Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tırıp, nesnelerin hatlarını çıkarmış ve bu acaip sanatın oluşmasına gizli ve açık olarak yirmi senesini vermiştir. Nihayet sonuca gelmiş ve bu olay herkesin beğenisini kazanmıştır. Şöyle ki cismin görüntüsü, ışıktan arındırılmış büyük veya küçük kutu şeklinde olan aletin önündeki camdan geçerek içeride resmolunur. İçeri yansıyan resmin bir satıh üzerinde zaptolunması için bazı eczalar hazırlanması gerekir. Bay Daguerre tecrübesine dayanarak bu karışımı başarmıştır. Bakır levhaya sürülen maddeye iyot ismi verilir. Bu levha iyodun buharına birkaç dakika tutulduktan sonra hemen karanlık kutuya konulur, beş dakika müddetle kutunun penceresinden geçen görüntü resimlenir. Bazı saklanması gereken şeylerin böyle zaptedildiği düşünülecek olursa, bunun ne kıymetli bir icad olduğu anlaşılır. Ne gariptir ki, Daguerre’in bu keşfi sırasında Talbot isimli bir İngiliz de kendi diyarında güneş ışığını böyle kullanmıştır. Böyle ise de Daguerre’in resim çekmesi daha önce gerçekleşmiştir.” Fotoğrafın Osmanlı dünyasına girmesiyle toplumun büyük bir kesiminin etkilendiği söylenemez. Başlangıç yıllarında entelektüel sanat çevrelerinin ilgi alanında kalır. Bazı fotoğraf stüdyolarında sergiler açılır. Portre çektirmek isteyen halktan kişiler için unutmamak gerekir ki o dönemde fotoğraf çektirmek pahalı bir iş. Hali vakti yerinde olanlar ve günah söylentilerine pek aldırmayanlar gelir stüdyolara. “İLK FOTOĞRAFÇILAR ERMENİLERLE RUMLARDI” Fotoğrafın din, Oryantalizm ve savaşla ilişkisi ne düzlemdeydi? Kuran’da olmamakla birlikte, bazı hadisler canlı varlıkların resmini yapanların, Allah’la yaratmada boy ölçüşmeye kalktıkları için kötü kişi olduklarını ve bu kişilerin kıyamet günü, yaptıkları tasvirlere can vermek zorunda kalacaklarını, bunu başaramayacakları için de cehennem azabı çekeceklerini belirtmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun halkı arasında olan Musevilerin dininde ise, tasvir kesinlikle yasaklanıyordu. “Ne yukarıda gökte, ne aşağıda yerde, ne de yerin altında suda bulunanın resmini yapma, onlara tapma ve hizmet etme. Çünki ben senin efendin ve tanrın kıskanç bir tanrıyım” (Mısır’dan çıkış 20:46). İşte bu dini nedenlerle ilk fotoğrafçılar Müslümanlar ve Museviler arasından çıkmadı. Osmanlı topraklarına gezginler yolu ile girmiş olan fotoğraf, öncelikle Hıristiyan dinine mensup topluluklar, Ermeni ve Rumlar tarafından başlatılmış oldu. Osmanlı’da fotoğrafın gelişmesini etkileyen diğer faktörleri neydi? Bunun başında, fotoğrafın bulunuşu yıllarının, Osmanlı’nın da Batı’ya dönük bir politikanın esas alınmasına karar verdiği yıllara rastlaması gelir. Batı’dan gelen bu yeni buluş, öncelikle Osmanlı Sarayı’ndan ilgi görür. Gezi koşullarının düzelerek ulaşım araçlarının gelişmesi ve Akdeniz’de düzenli gemi turlarının yapılmaya başlanması ve gemilerin uğrayacağı limanların içinde İzmir ve İstanbul’un bulunması, gezgin fotoğrafçıların Anadolu topraklarına da ulaşmasını sağlar. Sultanların fotoğrafa bakışı nasıldı? C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Batılı hükümdarlar eskiden beri, devlet dairelerine astırmak ve birbirlerine hediye etmek üzere resimlerini yaptırmayı âdet haline getirmişti. Sultan II. Mahmud da kendi resmini taşıyan bir nişan hazırlatarak Tasviri Hümayun adı verilen bu nişanı, en sadık bildiği devlet ileri gelenlerinin boyunlarına kendi eliyle taktı. Yine 1836’da Selimiye Kışlası’na II. Mahmud’un büyük bir törenle resmi asıldı. Ayrıca sultanın portresi Selimiye’den başka, Rami ve Taksim kışlaları, Mektebi Harbiye ve Bâbı Âli’ye de asıldı. Sultan, Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa (17691848) kuvvetlerine karşı çarpışacak olan Osmanlı ordusunun kumandanı Çerkes Hafız Mehmed Paşa’ya, 1838’de moral olması için bir resmini gönderdi. Ancak bir süre sonra bazı tutucular her tarafta resmin dine aykırı olduğunu yayarak halkı kışkırtmaya başladı. Sultan Mahmud’un ölümünden sonra, bir süre bu resimlerin üstü perdelerle kapatıldı. Daha sonraları halk resim ve hatta fotoğrafa alıştığından sultanların resimlerinin asılması da hoş görüldü. II. Mahmud’dan sonra Sultanlığa gelen oğlu, Abdülmecid (saltanatı: 18391861) zamanında da bu gelenek sürdürüldü. Ayrıca Sultan Abdülmecid’in görüp seyretmesi için bir ressamın eserleri sarayda sergilendi. Sultan Abdülaziz (saltanatı: 18611876), 1863’te fotoğrafçı Abdullahları İzmit’teki av köşküne davet ederek onlara portresini çektirir. Sonuç olağanüstüdür. Sultan, “Yüzüm ve asıl görüntüm, Abdullah Biraderler’in çektiği fotoğraftaki gibidir. Emrediyorum, bundan böyle yalnızca onların çektiği fotoğraflarım resmî fotoğraf olarak tanınsın ve böyle kabul edilerek her tarafa dağıtılsın” diye emir verir. Sultan, verdiği bir başka buyrukla da onları “Ressamı Hazreti Şehriyari” rütbesiyle ödüllendirir. Sultan II. Abdülhamid (saltanatı: 18761909), Osmanlı’da fotoğrafın en büyük koruyucusu ve destekleyicisi olur. Bu büyük desteğin bazı nedenleri vardı: Olayları sarayından çıkmadan izlemek için fotoğraflardan yararlanmak (ziyarete gelen yabancı devlet adamlarının imparatorluktaki gezilerini, hastane ve büyük müesseselerin açılışlarını, vb.), fotoğrafın tanıtım gücüne inanmak (1893’te, Sultan II. Abdülhamid Osmanlı ülkesinin propogandasını yapmak amacıyla, 51 fotoğraf albümünü Amerika’da National Library’ye, 47 fotoğraf albümünü ise İngiltere’de British Museum’a gönderdi), fotoğrafın belge yanını kullanmak (hemen bütün donanma gemileriyle, askeri kuruluşların, fabrikaların, mensuplarının, devlet tarafından yapılmış bütün binaların, okulların, karakolların, camilerin, etnografik çevrenin, arkeolojik görünümlerin ve doğanın fotoğraflarını çektirdi). Güzel sanatlarla ilgilenen sultanın kendisi de fotoğraf çekerdi. Osmanlı İstanbulu’nda hayli sayıda fotoğraf yayını olduğunu da okuyoruz. Elbette az sayıda yayın değil. Nerede ise tamamı da teknik yayın. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık 18391923/ Engin Özendes/ YEM Yayın/ 356 s. 1250 3 0 O C A K 2 0 1 4 n S A Y F A 1 3