29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Nevra Bucak, “ilk romanını on beş yaşında yaz(mış)”, azımsanmayacak sayıda roman kaleme alarak bunlarda “kadın dünyasını irdele(miş)” bir yazar. Mürselin Kurt’la Meliha Akay ise romanlarını okurken bu alandaki gelişim eğrilerini de gözlediğim iki romancı. itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Kadın romancıların roman kadınları... adın yazar dediğimiz, şiir, öykü, roman, anlatı, deneme, eleştiri vb. yalnız sanat yapıtı üretiyor değil, bilimci, felsefeci kadınlarımızca üretilen öteki metinler de söz konusu. Ama “Kadın Romancıların Roman Kadınları” gibisinden bir başlık, ister istemez daraltıyor alanı. Ne var ki bu anlamda öne çıkarılan bir başlık bütün kadın romancılarımızca kaleme alınmış kadın karakterlerin gözden geçirilmesini, en azından göz önünde tutulmasını gerektiriyor. Yine de bu yönde minicik olsun bir taş döşemeye yarayacaksa eğer, başlık altında çeşitli düşünce uçkunlarıyla konuyu tartışmanın yarar getireceği kestirilebilir. Buradan kalkarak üç kadın romancımızın roman kadınlarına yönelerek kimi ipuçları derlemeye girişelim istiyorum bu yazıda. Mürselin Kurt’un Karanlıkta Körebe (Ayrıntı, 2014), Meliha Akay’ın Gita’ca yayımlanan Badem Şekeri (2011), Çileklik (2013), Nevra Bucak’ın Deniz Çekilirken (Heyemola, 2015) adlı romanlarına yer açıyormuş gibi görüneceğim belki ama ilk iki yazarın tüm romanları, Bucak’ın ise andığım yapıtı dışında bir romanı daha yazının verisi olacak. Bunlar, Mürselin’in Adımdan Önce (2009) ile Akvaryumda Ölü Bir Balık (2012), Meliha’nın Ateşin Külü Suyun Mili (2008), Nevra’nın da Neslişah / Laledeki Gözyaşı (2007) başlıklı romanları… Nevra Bucak, “ilk romanını on beş yaşında yaz(mış)”, azımsanmayacak sayıda roman kaleme alarak bunlarda “kadın dünyasını irdele(miş)” bir yazar. Mürselin Kurt’la Meliha Akay ise romanlarını okurken bu alandaki gelişim eğrilerini de gözlediğim iki romancı. Şimdi yukarıda sıraladığım toplam sekiz romanı dayanak yaparak başlıktan içeri adım atmaya girişelim… K Mürselin Kurt den sonsuzca kopuşlarına tanıklık yapıyoruz. Üçüncü romanında ise başlangıçla son arasındaki eksik yıllara yöneliyor yazar. Böylece kardeşlerin, güçlüklerle örülü hayat yolunda hem kendi yaşamlarını kurma yönünde hem de hayata tutunurken kendilerini birey olarak var etmeye dönük savaşımında yaşadıkları çelişkiyi, dönemeçleri, gerçektenlik duygusunu bir an bile düşürmeden aktarıyor bize. Her iki kız ayrı eğilimler taşısa da farklı kanallardan geçerek sağlık alanında hizmet üreten insanlar olmuştur. Görece ekonomik sıkıntılar atlatılmış gibidir belki, ancak kimi sıkıntılar alttan alta sızsa da kurulan roman evreninde bu olgu, görece örtük tutulur bir bakıma. Aşkta yaşanan kimi deneyimlerin ardından, gönüllerine göre olmasa da bir biçimde örtüşme duygusu yaşayabilecekleri erkeklerle evlilikler yapmıştır üçlemenin kız kardeşleri. Feminist bakışın etkisini sezdirdiği evreniyle kişilerini, ilgiyle okuyoruz Mürselin’in üçlemesinde. Ancak üç yapıtın da aynı roman evrenine yaslandığı, aynı karakterlerle sürdürüldüğü düşünülmemeli. Bu yanlarıyla olduğu kadar biçemsel açıdan, anlatısal yapı bağlamında da farklılık sergiliyor anlatılar… Kişilerin olgunlaşma serüvenlerini aktaran Balzac, Kafka, Gorki, Istrati, Orhan Kemal vb. yazarların kimi yapıtlarıyla Mürselin Kurt’un verimleri arasında bu bağlamda benzeşim ilişkisi kurulabilir sanırım. Ancak yazınımızda, iki kız kardeşin, hayat yolunda kendileri, hemcinsleriyle ya da erkeklerle veya aileleriyle kavgaları, birey olma yolundaki ısrarlı çabaları, sanırım ilk kez bu yoğunlukla yer alıyor. Karanlıkta Körebe’nin en ilgi çekici yanı, anlatıda bir üstanlatıcı ile üstokur ilişkisi kurularak, “tanrı yazar” kavrayışının yanına bir de “tanrı okur” eklenerek sanatın gereksindiği eğlence öğesinin öne çıkarılmasındaki ustalık… NEVRA BUCAK… Nevra Bucak, Deniz Çekilirken adlı yapıtında, Neslişah / Laledeki Gözyaşı romanındakiyle örtüşen yaklaşımla yine aşk olgusuna yöneliyor. Ancak “aşk”a, yaşanılan insani duygu olarak değil yalnız, saltık anlamı, ağırlığıyla kavramsal boyutta da yaklaşıyor yazar. Böylelikle aşk ruhsal, tensel, üretkenlik vb. tüm kapsayıcılığıyla öne çıkarılıyor. Nevra, kurmaca roman evreninde alabildiğine özgür tuttuğu karakterlerine uçları açık, sınırları kendileri tarafından belirlenen aşk serüvenleri biçebiliyor son romanında da. Onun bu yöndeki tutumu için, bir “aşk ütopyası” adlandırması getirilebilir buradan kalkıldığında. Bu çerçevede Bucak, toplumsal oluntularla ilişkilenişler bütününü göz ardı etmeden roman evrenine yerleştiriyor ama işlevleri, etkimeleri yönünden bunların basıncını ortadan kaldırıyor adeta. Böyle olunca saltık aşk anlayışına dayalı bir kavrayış ütopik gerçekliğe dönüşerek öne çıkıyor. Nitekim Deniz Çekilirken, sanki küveze alınmış roman gibi bir izlenim bırakıyor. Yaşanan toplumsal olaylarla ilişkilenişlere “aşk” açısından bakılıyor hep. Bunun için zorunlu olan “barış” yalnızca. Diyelim ekonomik, sınıfsal dengesizlikler, hatta ötesinde savaş ya da şiddet yaşansa bile yine de bir biçimde aşk kurulabilir. O halde önemli olan aşkın saltık değeri. İnsan, ruhça da bedence de işte bu saltık aşkın göstereni olarak kendisini koyuyor yazara göre. Bu doğrultuda aşk, saltık anlamda kendisine yeterli bir olgu zaten, ötesinde bir var olma biçimi. Sınıfsal farklılıklar, kastlaşmış soy sop ilişkileri, gelirdeki adaletsizlikler bile, eğer iki insan arasındaki aşk, saltık temele yaslanıyorsa, bunu engelleyemeyecektir. Nevra Bucak’ın roman evreninde, bunun önündeki tek engel, belki toplumsal cinsiyetin dayattığı rol modeli sayılabilir, o kadar… Yoksa saltık aşk varsa eğer ortada, eşcinsel olarak da yaşanabilir bu, yasal eş varlığına karşın da sürdürülebilir… Bu nedenle Deniz Çekilirken, Nevra Bucak’ın, daha da olgunlaşmış anlatı diline dayalı aşka dönük yüceltme içeren bir ütopya romanı olarak alınabilir kanımca. MELİHA AKAY… Mürselin Kurt’taki üçlemede kendisine geniş yatak bulan kadın bireyin varoluş savaşımı, kendini yapıp etme, ortaya koyma çabası, Nevra Bucak’taki olgusal ya da kavramsal boyutta karşımıza çıkan saltık aşk anlayışı Meliha Akay’da aile, mülkiyet ilişkileri temelinde yeniden yer bulmaya yöneliyor denebilir kendisine. Akay’ın yukarıda andığım yapıtlarında karakterlerin, aile, mülkiyet, akrabalık ilişkileri çerçevesinde yaşadığı karmaşanın yol açtığı örselenme, aşk ilişkisi temelinde onarılmaya çalışılıyor nitekim. Bu anlamda kadınlar, kendileri için yeni bir evren yaratmaya girişerek dengelemeye çabalıyor yaşadıkları mülkiyet vurgununun yol açtığı kırıklığı. Son iki romanında bu yaklaşımını daha da belirginleştiriyor bana göre yazar. Zaten roman evrenlerine, sınıfsal bakışa dayalı bir örüntü kavrayışıyla yaklaşıyor. Kadınlar, aşktan ya da cinsel çekime dayalı güçten çok kaynağını aile mülkiyetinden alan varlık alanına dayanmayı yeğliyor bir biçimde. O zaman aşk, içte gömülü kalabiliyor. Bu çerçevede insanlar, akrabalık ilişkisine dayanırken malı, mülkü önemseyen, aşka ille yer açılacaksa eğer, yalnızca bu ilişkiler temelinde ele alınması gerektiği vurgusu getiriliyor bunun. Demek ki bu temel dayanak dışında hiçbir ölçüye kulak asılmaması gerekiyor. Buna göre aşk, belirleyen değil belirlenen bir olgu… Üç romanında da farklı uzamlara yayılmış evrenlerle karşımıza çıksa da farklı karakterlerle yapılandırılmış görünse de sonuçta Akay’ın, olup bitenleri, ucu aşk ilişkisine varsa bile sınıfsal temele oturttuğu, bu anlamda aile, mülkiyet ilişkilerine özel önem yüklediği apaçık görülebiliyor. Aşk, kişiye kendini onarma olanağı sunacaktır kuşkusuz, ne var ki bunun gerçekleşebilmesi kadının ekonomik bağımsızlığıyla sağlanabilir ancak Mürselin Kurt’ta da gözlendiğince. Bu anlamda Akay’la Kurt için “saltık aşk”, günümüz toplumu göz önüne alındığında olsa olsa ütopyadır. Nevra Bucak’ın roman kadınları ise saltık aşkın temele alındığı bu ütopyaya doğru yol alır inatla… Çünkü saltık aşk ya da barış yoksa hiçbir değer ayakta kalamaz zaten. Ya siz, siz ne düşünürsünüz bu konuda? n K İ T A P S A Y I 1 3 1 9 Nevra Bucak Meliha Akay MÜRSELİN MURT… Mürselin Kurt, bildiğimce yalnız roman dalında kalem oynatan bir yazar. Biçemsel arayışlarını da ele veren birer harita olarak görünüyor bu verimleri onun. Nitekim andığım üç yapıt izleksel açıdan bir bütünün parçalarıymış gibi izlenim bırakırken biçemsel değişim yönünde bir yazar çabalayışının, emekle örülü, disiplinle, direngenlikle karılı verisi çıkıyor karşımıza. İlk romanında Kurt, çocukluğun emekleme yıllarında kendilerine yol açmaya çabalayan iki kız kardeşle tanıştırıyor bizi. Aile, okul çevresi, yaşanan taşra kırsalıyla birlikte… Roman evreni içinde biz, hem aile bireylerini hem de özellikle iki kız kardeşin rekabete dayalı, fırtınalarla çalkanan, çatışmalı, kâh birbirini destekleyen kâh birbirini boğazlayan dünyasını sağlam bir doku üzerine oturtulmuş halde tanıyabiliyoruz. İkinci romanında, uzun bir sıçramayla iki kız kardeşin, bu kez yıllar sonraki ilişkilerine bakıyor, derken birbirlerin2 8 M A Y I S 2 0 1 5 S A Y F A 2 0 n C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle