22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aysel Sağır’dan “Bizi Güneşe Çıkardılar” ‘68 kadınlarının bir derdi vardı’ Bize sunulan tarihi sanki erkekler yazıyor ve daha çok yorumluyor. Bunun tam tersine ayna tutmaya çalışan bir kitap sessiz sedasız yayımlandı. 1972’de Sağmalcılar Cezaevi’nin avlusunda çekilen bir fotoğraftan yola çıkarak yazılan ve Aysel Sağır imzası taşıyan “Bizi Güneşe Çıkardılar”, yakın tarihin bir kesitine değiniyor. Sağır’la kitabı üzerine söyleştik. r Serap ÇAKIR kuşağı kadınlarını ele aldığın bir kitap hazırladın. Nasıl ortaya çıktı bu fikir? Bir fotoğraf var işin içinde; 1972’de Sağmalcılar Cezaevi’nde çekilmiş. O fotoğrafı internette görmüştüm, Cumhuriyet’te yayımlanmıştı. Çocukluğuma gittim biraz. Onlar çocukluğumdaki yetişkin ablalar ve kadın tipleriydi. Garip bir etkilenme yaşadım ve o dönemle bir ilişki kurdum. Benim dünyam ve çocukluğumda hiç böyle kadınlardan bahsedilmedi. Bu tip kadınları hayal bile etmemiştim ama bunlar varmış dedim. “68 KUŞAĞI KADINLARI DA AĞIR ŞEYLER YAŞADI” Devrimci ağabeyler var ama devrimci ablalardan haberimiz yok galiba? Aynen öyle. Bir de bizim tanık olduğumuz kadın tipiyle o dönem, beden dili, kıyafet anlamında da çok farklı. Ama onlar da oldukça ağır şeyler yaşamıştı ve incelenmeye değer bir süreçti. O fotoğraftan yola çıkarak kadınları nasıl buldun? Burada yapabileceğim en iyi şey, en kolay ulaşabileceğim ismi bulmaktı. Bir ilişki yakalamaya çalıştım ve Füsun Özbilgen’le irtibat kurdum. Bu fotoğrafta sanıyorum yirmi altı kadın var, kaçına ulaşabildin? Önce İstanbul’da olanlara ulaşmaya çalıştım. Bunlardan birisi Lale Arıkdal. Ulaş Bardakçı’nın sevgilisi olduğu söyleniyor. Ulaş Bardakçı onun evinde öldürülüyor zaten. Lale Arıkdal telefonda yeşil ışık yaktı ve onun peşinden Ayşe Emel Mesci’ye ulaştım. En son görüştüğüm kişi de Ayşe Emel oldu, çok kısa bir yazı gönderdi zaten. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. O fotoğraftaki kadınlardan pek çoğuna ulaştın, kimi ölmüştü ve bir kısmı da seni reddetti. Ne gerekçe gösterdiler çok merak ediyorum. Mülakat teklifime olumlu yaklaşanlar beni motive ediyordu ama reddettiklerinde müthiş demoralize oluyordum. Bunların başında Lale Arıkdal ve Elif Gönül Tolon gelir. Lale Arıkdal başta kabul etti, sonradan reddetti. Ne gerekçe gösterdi? “Ben hasbelkader bu işlerin içinde S A Y F A 1 4 n 1 6 Hayır değil. Örneğin Ertuğrul Kürkçü. O dönemin önemli aktörlerinden. Bakıyoruz hâlâ siyasetin içinde. Erkekler o tavrını devam ettirmiş ama kadınlar mücadeleyi bırakmış. En militanları bile kesmiş. Ayşe Emel Mesci siyasetin içinde, sistemle mücadelesini sürdürüyor gözüküyor. İlkay Demir de öyle. “1970’LERDE KADIN GÜCÜNÜN FARKINDA MIYDI, BİLMİYORUM” 68 erkeklerini tekrar tekrar gündeme taşıyarak çok iyi öğrendik ve kadınları bu arada unuttuk, yok saydık diyebilir miyiz? Kesinlikle. Türkan Şahin bir eve gidiyor. Aranan bir arkadaşı var, onun gelmesi gerekiyor. Mahirler evde. “Sen” diyorlar “o eve git bak, ne durumda ona göre hareket edeceğiz.” Eve gidiyor ve ev polis dolu. Orada tutuklanıyor. Baskı yapıyorlar adresi öğrenmek için. Yani kadınlar çok büyük işleve sahip. Erkekler tabii daha ön plana çıkıyor. 68 kadınının hakkı yenmiş mi biraz? Kesinlikle bunu söyleyebilirim. Mesela evde yemekler nasıl tedarik edilecek, bulaşıkları kim yıkayacak günlük rutin hayatın gerektirdiği işleri erkekler hiç umursamamış. Özetle, hayatın bir önemli bir yanını üstlenmişler. O dönemde bir kadın olarak hapse girmek, hem de devrimci bir kimlikle belki çok ağır bir baskı olarak döndü onlara, ne dersin? Belki çelişkilerini bu kadar net dile getirmediler ama bu başkaldırıda, bence onların yaşadığı kişisel çelişkiler de çok ağır basıyordu. İçten bir başkaldırı. Ataerkilliğe de sistemin ağır yüküne karşı da bir başkaldırı olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar formüle etmeseler de… Tabii çok uzun süre içeride kalmışlar. Bir de sistemin bu yaşananları itibarsızlaştırması var. Sonraki yaşamlarında tutunabilmek için ciddi mücadeleler vermişler. Bu, 1960’lar ve 1970’ler için büyük bir olay olmalı. Kadınların sokakta ve seslerinin çıkıyor olması, öyle değil mi? Onun için çok önemli. Erkekleşmeyen, bütün cinsiyetine ve kadın kimliğine sahip çıkarak toplumsal yaşamda önde olan kadın tipleri o dönemde çok az aslında. Ama onlar sivil yaşamı da atlayıp siyasallaşmış, bunun çok büyük dönüştürücü bir güç olduğunu düşünüyorum. Hem onlar için hem de toplum için çok büyük bir dönüştürücü gücün başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Sağmalcılar’da nasıl bir dostluk varmış kadınlar arasında? Çok iyi olduğunu söylüyorlar. Koğuşta çok kalabalıklarmış. Çok sorun da yaşamışlar. Mesela birbirine baskı uygulayanlar oluyormuş aralarında. Mahkemeye giderken pantolon giyme meselesi tartışma konusu oluyormuş. Pantolon giyme halk yanlış anlar diye. Hatta gitmiş birisi diğerinin pantolonunu yırtmış. Mesela Rüçhan Manas, cezaevi görevlisi Fuzuli Teğmen’e âşık. Üstüne çok gitmiş kadınlar. 68 kadınlarının en belirgin özelliği neydi diye sorsam ne dersin bana? Bir duyarlılık var sisteme karşı ve bu yönleriyle hemen ayrışıyorlar. Sıradan bir insanla onları yan yana koyamazsın. Bir dertleri var onu görebiliyorsun. n Bizi Güneşe Çıkardılar/ Aysel Sağır/ Ayrıntı Yayınları/ 208 s. 68 yer aldım” dedi. Çok şaşırdım. Nasıl bir reddediş yaşıyorlar bilemiyorum. “KADINLARIN BİRÇOĞU KOCASINDAN YA DA SEVGİLİSİNDEN DOLAYI YARGILANMIŞ” Senin sözlerinden şunu anlıyorum, erkekler o dönemde zaten çok ön planda, kadınlar görünmez ve aradan yıllar geçmiş, suskunlukları ve görünmezlikleri devam etsin istiyorlar. Bu da enteresan. Çünkü bazıları, onları sorguya çekiyormuşum gibi gizledi kimi olayları. Aradan yıllar geçmiş, açığa çıkmasında bir sakınca yok gibi düşünüyorsun ama gizliyorlar. Açığa çıkması gereken şeyler var oysa. Bunların en başında, mesela peruk olayı var. Türkan Şahin Fransa’ya gidiyor, Gülten Çayan’ın yanına. İddianamede peruk getirdiği yazıyor. O peruklar o dönemde kamuflaj için kullanılıyor muhtemelen, normal yani ben kendim için aldım diyor ısrarla. Fotoğraftakilerin pek çoğu yardım ve yataklıktan yargılanıyor, örgütün içinde değiller mi aynı zamanda? Benim yaptığım görüşmelerden gözlemlediğim şu: Kadınların birçoğu kocasından ya da sevgilisinden dolayı yargılanmış. Bütün olay Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Cezaevi’nden kaçışı ve yer arama meselesi üzerine yaşanıyor. Hepsi o evlerde kalmış. Safiye Yılmaz, Leyla Dedeal, Selma Veysioğlu gibi birçok kadın, evlerinde saklamak zorunda kalmış ve kocaları birilerini Aysel Sağır getiriyoruz demiş, onlar da kabul etmiş. Doğal olarak kadınlar da içeri alınmış. O döneme ait kadın erkek ayrımı da keskin galiba. Geleneksel roller işliyor. Zaten lojistik durumunda kadınlar. Baskın olan erkekler. Aradan neredeyse elli yıl geçti, bugüne baktığımda, daha sıradan bir yaşamının olduğunu gördüm çoğunun. Toplumsal yaşamın içinde herkes gibiler. Çalışmışlar, çocuklarını büyütmüşler. Onun dışında sonradan siyasal faaliyetleri olmamış. “Standart” bir yaşamları var öyle mi? Bu üzdü mü seni? En azından sistemin daha dışında, daha toplumsal dönüşümün içinde olmalarını dilerdim. Yaşam hakkında ahkâm kesmek yanlış fakat daha farklı olabilirlerdi gibi geliyor bana. Bir hayal kırıklığı algılıyorum ben senin konuşmalarından. Tabii tabii. O kuşağın erkekleri de böyle mi? T E M M U Z 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1326
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle