29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2002’de, sebebi bilinmeyen bir salgın, her spermi, her fetüsü ve Y kromozomu taşıyan yetişkin her memeliyi yok eder, genç bir adam ve maymunu hariç. Kalan son insan erkeği Yorick, gizemli ajan 355’in de yardımıyla tehlikeli radikallerle, tüm bunların sebebinin ne olduğunu bulmakla ve dünyanın diğer ucundaki kız arkadaşına ulaşmaya çalışmakla başa çıkmak zorunda kalır. r Yılmaz ÖZER Son Erkek çizgi roman dizisi altıncı sayısına ulaştı. Dizinin ana hikâyesi, dünyadaki tek erkek olarak kalan Yorick’in, Amerika’dan Avustralya’ya, sevdiği kadına ulaşma çabası. Bütün dünya kadın dolu, tek erkek Yorick ve içindeki şövalye ruhlu, şairane romantik âşık tek eşlilikten yana tercih yapıyor. Aşkı uğruna maceradan maceraya atılıyor. Brian K. Vaughan belki de feministlerin en çok merak ettiği ama detaylarını atladığı o zor soruyu sormuş kendine: “Dünya kadınlara kalsa daha yaşanılası mı olur?” Sonra da yanıtı vermiş başka bir soru sorarak Y, Son Erkek çizgi roman dizisinde: “Hayır, olmaz. Sistemi ne yapacağız?” Dünyadaki erkekler tıpkı çizgi romanda Bir çizgi roman dizisi: “Y, Son Erkek” Sorun: Sistem! olduğu gibi ölseler, dünya gerçekten kadınlara kalsa ne olurdu? Evet, belki artık maçoluklar yaşanmazdı. Belki kadınlar üzerindeki ataerkil baskı yok olurdu. Cinsel ayrımcılık ortadan kalkardı. Namus cinayeti adı altındaki faşist tutum dünya üzerinden silinirdi. “Kadın cinayeti” diye bir kavram kalmazdı... Veya bütün dünya cinayetleri kadın cinayeti olurdu ama muhtemelen tanımladığı şey değişirdi. Özetle kadının üzerindeki erkek baskısı biterdi. Peki ya sonra? Kadınlar el ele tutuşur “Gel kardeşim, barış içinde yaşayalım” mı derdi? Örneğin İsrailli bir kadın Filistinli bir kadının elini tutar mıydı hemen? Veya Afrika’daki katliamcı bir kabilenin üyesi kadının elini tutar mıydı katledilen kabilenin bir kadın üyesi? Amerikalı kadınlara kucak açar mıydı “üçüncü dünya” ülkelerinin kadınları? Uluslararası bu kin, nefret ve düşmanlıkları bir kenara bırakırsak erkeksiz bir dünya ne derece yaşabilir olurdu peki? Burada bahsettiğim şey cinsellik değil. Bahsettiğim şey iş alanları ve dünyayı yürüten etmenler: Barajlar, madenler, borsa, ticaret, otobüsler, inşaat, işletmeler... Açık söylemek gerekirse Y, Son Erkek’teki fanteziyi kural alırsak erkeklerin yok olması halinde şehirler, ülkeler ve dünyanın duracağını görürüz. Dünya bu koşullarda bir anda ilkelleşecektir. Kadınların ev kadınlığından ve kendilerine sunulan sınırlı iş alanlarından sıyrılarak bir anda uzmanlık veya uzun eğitimler gerektirecek iş sahalarına atlamaları, kısa sürede başarılı olacakları anlamına gelmez. Yoksa gelir mi? Uluslarası hesaplaşmalara geri dönersek, son soruları sıralamak istiyorum: Siyasi İslamla yönetilen bir dünyanın kadınları bir anda açılıp saçılabilecek midir? Hem de erkeksiz bir dünyada örtünmesine gerek olacak mıdır? Acaba kadın ulemalar buna ne diyecektir? Kadın ulema diye bir şey olacak mıdır? Peki Papa yerine Mama mı gelecek Hıristiyan dünyasının başına? Sonra komünist ülkenin kadınıyla kapitalist dünyanın kadını ne yapacak? Sistemler kadınları rahat bırakacak mıdır dersiniz? Bütün dünya kadın dolu, tek erkek Yorick... Y, Ve asıl sorulan soru şu bence: “Ordusunda kadın olan devletlerle ordusunda kadın bulundurmayan devletlerin statüsü ne olacak?” İşte bu soruların ve feministlerin sempatik ama ütopik “erkeksiz dünya” tezinin yanıtı veriliyor Y, Son Erkek’te. Veya en azından bir kapı aralanıyor, bir görüş sunuluyor. Gizli yapılanmalar, devletler, ordular, kendisini korumaya çalışan sistemler dünyadaki cinsiyetleri çok önemsemeden ayakta kalmak için her çarkı işletmektedir Y, Son Erkek’te. Seri bu yanlarıyla bir erkeğin bakış açısıyla feminist manifestoya verdiği yanıt niteliği de taşıyor. n Y, Son Erkek/ Yazan: Brian K. Vaughan/ Çizenler: Pia Guerra, Goran Pavlov, Jose Marzan, JR/ Çeviren: İlke Keskin/ Çizgi Düşler Yayınevi/ Şimdilik 6 kitap Derviş Aydın Akkoç’un hazırladığı “Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız”, şairin pek de memnun kalacağı bir çalışma değil aslında. Mahremiyetine özen gösteren, vasiyetiyle ona ait mektupların bile imha edilmesini garantiye alan bir şair Uyar. Akkoç da bu hassasiyeti aklında tutarak hazırlamış kitabı. r Ümran KÜÇÜKİSLAMOĞLU ezi’ye aktif bir şekilde katılan ya da katılmayan herkes yukarıdaki sloganı tebessümle hatırlıyordur eminim. O gazın, hengâmenin, siyasi kibrin, ikiyüzlülüğün arasında, evimizin sıcaklığına dönmek gibiydi bu sloganı duvarda görmek. Belki de o zamanların travmasıyla Derviş Aydın Akkoç’un hazırladığı Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız isimli kitabı görünce de aynı sıcaklığı hissettim. Bu defa sloganın kahramanı Turgut Uyar’ın biyolojik çocukları: Semiramis Uyar, Şeyda Uyar Dikmen, Tunga Uyar ve Turgut Uyar. Derviş Aydın Akkoç soruyor, onlar babalarını anlatıyor. Babalarını, çocukluklarını, dönemin edebiyat çevrelerini, Tomris’i, Edip’i, Bilge Karasu’yu, Yaşar Kemal’i… Aslında Orhan Koçak’ın “Sunuş” yazısında belirttiği, Derviş Aydın Akkoç’un da belli aralıklarla tekrarladığı gibi Turgut S A Y F A 1 8 n 2 2 Çocukları Turgut Uyar’ı anlatıyor Biz hâlâ ‘Turgut Uyar’ın Dizeleriyiz’ Uyar’ın pek de memnun kalacağı bir çalışma değil bu. Mahremiyetine özen gösteren, vasiyetiyle ona ait mektupların bile imha edilmesini garantiye alan bir şair Turgut Uyar. Derviş Aydın Akkoç da bu hassasiyeti aklında tutarak hazırlamış kitabı. Önsözde bu kitabı hazırlarken Cemal Süreya’nın “Şairin hayatı şiire dahildir,” sözünü akılda tuttuğunu söylüyor: “Bu söz uyarınca çetrefil bir soru çıkıyor ortaya tabii. Uyar’ın hayatı şiirine nasıl ve hangi şekillerde dahil olmuştur? Çalışmayı yapmaktaki başlıca maksadım işte bu soruya ucundan kıyısından cevaplar aramaktı.” Orhan Koçak, “Şairin bir biyolojik evlatları vardır, bir de kelimelerden, harflerden yapılmış çocukları,” diyor. Ama Derviş Aydın Akkoç Turgut Uyar’a bu çocukları arasında seçim yaptırmıyor. Çünkü iyi baba, kötü baba sınavından geçirmiyor şairi. Kendi deyimiyle “babalık hallerini mercek altına almaya” çalışıyor. “Hayatım düpedüz ve kupkurudur,” demiş bir adamın hayatından, çocukları aracılığıyla anı biriktiriyor okurlar için. Uyar’ın ilk çocuğu Semiramis, 1947’de, O C A K 2 0 1 5 G ikinci çocuğu Şeyda 1950’de, ilk oğlu Tunga 1952’de, Tomris Uyar’dan olan oğlu Turgut ise 1969’da doğmuş. Çocukların hepsi şimdi bize, “kıyıp da tek kelimeyle çağıramadıkları”, her zaman “siz” diye hitap ettikleri babalarını anlatıyorlar. Karşımıza bambaşka bir Turgut Uyar çıkarıyorlar. 20 yaşında baba olmuş Turgut Uyar. İlk göz ağrısı ise Semiramis. Posof’ta Turgut Uyar’ın asker olarak görev yaptığı zamanlarda doğmuş. Turgut Uyar’ın kızı olmaktan önce babasının kızı olmayı seven Semiramis Uyar, sürekli değişen evlerini, babasının ikinci evliliğini, hastalık günlerini anlatıyor. Hastalığı süresince her akşam babasının başında beklemiş. Ölüme hazırlandığını, ölümünü bildiğini anlatıyor. Son günlerde masasında tek bir kâğıt, tek bir yarım kalmış şiir bırakmadığını, ölüme hazır olduğunu söylüyor. Şeyda Uyar Dikmen aslında Turgut Uyar’ın üçüncü kızı. İkinci kızı Serap 1949’da doğmuş, çok küçükken kaybetmişler. Şeyda Uyar Dikmen’in anlattığına göre, bu konu her konuşulduğunda gözleri dolarmış Turgut Uyar’ın. Şeyda Hanım, gülleri çok sevdiği için her doğum gününde bir gül, bir de pastayla eve gelen babasını anlatıyor. Daha sonra gelip Giresun’da yanında kalan, hastalık döneminden hemen önce, Tomris’le ilişkisi yolunda gitmediği zamanlarda gidip kızının yanına yerleşmeyi planlayan, ama ne yazık ki ömrü bu plana yetmeyen babasını… Şairin ilk oğlu Tunga Uyar’da ise durum biraz farklı. Kızların babalarıyla sevgi dolu anıları Tunga Uyar’da babaoğul çatışmasına bırakıyor kendini. Baba sevgisi eksikliği çekmediğini, ama bu sevgiyi tam olarak da yaşayamadığını söylüyor. Babasının intihar girişimini yakalayan da intihar ederken babasına yakalanan da o olmuş. Yazarın Tomris Uyar’la olan evliliğinden tek çocuğu Turgut Uyar ise belki de aralarında en şanssız olanı. Lise yıllarında kaybetmiş babasını. Ama yine de sahip çıkmış ona ve şiirlerine. Mektupları, kıyamayıp bir süre saklayan ama sonra annesiyle babasının vasiyetine saygısızlık yapmamak için imha eden de o. Diğer çocuklardan farklı olarak babasına “siz” diye hitap etmemiş. Annesi ve babasıyla meyhanede dizlerinde uyuduğu günleri, evlerine gelip gidenleri küçük bir çocuğun gözlerinden anlatıyor. Kitabı bitirdiğinizde Turgut Uyar’a da şiirlerine de bir adım daha yaklaştığınızı hissediyorsunuz. Sakinliğini, gerginliğini, öfkesini bir nebze daha tanımış olarak ayrılıyorsunuz anılardan. Kendisi istemese de daha çok tanımalı Turgut Uyar’ı insan, daha çok okumalı. Ne de olsa biz hâlâ, göğsümüzü gere gere, “Turgut Uyar’ın Dizeleriyiz”. n Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız/ Hazırlayan: Derviş Aydın Akkoç/ İletişim Yayınları/ 222 s. K İ T A P S A Y I 1301 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle