Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Elif Şafak’tan “Ustam ve Ben” Arzın merkezine inşa edilen bir roman Sultan Süleyman’a, Hint şahı tarafından gönderilen az bulunur bir beyaz yavru fil ile ona Çota adını veren, kaderin cilvesiyle filbaz olan yetim, gariban ama gönlü ve yeteneği bol Cihan’ın yolculuğu paralelinde akan bir dostluk, aşk ve kendini adama hikâyesi Elif Şafak’In yeni romanı “Ustam ve Ben”. Hikâyeler içinde hikâyeler, karakterler içinde karakterler, anlar içinde anlar barındırıyor hikâye. Mimar Sinan’ın da önemli bir karakter olarak hikâyenin içine daldığı roman, bir medeniyet hayalinin cehalet ve kıskançlık yüzünden nasıl yerle bir olduğunu gözler önüne seriyor. r Aycan Aşkım SAROĞLU er adımda kendini inkâr eden, her mahallede mizaç değiştiren, aynı anda hem nikbin hem bedbin” olan Şehri İstanbul’da, payitahtta, tarihin en görkemli imparatorluk kesitlerinden Kanuni zamanında akan bir dostluk, aşk ve kendini adama hikâyesi “Ustam ve Ben”. Sadece İstanbul’un değil, bütün imparatorluğun siluetine damga vuran Sermimar Sinan’ın ruhunun, emeğinin, büyüsünün işaretleriyle geçen bir zamanda yaşanan; kalbin ağrılarını hafifleten, hayata bağlanmayı kuvvetlendiren, yalnızlığımızı alan, içimizi sıcaklık ve inançla dolduran, koşulsuz sevmenin anlatıldığı farklı bir bağlılık öyküsü de diyebiliriz buna. Tabii ki sadece bu kadar değil, tarih dediğimiz bir dönemin, sıradan insanlar üzerinden kanlı canlı hale getirilerek hayatı biraz daha anlamamızı da sağlayan bir anlatı bu. Tamamen içinde kaybolarak kendimizi bulduğumuz bir roman. Elif Şafak’ın son romanı Ustam ve Ben hikâyeler içinde hikâyeler, karakterler içinde karakterler, anlar içinde anlar barındırıyor ama yine de baştan baksak şöyle deriz: Sultan Süleyman’a Hint şahı tarafından gönderilen az bulunur bir beyaz yavru fil ile ona Çota adını veren, kaderin cilvesiyle filbaz olan yetim, gariban ama gönlü ve yeteneği bol Cihan’ın yolculuğudur bu, hep aynı şehirde süren. Sultan Süleyman’ın “Ne ihtişamlı hayvan ama kuyruğu pek uyduruk. Allah bize kudretlilerin bile zayıf yanları olduğunu hatırlatmak istemiş” dediği o güzeller güzeli Çota, Cihan için ise cihan kadar sonsuzdur. İçinden onun için geçirdiklerini kudretli padişaha diyemese de: “İmkân olsa ona fillerin sadece ebat olarak değil, kalben de azametli olduklarını anlatmak isterdi. Nice hayvanın aksine hayatı da, ölümü de idrak edebilirlerdi. Bir yavrunun doğumu ya da ihtiyar bir filin vefatı halinde merasimleri bile vardı. Aslanlar yırtıcı, kaplanlar heybetliydi; maymunlar zeki, tavus kuşları göz alıcıydı ama bir tek filler bu sıfatların hepsine birden aynı anda vâkıftı.” MİMAR SİNAN’I KEŞFETMEK Hayali ama kuşkusuz benzerleri gerçekten yaşamış karakterlerin birbirine geçtiği, alabildiğine zengin bir hikâyenin farklı yüzleri, bin bir insan huyu bir arada Ustam ve Ben’de. Aşk, yalnızlık, intikam, öfke, güç, hırs, sevgi, şefkat ve mucize... Mihrimah Sultan’dan Çeribaşı Balaban’a, Hürrem’den Hesna Hatun’a, Rüstem Paşa’dan Kaptan Garreth’e, Aslanbaz Olev’den dilsiz Yusuf’a, Lütfü Paşa’dan Müneccim Takiyeddin’e, Sultan Süleyman’dan Sultan İkinci Selim’e, Davud’dan Nikola’ya, Karanfil Kâmil’den Sokollu’ya, yeniçerilerden fahişelere, tüccarlardan dilencilere, ustalardan kalfalara, yapanlardan çalanlara birbirinden değişik ruhların, karakterlerin, arzuların, hırsların, sevgilerin, ihanetlerin ve yardımların birbirine karıştığı, bütün kaderlerin birbiriyle kesiştiği bir dünya romanda anlatılan. Ama her şeyin merkezinde yine aşk var. Mimar Sinan’ın “sürekli yaptıklarını geride bırakmayı bilen” sanatına duyduğu aşk ise en başta. O aşk ki bir ömürde bir şehri baştan başa yazabilmiş... İster bir yapı inşa et, ister bir mekFotoğraf: Zeynel ABİDİN hikâyenin içinde akan Sinan figürünü, tıpkı Sinan gibi öyle güzel inşa etmiş ki kitabın içindeki ayrıntılarda Sinan’ı keşfetmek zaten başlı başına bir serüven olmuş. CEHALET VE KISKANÇLIK Tıpkı bizim şu anda farkında olmadığımız gibi, tarihin en mühim kesitlerinden birinde yaşadığının farkında olmadan yaşayan onca insanın üzerinden tarihi ve aslında şimdiyi de çok iyi anlayabiliyoruz. Bir insanla bir hayvanın dostluğu o kadar ince bir dostluktur ki, bazen insanla insanın dostluğundan daha bağlayıcıdır, daha koşulsuzdur çünkü. Koca dünyada bir başına kalmış kendini, dev bir filin dev kalbine bağlamış Cihan, Çota sayesinde hayata tutunuyor. Bir de ustası Sinan var elbet ve “gözleri dere diplerindeki çakıl taşları gibi ışıldayan” Mihrimah’a duyduğu aşkla birlikte. Kitapta hangi birinin altını çizeceğimi şaşırdığım sayısız dalış var, hepsi birbirinden etkileyici. İnsan ruhunun ayrıntılarına birkaç cümleyle dalabilme ve birkaç satırda bir resmi tamamlayabilme ustalığıyla yazmış bu kitabını da Elif Şafak. Böylelikle kitap çiziklerle dolu oluyor. Elif Şafak içimize kadar işletiyor bir ümidin, bir medeniyet hayalinin cehalet ve kıskançlık yüzünden bir ufkun yıkılışını. Hele o sahne yok mu o sahne, Cihan’ın ustası Sinan’ın arzusuyla, yıkılmazdan önce gizlice Rasathane’ye girip, yok olacak kitapları kurtardığı, kitapların yanmamak ve kurtarılmak için çığlık attığı o bölüm. Kitap yakılan bir toplumun çocukları olarak Elif Şafak Ustam ve Ben’de yakılan bütün kitaplar adına bir tür ağıt yakıyor. Yaptığı her eserde, bir kusurlu yan bırakan Sinan’ın Süleymaniye’sinde Cihan’ın yaşadığı dalınç hali de muhteşem anlatılmış... Bir zamanlar henüz bir üniversite öğrencisi iken kalbimdeki kederi atmak için gittiğim Süleymaniye’de benzer bir dalıncı yaşamış, hafiflemiş ve bütünleşmiş olarak çıkmıştım o içinde mucizeler taşıyan camiden... Nitekim Cihan da şöyle anlatıyor o ruh halini: “O gün akça pakça, topak topaktı bulutlar. Öylesine yakındılar ki neredeyse uzanıp gıdıklayabilirdi. Yukarı bakınca dallardaki yeşilin gök kubbenin maviliğine aktığına tanık oldu. Adeta sıvıydı renkler. Hatta bütün cisimler. O an kendini Cihan olarak değil, minnacık bir katre olarak değil, kâinat olarak gördü. Taşıdığı ismin manasına erdi. Ufacık ve önemsiz bir oğlan değil, koskoca ve bitimsiz cihan idi.” Kitabı okuduktan sonra Süleymaniye’ye yeniden gitmek isteyeceğinize eminim, çünkü bu gidişinizde bambaşka bir şey göreceksiniz kuşkusuz, çünkü ruhlar bu kitaptan çıkıp artık sizinle konuştular. Ustam ve Ben, sayısız renk ve aşkın iç içe geçtiği, bir beş yüz sayfa daha olsa okurdum dediğiniz bir serüven. Çünkü roman bir romanın bütün vaadini yerine getiriyor; o güce sahip. Tıpkı Cihan’ın hakiki kitaplar ve okuma üzerine yaşadığı muhteşem deneyimi bizzat anlattığı o güce. n Ustam ve Ben/ Elif Şafak/ Doğan Kitap/ 480 s. 2 0 1 4 n S A Y F A 5 “H Elif Şafak, hikâyenin içinde olan Sinan figürünü, kitabın içindeki ayrıntılarda keşfetmeye çağırıyor okuru... tup yaz, ister bir adım at, ister bir hikâye anlat eğer yaptığın her işle arzın merkezinin kapısını çaldığını hissediyorsan bütün varoluşun, yaşamın, yaptıkların ve yapmadıkların değişmez mi? Başka anlamlar katılmaz mı hayatına? O zaman her yaptığına bir başka gözle, elle ve ruhla dokunmaz mısın? İşte Sinan buna inanıyordu, inandığı için de her yaptığını ölümsüz kılabildi. Yıkılanların önünde durmaya gücü yetmediği zaman yılgınlığa kapılmadan bir sonrakini inşa ederek yok etmenin karşısında yapmakla durmayı seçti. Kuşkusuz ölümsüz olmanın ve inanmanın yegâne tezahürü de bu tutumdu. Elif Şafak soluk soluğa okunan bu cümbüşlü ve heyecanlı 3 0 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1250 O C A K