29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Javier Marias’tan “Karasevdalılar” Hiçbir şey göründüğü gibi değil Aşkın, cinayetin ve felsefi sorgulamanın iç içe geçtiği “Karasevdalılar”da Javier Marias, gerçeğin görünen yüzünün ötesine okuru şaşırtacak sürprizlerle adım atıyor. Bu noktada öne çıkan soru “Doğru nedir?” oluyor. r Ali BULUNMAZ “En çirkin cinayeti daima güzel gösteren, onu kılı kırk yararak gerekçelendiren biri bulunur, tamamen sinsi olmayan, en azından mide bulantısı olmadan anlaşılabilecek bir sebep bulunur.” yarattığı karakterleri hayata ekleyip geçmişin ve bugünün eleştirisine girişmesi. Türkçeye Saliha Nilüfer tarafından çevrilen Karasevdalılar’da ise bu yergiyi aşk, tekdüzelik ve insanın karanlık noktaları üzerinden yapıyor. KAYITLARDAN SİLİNEN “KUSURSUZ ÇİFT” Marias, Karasevdalılar’a müthiş bir giriş yapıyor: Maria Dolz, her sabah çalıştığı yere tıkılmadan önce gittiği kafede, sıkıcı hayatını biraz olsun düzlüğe çıkaran Luisa ve Miguel çiftini uzaktan izleyip keyifleniyor. İkilinin uyumu, mutluluğu ve görünüşü Dolz’u deyim yerindeyse mest ediyor. Ancak bu tabloyu bozan şey, Miguel’in anlamsızca öldürülüşü. Şoke edici bu olay sonrasında harekete geçen iç sesi Dolz’a, Miguel’in de diğer tüm ölenler gibi “kayıtlardan silindiğini” söylüyor. Miguel’in öldürülüşüyle kayıtlardan silinenlerin başında, Marias’ın kurguladığı ideal çift imgesi geliyor. İkisinin her hareketini, tüm mimik ve jestlerini dikkatle izleyen Dolz, “kusursuz çiftin” adeta ressamına dönüşüyor. Yayınevinde çalışan, kibirli yazarların kokain de dâhil olmak üzere, her türlü tuhaf isteğini yerine getirmeye uğraşan Dolz’un yaşamında güzel giden tek şey neredeyse kafedeki o çift. Bu nedenle öldürülen Miguel onda soğuk duş etkisi yaratıyor. Marias’ın bu cinayetle ortaya koyduğu ve romanı bir başka kulvara sokan önemli belirlemesi ise olup bitenle ilgilenip ona kısa zaman ayırmaktan, yaşananların ardının önemsenmeyişine dair. Dolz’un çevresindeki gibi hepimizin etrafı da böyle insanlarla dolu. Miguel’in “zavallı adam” diye nitelenmesi de bu yüzeysel yaklaşımın bir sonucu. Fakat Dolz, bu yolu tercih etmiyor ve epey bir zaman sonra yine aynı mekânda rastladığı Luisa’nın yanına gidip onunla konuşmaya başlıyor. Bu buluşma, öldürülen adamın nasıl bir iz bıraktığını ve olayın saçmalığını ortaya saçıyor; Luisa kendini açıyor: “En kötüsü nedir biliyor musun? M A Y I S 2 0 1 5 (Kitaptan) avier Marias’ın adı, Nobel Edebiyat Ödülü için epeydir gündemde. Hatta bugüne dek kazanamamasını yadırgayıp Nobel Ödül Komitesi’ni eleştirenlerin sayısı da sürekli artıyor. 1992’den bu yana kitapları birçok dile çevrilen, ele aldığı konularla dikkat çeken ve aynı zamanda kendisi de çevirmen olan Marias’ın, özellikle (Ateş ve Mızrak, Dans ve Rüya ile Zehir, Gölge, Veda’dan oluşan) “Yarınki Yüzün” üçlemesi (Metis Yayınları) aracılığıyla büyük bir hesaplaşmaya giriştiğini atlamamalıyız. Söz konusu hesaplaşmanın zamana dair olduğunu, yani aslında insanla ilgisi bulunduğunu söylemek lazım. Marias’ın, “Yarınki Yüzün” üçlemesine babasının hayatından parçalar katması, adı geçen hesaplaşmayı daha anlamlı kılıyor. Baba Julian Marias, İspanya’da Franco döneminde epey zaman hapis yatmış bir isim. Bu üçlemeyle birlikte Marias’ın öne çıkan özelliği, zarif ve zemini sağlam yorumculuğu. İnceliğin cezasız kalmadığı, zarafetin büyük bir özenle karalandığı dünyada Marias’ın metinleri okunası türden. “Yarınki Yüzün” üçlemesinin kahramanı Jaime Deza gibi Marias da “insan yorumcusu.” Bu yorumculuğu, sıradan insanların sıra dışı ve korkunç davranışlarını çözümlemesini de sağlıyor. Marias bunu, insanın zihnini ve ruh halini anlamaya uğraşarak yapıyor. Temel sorularından biri şu: Size, şiddet uygulama imkânı verilseydi bunu kullanır mıydınız? Marias, günümüzün toplumları ve insanlarını siyasi tarihle de bir arada düşünüp romanlaştırıyor. Yazarın esas meselesi insan ve onun dünyadaki konumu. Bir oyun oynar gibi hareket edip durgun insanları gündeme getiriyor. Bir anlamda eyleme çağrı babında kışkırtıcılığa da soyunuyor. Yaptığı bir başka şey, J (…) Miguel saldırı sonucunda hayatını kaybetmiş ya da güpegündüz sokak ortasında cinayete kurban gitmiş olmasına rağmen kimseden nefret etmiyor olmam.” Luisa, acıyı hafifletmenin altın kuralını işletip biriktirdiklerinin tümünü anlatırken Dolz da kendini talihsizliğin boca edildiği bir kulak olarak görüyor. Marias’ın, karakterleri konuşturduğu bölümlerden anladığımız üzere cinayet, hemen hepsinin eteğindeki taşları dökmesini sağlayan ve birbirinin derinine inmesini kolaylaştıran bir olay. Dolz, Luisa ve Miguel’in yakın arkadaşı Javier DiazVarela, bu eksende tecrübelerinden yola çıkarak hayli geniş çözümlemeler yapıyor. Tıpkı “insan ölümden sonra en yakınları vasıtasıyla yaşamaya devam eder ve onlar da merhum sayesinde tanışıp kaynaşır, adeta onunla geçmiş temasları, onları bir kardeşlik birliğine ya da kasta ait kılar gibidir” sözüne benzer biçimde. Aslında silsile halinde devam eden bu ve bunun gibi belirlemeler, bir bakıma hayata dair sorgulamaların parçası. KURMACA BİZE FARKINDA OLMADIKLARIMIZI GÖSTERİR Marias’ın adeta bir odaya kapatıp konuşturduğu karakterlerin, bu laflamalarının ardından yakınlaştığına tanık oluyoruz. Bunu bir adım öteye götürenlerse DiazVarela ve Dolz. Söz konusu aşk, Marias’ın göstere göstere getirdiği bir durum. Onca ima ve cümlenin peşinden beklenen bir şey. Beri taraftan bu diyaloglarda her şey var; tarih, siyaset, psikoloji ve elbette aşkın kendisi. Bir cinayetin arkasından gelen yakınlaşmalar, Marias’ın eliyle büyük bir deneyim aktarımına dönüşüyor. Dolz ve DiazVarela’nın yakınlığında eksik parçalar ortada dururken doğrular gizleniyor: Dolz, DiazVarela’ya, DiazVarela da Luisa’ya âşık. Marias, bu noktada okuru zorlamaya, olayları da karmaşıklaştırmaya başlıyor. Peş peşe sorular gelirken açıklanacak çokça karanlık nokta beliriyor. Matem günlerini izleyen zamanda, karşı konulamaz duygu ve tutkuların kendini göstermesi, Marias’ın Karasevdalılar’da başarıyla kurguladığı ve çoğu şeyin üstünü örten bir oyuna evriliyor. Bu da ölmüşlerin ruhunu takip etmek yerine, dünyada kalmaya karar verişin göstergesi bir yandan. Dolz ve DiazVarela’nın uzun konuşmalarıyla beraber, birbirine açtığı duygular tam bir roman havasında. Daha doğrusu, yazarlarla fazla muhatap olan Dolz, o sohbetleri kitaplara benzetiyor. Bu anlamda Marias, ikisinin diyaloğunu Karasevdalılar içinde ayrı bir roman gibi kuruyor. Zaten onların konuşmalarının önemli bir bölümü kitaplar üzerine; gerçekleşen onca şey içinde, hem Dolz hem de DiazVarela, “kurmaca bize bilmediklerimizi ya da farkında olmadıklarımızı gösterir güçte” sözünün peşinden gidiyor. Yani kurgulanan her şey, bir cinayet veya roman da olabilir bu, gerçekleri gün yüzüne çıkarabiliyor. “Gerçek suçlu kim?” ya da “Esas suç ne?” soruları da onları kovalıyor böylece. Azmettiriciliğin, cinayet kurgulamanın veya suskunluğun geriliminden kurtulmanın “çıkış yolu” da belli: “İnsanın suçlu olacağı yegâne durum, bir silah alıp kendi elleriyle kullanmasıdır.” Marias’ın bu gel gitleri sayfa dolsun diye yaratmadığı çok açık. Yazar suçu örtbas etme, suça ortak olma, vicdan rahatlatma ve sırrın içine girmenin yükü ve gerçekliğini hissettiriyor bize; konu dönüp dolaşıp insanın kendini düşürdüğü hallere dayanıyor. OKURA KENDİNİ SORGULATAN YAZAR Cinayette iş işten geçmiştir, katil katildir ve her şey geri döndürülemez şekilde ilerler. İşlenen cinayeti, bazı tesadüflerin arka arkaya gelmesi sayesinde çözen Dolz’un, hayatında yeni bir aşamaya geçtiğini de söyleyebiliriz: İnsan hangi dürtüyle öldürür ya da birini öldürmek için adam tutar? Bunu gizlemek adına nasıl oyunlar çevirir? Bu sorular, Maria Dolz’un gündelik yaşamının parçası oluveriyor. Marias, otopsisini yaptığı cinayetin hiç de sıradan olmadığını; karakterlerin ağzından “haklı gerekçeleri” döktürüp gerçekten ilginç bir manevrayla romanın gidişatını değiştiriyor. Başlardaki “görünen, hiç de göründüğü gibi değil” hissiyatı, bir anlamda kanlı canlı hale geliyor. Marias, hem karmaşık bir ilişki ağı yarattığı hem de bunu, varoluşasal tatlarla beslediği Karasevdalılar’da tekdüzelik, macera, gerilim, aşkın çekici ve pişmanlık uyandıran alacakaranlık yanını felsefi derinliğe sahip bir sorgulamaya ve iç hesaplaşmaya dönüştürüyor. Kitapta altı çizilecek çok fazla satırla beraber zihnimizde uyanan sorular da var. Mesela bu bir aşk romanı mı? Evet. Bir cinayet romanı mı? Kesinlikle. Marias, karakterler aracılığıyla kendimizi sorgulamamıza neden oluyor mu? Hemen hemen her sayfada. Bu sorular ve yanıtları, bize hayli ilginç sürprizlerin kapısını da açıyor. Ama asıl önemli olan, Karasevdalılar’da hiçbir şey göründüğü gibi değil. Marias, bunun altını kalın kalın çiziyor. n [email protected] Karasevdalılar/ Javier Marias/ Çeviren: Saliha Nilüfer/ Yapı Kredi Yayınları/ 284 s. K İ T A P S A Y I 1319 S A Y F A 4 n 2 8 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle