28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özkan Mert’ten “Kırmızı Pelerinli Şiirler” ‘Her kitap kendi okurunu bulur’ Özkan Mert’in 2012’de şiirlerinden bir seçki olan “Allah ve Tango”, 2013’te “Aşk Hepimizin Venedik’i” ve geçen aylarda da “Kırmızı Pelerinli Şiirler” adlı kitapları yayımlandı. Mert’le şairlik, iyi ve kötü şairler bağlamında hem şiiri hem de “Kırmızı Pelerinli Şiirler” hakkında söyleştik. r Havva AKTAŞ rt arda yayımlanan kitaplarınızdan sonra, 2014 baharında Kırmızı Pelerinli Şiirler okurla buluştu. Sizce her kitabın, farklı ve özel bir okuru var mı? Yıllar önce Memet Fuat’ı evinde ziyaret etmiştim. Şiirden konuşmuştuk çoğunlukla. Bir sözü hiç aklımdan çıkmadı: “Şiirin kamuoyunun nereye gideceği belli olmaz.” Şiirin gizemli bir yanı vardır her zaman. Üzerine kısa mesajlar ya da dilekler yazılı kâğıt parçalarını bir şişenin içine koyup denize atmaya benzer biraz. Şişenin nereye gideceği belli değil. Şişe iki metre öteden, karaya vurabilir ya da Çin’de bir köyde okunduğunu görürsünüz. Şiir kitapları da öyle: Her kitap kendi okurunu bulur. Belki de bu okurlar sonradan bütünleşir ve kendi okur kitlesini oluşturur. Bilemeyiz ya da kuşaklar arasında bir gel git yaratır. Her kitabımın okur kitlesi farklı oldu. Örneğin İsveç’te, bir kadın okurum, şiirlerimi okuduktan sonra, intihar etmekten vazgeçtiğini yazdı bana. İstanbul’da konuk olduğum ve şiirlerimi okuduğum bir şiir gecesinde, birden kendini sahneye atan bir dinleyici “Diren! Ey Kalbim”i okumaya başladı. Öylesine ateşli bir şekilde okuyordu ki bedeni her an patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Sonradan bana şunu söyledi: “Özkan Ağabey ben bu şiiri hapiste yedi yıl boyunca her gün okuyarak ayakta kaldım. O zaman anladım ki bu şiir artık bana ait değil, onun ve gerçek adresini bulmuş. GerS A Y F A 4 n 2 1 şiir hareketi manifestosunda, sizin en sert şekilde eleştirdiğiniz İlhan Berk ve Cemal Süreya sizi büyük bir şiirin temsilcisi olarak selamladı. Nasıl yorumluyorsunuz tüm bunları? Onlar gerçek şairdi. Sağlam bir “şair duruşları” vardı. Hangi kuşaktan, hangi akımdan olursak olalım, iyi şiire karşı müthiş bir saygı vardı. İyi şiir varsa akan sular dururdu. O dönemde şiir okurları da dünya şiirini okur, şairler kadar iyi bilmek için yarışırdı. Memet Fuat, İzmir Namık Kemal Lisesi’nde okurken yazdığım “Bir Elma Büyüklüğünde Sakallarım” adlı şiirimi, 1965 yıllığına almış, Türkiye’nin gelip geçmiş en önemli şiir eleştirmenlerinin başında gelen Hüseyin Cöntürk, “Kim bu şiirleri yazan şair çocuk?” diye İzmir’e, evimize gelmiş, kapımızı çalmış, yayınladığı şiirlerimin telif ücretini vermişti: 30 lira. Çok güzel bir davranış. Evet! Gerçek bir edebiyat adamının saygın ve dünyayı kucaklayan evrensel duruşudur bu. “ADAM BAŞTAN ŞAİRSE HEP ŞAİRDİR” Cemal Süreya, “altmışından sonra şiir yazmayacaksın’’ demiş. Şiir eskir mi? Bir şairin en yaratıcı dönemi, en iyi şiirlerini yazdığı dönem hangi dönem? Genç şiir, geç şiir nedir? Şairlerin, ressamların, yazarların yaratıcı dönemi genellenemez. İlk gençlik yıllarında ölümsüz şiirler yazan şairler olduğu gibi 80 yaşında da ölümsüz şiirler yazan şairler var. Ama ben ilk gençlik yıllarının sözcük alevinden, heyecan ve tutkularından geçmeyen bir şair düşünemem. İlk şiir kitabı da çok önemli, ilk öpücük gibi; hiç unutulmaz, büyülüdür. Adam şairse ölünceye kadar şairdir. Şairlik sürekli bir iş. Çıtayı hep yükseltir. Sonsuz arayışıdır. Şair, sözcükleri her yaşında gözünden vurmaya hazır bir avcıdır! Şairin gözlükleri sözcükler. Şair dünyayı sözcüklerle görür. Ama şunu da söyleyeyim: Kırk yaşında şair olunmaz. Ressam, romancı olunur ama şair olunmaz. Ama adam baştan şairse hep şairdir. Yaşı yoktur bu işin. Genç şiir en az yüz yıl sonra bile okunan şiirdir. Bir şiir ne kadar çok okunursa o kadar gençleşir. İyi şiirler nefes alır, bu nefesle kendini çağlar ötesine taşır. Şiirin de balıklar gibi solungaçları vardır. Balıklar denizde, şiirler de insan beyninin kıvrımlarında yüzer. En az yüz yıl okunacağına inanmadığım bir şiiri asla yayınlamam. Önümüzdeki aylarda neler yapacaksınız? Önümüzdeki üç yılda bitirmeyi düşündüğüm üç kitap var: Yeni bir şiir kitabı, bir roman ve bir çocuk kitabı. Bu yıl içinde, hazırladığım “Modern İskandinav Şiir Antolojisi” yayımlanacak. Norveç Kültür Bakanlığı’ndan Norveçli şairleri Türkçeye çevirme konusunda bir teklif aldım. Oradan bir temsilci gelecek eylül sonlarında, konuşacağız. Birçok yerden davet aldım, bir ikisine gitmeyi düşünüyorum; ağustosta Macaristan’da adıma düzenlenecek bir şiir gecesine katılacağım. Budapeşte’de Tuna’da bir adada düzenleneceğini duydum. n Kırmızı Pelerinli Şiirler/ Özkan Mert/ Artshop Yayıncılık/ 176 s. K İ T A P S A Y I 1279 A çek şiir okurları da işte onlardır. Kısaca sorunuzun cevabı: Evet! Her kitabın farklı ve özel okuru var. İçindeki şiirler kendi adresini bulur. Okur kuşaklarını birbirine bağlar. Kırmızı Pelerinli Şiirler çok derli toplu bir kitap oldu. İçinde elli yıllık bir süreci kapsayan yetmiş yedi şiirim var. Bir şairin yaşamı boyunca yazdığı şiirlerin çok fazla olduğu sanılır. Oysa ortalama 150 ile 200 arasında. “GENÇLERE, YENİ KUŞAKLARA İYİ ŞİİRİ KİM ÖĞRETECEK?” Ülkü Tamer bir yazısında “günümüzde kötü şiir iyi şiiri kovmuş durumda” diyor. Sizde bu konuya çok kez değindiniz. “Şiirin İlkeleri ya da Şiir Ne Değildir? adlı kitabınızda şunları yazdınız: “Şairin en devrimci görevi iyi şiir yazmak/ Türkiye ünlü kötü şairler cenneti/ Kötü şiir soygun düzeninin psikolojik sac ayağıdır/ İnsanlar birey olamadılar.” Birey olmak neden bu kadar önemli? Birey olmak özgürleşmektir. Özgür düşünce üretmektir. Özgür düşünce üretemeyen beyinler her zaman “efendilerini” bulur. Koskoca profesörler, bilim insanları bir zamanlar devrimci olan dönek gazeteciler AKP’nin “demokrasi” palavrasını yedi, yedirildi, yedirtildi. Ben, dünyada demokrasinin en geliştiği ülke olarak işaret edildiği İsveç’te kırk yıl yaşadım. İsveç demokrasisi ile Türkiye’deki “AKP ileri demokrasisi” arasında en küçük ortak bir yan göremedim. Demokrasinin en büyük garantisi “halkın/ seçmenin bilinci.” Bilgilerimizi üretim ilişkilerinden, yaşam deneylerimizden ve kitaplardan kazanırız. Şairinin bile kitap okumadığı, şiir okumadığı ve şiir nedir bilmediği bir toplumda, kötü şiirin 2 0 1 4 zehirli otlar gibi fışkırmasından doğal ne olabilir. Kitap okumayan insanlardan korkarım. Elbette herkes şiir yazabilir, duygularını nasıl isterse ifade edebilir. Yazdıklarını da yakınlarına okuyabilir. Ama bu kişiler “Ben şairim!” diye ortaya çıkıp herkesin kendisini okumasını ve beğenmesini talep ederse ortada ciddi bir hastalık var demektir. “Kötü şiirin iyi şiiri kovmasıyla” birlikte, yazdıkları kitaplarla kötü şairlikleri tescil edilen üçüncü, beşinci sınıf şairler, “şiir jürilerini” ele geçirerek “ünlü kötü şairleri de” yanlarına alarak kötü şiiri sürdürmek istiyor. Burada sormamız gereken soru şu: Gençlere, yeni kuşaklara iyi şiiri kim öğretecek? Bu yıl 70’ini yaşayan ünlü bir şairsiniz. Türk şiirinin efsaneleşmiş şairlerini tanıdınız, dostluklarınız oldu. Salâh Birsel, Mehmet Kemal, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ahmed Arif, Attilâ İlhan, Cemal Süreya… Bu isimlerin çoğu siz ve şiirleriniz hakkında çok övücü yazılar yazdı. İsveç’te size Nobel Ödülü verilmesini öneren İsveçli yazarlar da oldu. 1960 Özkan Mert’in “Kırmızı Pelerinli Şiirler”i derli toplu bir kitap. İçinde elli yıllık bir süreci kapsayan yetmiş yedi şiir var. A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle