Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ali Rıza Kalkan’ın İsviçre günleri Mülteci olmak ya da olmamak Ali Rıza Kalkan’ın kaleme aldığı “İsviçre’de Mülteci Olmak ya da Olmamak”, yazınsal değer taşıyan gerçekçi gözlemleriyle öne çıkıyor. Kitap, zamanına içeriden tanıklık eden bir yaşam öyküsü. r Mehmet SERDAR Mücadelesi, İsviçre’de oturma izni almakla sonuçlanıyor altı sene sonunda ama bu kez İsviçre’de bir hukukçu olarak yaşayabilme hakkının edinilme aşamasına ulaşmış durumda. Yeter ki insan kendini insanlık ailesinin bir parçası olarak duyumsasın. ZORLU SÜREÇ: İLTİCA İsviçre’de Mülteci Olmak ya da Olmamak, Ali Rıza Kalkan’ın umulmadık biçimde yıllarca süren mülteci sayılma mücadelesinde özenle tuttuğu notlardan oluşan bir kitap. Yazının ne kadar değerli bir uğraş olduğunu kanıtlayan bir kitap bu. İnsan o yalnız ve sıkıntılı günlerde ancak böyle bir uğraşla kendini kaybetmekten kurtulabilir. Kalkan iyi ki böyle bir işe girişmiş, an an yaşadıklarını, duyduklarını, düşündüklerini yazmış. Bu kadar ayrıntıya inen bir anlatımı, geriye doğru her halde kurgulayamazdı. Gün gün tutulan notların önemi ortada. Burada yaşamın yazıya üstünlüğü ortaya çıkıyor. Kalkan sanki kendinin izleyicisi, kendinin yazıcısı. Anı yazmaktan ötede söz konusu olan, günlük tutmak. Çok yararlı bir kitap çıkmış ortaya. Çok yönlü işlevi olan bir kitap bu. Anlatılanlar ancak Kalkan’ın konumunda birisi tarafından yazılabilirdi. Kendisi gibi herhalde milyonlarca genç vardır hak ettiği değeri ülkesinde bulabileceğine inanmayan. Şansını yurtdışında denemek isteyen. Aslında bu tür bir girişimin yasal yolları olmalı. Gittikçe tekleşip küçülen, küreselleşen dünya da gençlerin böyle denemelere girişmeleri gittikçe kolaylaşmalı. Bu girişimler, Kalkan kadar ağır bedeller ödemeden daha rahat ortamlarda gerçekleştirilebilmeli. Dünyada aslında böyle bir iklim oluşmaya başladı. Aynı dünyada yaşıyoruz. Yazgımız ortak. Aynı insanlık hamurundan yapılmışız. Herkes başkası olarak birbirinin eşiti. Kalkan’a göre iltica çok akıllı, zeki ve cesur insanların içinden başarıyla çıkabileceği zorlu bir süreç. Geride kalanla gemileri yakmak gerekiyor. Oysa okuyucu kitap boyunca şu sorudan kurtulamıyor. Bu kadar mücadeleye özveriye ne gerek? Hayatın en güzel yıllarında bunca sıkıntı niye? “Yalnızca koyduğun hedefe ulaşmanın, başarmanın mutluluğu mu? Kendi ülkende yaşamsal bir tehdit söz konusu değilken bu kadar uzun süren bir mülteci sayılma mücadelesi değer mi?” sorusunu kaçınılmaz kılmıyor mu? Oysa “zararın neresinden dönersen kârdır” diye her süreci olumluya çeviren bir söz var dilimizde. Ama elbette her yaşam benzersiz, her deneyim değerli. Hele Kalkan’ın ki gibi her anı eleştirel bir akılla yaşanmış ve başkalarıyla paylaşılmak üzere kayda geçirilmişse. n İsviçre’de Mülteci Olmak ya da Olmamak/ Ali Rıza Kalkan/ Ürün Yayınları/ 200 s. 1283 1 8 E Y L Ü L 2 0 1 4 n S A Y F A 2 1 li Rıza Kalkan, İTÜ’yü bitirip mastır da yapıyor ama iş arama ve görüşmeleri sırasında edindiği izlenimle, ülkesinde değerinin yeterince anlaşılamayacağı kanısına vararak yurtdışına çıkmaya karar veriyor. Burada belirgin bir hedefin ve amacın olduğu söylenemez. Daha çok genç bir insanın el yordamıyla gelecek arayışı söz konusu olan. Aslında ülkemizde üniversiteyi bitiren her genç için geçerli bir belirsizlik bu. SÜREKLİ TALEP VE ELEŞTİRİ Genç nasıl yapacaksa yapsın, bir yolunu bularak başlangıç için bir deneyim ve bilgi birikimi edinmiş olsun. İşte Ali Rıza Kalkan’ın haklı olarak katlanamadığı bu. Onu geleceğini yurtdışında aramaya yönelten etkenlerden biri de iş arayışlarında aralarında dayanışma olan yetersiz insanların köprü başlarını tutmuş olması. Kuşkusuz dünyada çalışanlara bizden çok daha iyi olanaklar sağlayan bir dizi ülke var. Yurtdışı deneyimi olan birçok kişiyle yaptığı danışma, Kalkan’ın İsviçre’ye iltica girişimini bir çözüm olarak gündeme getiriyor. İsviçre’de çok katı kurallı da olsa bir mülteci kabul süreci var. Ancak mülteci haklarından yararlanmak, insanın kendi ülkesinde yaşama hakkının elinden alındığının kanıtlanmasına bağlı. Kalkan’ın ülkesinde politik, etnik, dinsel, kültürel kimliği dolayısıyla yaşama hakkından yoksun kaldığına ilişkin kanıtların yetersiz bulunması çok uzun süreli bir mücadele sürecini başlatıyor. Kalkan’ın kararlı, girişimci, atak tutumuyla bu sürecin labirentlerinden başarıyla kurtuluyor, üstelik ek bir kazanımla: İsviçre’de oturma iznini uzatabilmenin yollarından biri olarak hukuk fakültesinde okuyor. Mücadelesini hukukçu kimliğiyle sürdürmek elbette çok akıllıca bir iş. İsviçre’nin Türkiye’den gelmiş bir gence karşı kurallara yönetmeliklere bağlanmış nasıl bir sorumluluğu olabilir? Kalkan, İsviçre’ye karşı sürekli talep eden ve eleştiren bir konumda. Ne hakla? Bu sorunun İsviçrelilerden de sık sık kendisine yöneldiğini hissediyor. Kalkan İsviçre’ye bir mühendis olarak gidiyor ama verdiği hukuk mücadelesinin bir parçası olarak da hukuk eğitimi alıyor. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I A