildi. Ayrıntılar, mesela bir hava korsanı THY’in Diyarbakır’a giden uçağını kaçırdığında koltuğuna yapışıp bekleyeceğine uçak korsanı ile dört dörtlük bir röportaj yapan haberci gibi ayrıntıları artık kitapta okuyun. Ben sadece sadece kâh gülümseyerek, kâh “Aaaa demek aslı böyleymiş” diyerek okunacak bir anı kitabının gözünüzden kaçmamasını sağlamaya çalıştım... n A Ğ U S T O S 2 0 1 5 n S A Y F A 1 3 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 3 1