03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLA R A ngin Özendes’in kaynak niteliğindeki “Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık 18391923” adlı çalışması, bulunuşundan hemen sonra imparatorluk topraklarına ulaşan fotoğrafın 1923’e kadarki serüvenini anlatıyor. Geçmişi günümüze taşıyan çok değerli fotoğraflardan oluşan çalışma, geniş bir coğrafyada fotoğrafçılığın maceralarını anlatırken merak uyandıran pek çok soruya da yanıt getiriyor. Özendes, bir yandan Osmanlı toplumunun fotoğrafa ve fotoğrafçılığa yaklaşımını, geleneklerine bağlı Osmanlı sultanlarının, on dokuzuncu yüzyılın bu yeni buluşuna gösterdiği ilgiyi, hatta fotoğrafçılık mesleğini sürdürenlere verdiği desteği anlatırken mekân ve toplumdaki değişimi her biri tarihi belge niteliği taşıyan fotoğraflarla dönemin sosyal yaşamını da gözler önüne seriyor. Bir belge olarak gelecek kuşaklara ışık tutacağına inandığı kitabında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde çalışmış fotoğrafçıların ayrıntılı bir listesini de veren Özendes, Türkiye’nin fotoğraf geçmişini tanıyıp araştırmak isteyenlere ve Ortadoğu fotoğrafıyla ilgilenenlere de çok önemli bir başvuru kaynağı sunuyor. Özendes’le Gamze Akdemir konuştu. Sultan Süleyman’a, Hint şahı tarafından gönderilen az bulunur bir beyaz yavru fil ile ona Çota adını veren, kaderin cilvesiyle filbaz olan yetim, gariban ama gönlü ve yeteneği bol Cihan’ın yolculuğu paralelinde akan bir dostluk, aşk ve kendini adama hikâyesi Elif Şafak’ın yeni romanı “Ustam ve Ben.” Ali Teoman’ın ölümünden önce yayınevine bıraktığı yapıtları, okuyucu karşısına çıkmaya devam ediyor. Bunlardan sonuncusu “Öykü Uçları.” Teoman bu son kitabını “Yeni öykü yönelimim bu yönde ilerleyebilir” diyerek teslim etmiş yayınevine. Çok çok kısa öykülerden oluşan kitap, yazarın sekizinci ve son öykü kitabı aynı zamanda. Kısacık vuruşlarla zihinleri kurcalıyor bu son öykülerinde yazar. Bol kitaplı günler... E P ervasız Pertavsız ENİS BATUR Üç okuma parantezi Erasmus Montaigne Thomas More TURHAN GÜNAY [email protected] eposta: [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap ümanizma Çağı’nın büyük malzemeyle dolu kafaları. Atom bombası düşünürleri (Erasmus, Monetrafında tartışılanları unutmadık. taigne, Thomas More) “iyi Bana öyle geliyor ki, “iyi kafa” ile “dolu kafa”yı “dolu kafa”ya yeğlekafa”yı tokuşturmakta indirgeyici bir anamişlerdir. İlk bakışta haklılığı göze baboyut var: Her şey gelip akla dayanmıyor, tan bir yaklaşım. Gelgelelim, beşyüz onun için de dayandırılmamalı. Akıl değilse yıl geçti aradan, yaşananlar yeniden ne peki? Akıl değil demiyorum ben: Yanıtartmayı gerektiriyor o ölçüleri. sıra fıtrat ya da karakter, huy genleri ya da Bugün, “dolu kafa”lar düne oranla daha yetişme koşulları, bir başka canalıcı denklekalabalık bir nüfusa sahipler. Üstüne üstmin vazgeçilemeyecekler asal öğeleri. lük, kafa dolduran şeyler sayıca katlanmış Hümanist düşünürler, bütün bunları en durumda. Yabana atılamayacak sayıda inince ayrıntılara dek yönelerek düşünmüşsanın kafası her şeyle, çöple, samanla dolu. lerdi kaldı ki. Erasmus’un “adagio”ları, Bir de, kafasındaki değerli şeyleri doğru Montaigne’in her denemesi, Utopia işte konumlayamayan, onlar yüzünden pusulaşurada. sını şaşıranlar var. İyi kafa kadar: İyi yapı, iyi kalp, iyi yaşam. Gene de, karşı kutbu düşününce bo* calıyoruz: “Boş kafa”ya övgü döşeyebilir Günümüzün tek satırını okumadığım on miyiz? binlerce yazarından biri: Tom Wolfe. Yeni Hümanist düşünür, “dolu kafa”nın karşıromanı Bloody Miami vesilesiyle yapılmış sına “boş” olanı koymamış ama: Onu “iyi kafa”yla karşılaştırıyor. Böylece, niteliği niceliğin üstüne yerleştiriyor. Kafa iyi olsun da, varsın az dolu olsun sanırım “varsın boş olsun”a vardırmıyordu işi. “İyi kafa”yı karşı kutbuyla birlikte ele aldığımızda sallanmıyoruz: “Kötü kafa”yı kimse istemiyor, yüceltmiyor. Öyle mi acaba? Tarih, sayısız örnekle dikiliyor önümüzde; bizler, daha çok üne kavuşanlarını anımsıyoruz. İşin kötüsü, kimi “kötü kafa”ların kafalarının iyi çalıştığı yadsınamaz gerçek. Yeterince köTom Wolfe, 82 yaşında, yeni romanı “Bloody Miami” vesilesiyle yapılan TV söyleşisinde, kılık kıyafeti ile dikkati çekti. tüye kullanacakları iyi H uzun bir TV söyleşisini izledim dün. 82 yaşında, enikonu teşhirci bir “dandy”, kılık kıyafeti müthişti. “Yeni Gazetecilik” akımının temsilcisi, yazmaya girişmeden önce seçtiği konuyla, daha doğrusu “saha”yla ilgili uzun bir araştırma sürecini kat ediyormuş: Hippiler, Borsa, şimdi de Florida’ya egemen Kübalılar cemaatı. Anlattıkları en ufak bir ilgi uyandırmıyor içimde, romanlarına yönelme bağlamında, onu fark ediyorum. Küçümsediğimden ya da önemsemediğimden değil elbet, hiç mi hiç çekmiyor bir ucunu gördüğüm dünyası beni. Masamda hangi roman(lar) var şu sırada? Wietkiewicz’in Biricik Çıkış’ı ile Kötü Yıkanmış Ruhlar’ı. Bir göstergeyse, öyle olsun. Ama biri(leri) çıkıp da, “eski” bir yapıtı “yeni”sine yeğlediğimi düşünürse, o iki sıfatı biribirine tokuşturur, gülerim. “Yeni Gazetecilik”, öte yandan, güçlü örneklerinde beni okur kimliğimle hayli saran bir anlayış, belirtmeliyim. Amerikan Edebiyatında, çığırı açan Capote’nin yapıtını etkileyici buluyorum sözgelimi. Çarpıcı metinler geldi oradan, “üçüncü sayfa” gerçekliğinin parlak örnekleri. Bizim yazarlarımız için sağlam birer denektaşı işlevi ya da “çıkış modeli” oluşturabilirdiler böylelikle, hiç değilse kısır imgelem ürünü kurmacaların arasında boğulmayabilirdik. Olmadı, çünkü uç vermediler, sanırım okunmadılar da yeterince. Eski gerçekçilik yenisini itip kakaladı anlaşılan. Tom Wolfe’un üç noktayla ya da ünlemle biten cümlelerini kişisel bir üsluba ve (bis) bir tür yeniliğe bağlamasını garip karşıladım: Dinleyenlerinin tümünün Céline’den habersiz olduğunu düşünüyor belki de. Kalıyor geriye, son bir soru: Bugün otuz yaş daha genç olsaydım, Bloody Miami’yi edinir miydim? Hayır. * Kâzım Taşkent galerisinde 2002 yılında açılan Safder Tarim resim koleksiyonu sergisinin bir “ek bölüm”ü vardı: Aktedron Fikret. Katalog bende yoktu, bir sahaf dükkânında karıştırırken aklıma düştü: Ferit Edgü, Görsel Yolculuklar’a (Toplu Sanat Yazıları) Aktedron’la ilgili yazısını almış mıydı? Eve dönünce baktım, olmadığını gördüm, telefonu elime aldım: “Güzel soru” dedi Edgü, besbelli yazısını kitaba almayı unutmuştu. Gülüştük. Oysa, benim durumumda gülünesi bir şey yoktu: Aktedron Fikret hakkında Sanat Dünyamız dergisinde (1989) çıkan kıpkısa yazımı bir kitabıma almayı akıl etmemiştim! En doğrusu, belki, küçük bir Aktedron derlemesi yapmak. Ümit Bayazoğlu’nun portre yazısı, Güleryüz’ün ırmaksöyleşi kitabından ilgili (ve önemli!) sayfalar da bir araya getirilerek. Aktedron, resim serüvenimizin majör marjinali. n İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1250 30 O C A K 2014 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle