18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Charlie Campbell’dan ‘Günah Keçisi’ Aptallığın dışavurumu Charlie Campbell, “Günah Keçisi”nde tarihsel bir soruna, suçlu ilan etmenin kökenine iniyor. Yazar, geçmişten yakın zamana dek günah keçisi yaratma psikozunun insanı ne denli gülünç hallere düşürdüğünü ilginç örneklerle sorguluyor. r Ali BULUNMAZ n kolayı çalakalem bir suçlu bulmak. Bu iş en kestirme yol olduğu gibi aynı zamanda bir tür başa çıkma durumu. Charlie Campbell'ın dediği gibi “başlangıçta suçlama vardı.” Çünkü taşlar her zaman bir şekilde yerine oturtulmak zorunda. Sorumluluğu asıl yüklenmesi gerekenler yerine uydurma suçlularla iş görmek adettendi. Yani günah keçileri yaratılıp hem toplumsal hem de ruhsal rahatlama sağlandı. Suçlu ilan etme ya da yaratma sanatı böylece her dem tıkır tıkır işleyecek şekilde gündeme geldi, her şey kitabına uyduruldu. Campbell, Günah Keçisi adını verdiği çalışmasında kitaba uydurma eylemini, kökene inerek ve bazen eğlenceli bazen ürkütücü bazen de trajikomik örneklerle anlatıyor. KEÇİNİN “GÜNAHI” YA DA KAVRAMIN KÖKENİ Yazara göre her şeyin başındaki suçlama olayı tam bir silsile: Âdem Havva'yı suçlar, Havva da garibim yılanı. Üstünden onca yıl geçti, köprünün altından ne sular aktı ama kuyudaki taş bir türlü çıkmadı. Bu yüzden yazarın dediği gibi suçlama, en sonunda bir oyuna dönüştü: “Görünen o ki hiçbir şey bizim suçumuz değil. Her zaman suçladığımız gibi suçluyor; E işler yolunda gitmediğinde 'azınlık' ve 'marjinal grupları' hedef gösteriyoruz. Bunu yapmanın da yeni ve sıra dışı bir yolunu bulduk; sözde bilim ve komplo teorileri.” Sorumluluk hep başkasında; suçlayan için günah keçisi ya da iliği kemiği kurutulası bir şeytan bulmak bu anlamda işten değil. İncil'in çevirisiyle ilk kez 1530 basımında William Tyndale tarafında ortaya atılan ve kefaret için kurban edilen iki keçiden hareketle kullanılmaya başlanan “günah keçisi” kavramı, günahların yüklenip iki hayvanın boğazlanmasıyla sonuçlanan eylemle bugünlere kadar geldi. Olaylar değişti, anlam kaldı yadigâr. Hatta Tyndale bile zamanla günah keçisi haline getirildi: Dinsiz olmakla suçlanıp çevirisiyle Avrupa'daki dini karşıtlıkların sorumlusu diye gösterildi. Günah keçisi kavramının herhangi bir sorumluluk ya da günahtan kurtulma adına ritüellerle beslenip süslendiğini söylüyor Campbell. Tabii ki bu kavram sonradan şartlar ve olaylara göre güncelleniyor: “Zamanla günah keçisi kavramı, yaşanan bir felaketin ardından öfkenin ve suçlamanın hedefi haline gelen her kişi ya da grubu temsil eder oldu. Bu kadersizler, diğerlerinin günahları için bir paratoner rolü oynadı. Aslında, modern veya ritüel dışı günah keçileri iki tiptir: Biri bilinçsizce yaratılmış, tutkularımızı ve anlayışsızlığımızı ifade eden, suçlu olduğuna herkesin inandığı günah keçileri. İkincisi suçu kendi üzerinden atmak isteyenler tarafından bilinçli olarak yaratılmış günah keçileri.” Söz konusu günah keçilerini bir kral da yaratabilir, çok ilginç bir şekilde bir düşünür de. Toplumun “ileri gelenlerinden” biri de bir günah keçisi ortaya sürebilir toplumun kendisi de. Hem bireysel hem de kitlesel bir eylem bu; altında hep aynı terane var: Arınma, sorumluluğu savsaklama, kolay yoldan sıvışma veya vicdanını rahatlatma. İnsanı nakavt etmeye uğraşan bir kötünün yenilgiye uğratılması için bir günah keçisine ihtiyaç duyulur. Suçmanın çekiciliği burada iş hep başında; kötü yenilir, keçi derdest edilir ve her şey düzelir. Herhangi bir felaketin; kıtlığın, salgının, deliliğin, savaşın, cinayetin ya da çıkar çatışmalarından doğan katliamların “sorumlusu” bulunur ama o gerçek olan mıdır, vicdanlı insanlar tarafından hep tartı2 0 1 3 şılır, en azından çok sonraları. İşe gelen, çoğunlukla dişe en kolay gelenden seçilir ve mekanizma hemen çalıştırılıverir. Campbell, kral ve günah keçisi arasındaki ilişkiyi açıklarken bunu yerli yerine oturtuyor: “Kral ve günah keçisi, toplumun iki zıt ucunda ancak birbiriyle temelden bağlı bulunur. Kral, yenilgisini paylaşması için günah keçisini yaratır ama rolleri her zaman birbirinden tamamen ayrılmış değildir. Bir kral da günah keçisi olabilir ama tersi hiçbir zaman gerçekleşmez. Biri güçsüzdür, diğeriyse tüm güçlerin sahibidir.” Kralın yaptığına benzer biçimde Hıristiyanlığın önde gelenleri de şeytanın varlığını açıklamak ve dünyayı kasıp kavuran felaketlere gerekçe bulmak adına günah keçileri yarattı. Hem korkuları besledi hem de onları yönetti ve her daim eldeki gücü korumak için o günah keçilerine yenilerini ekledi. Campbell burada tarihin sayfalarını geriye çeviriyor: “Yüzyıllar boyunca, Katolik Kilisesi şeytanlaştırmada payına düşenden daha fazlasını yapmıştır. Her zaman olduğu gibi Hıristiyanlık zayıfken zulüm görmüş, güçlüyken zalim olmuştur. Kilise, düşmanlarını belirlemekte gecikmemiştir. Güçlendikçe, liderleri insanlığın binlerce yıldır karşılaştığı büyük savaşlar, açlık, salgın tehditlerin hâlâ karanlık kötü güçlerden kaynaklandığı illüzyonunu devam ettirmiştir.” “ŞEHVETLİ GÜNAH KEÇİSİ” “İlk günah”tan bu yana kadının günah keçisi ilan edilip kimi zaman cadı diye avlanması, cinsel suç ve sapkınlığın hem öznesi hem de nesnesi sayılıp yok ediliş örnekleri gözümüzün önünde dururken Campbell'ın, kadının “cinsel günah keçisi” diye nitelenişine geniş yer ayırmasına şaşmamalı. Kadını bu anlamda günah keçisi sayanlara göre “şehvet cadılığın kalbini oluşturuyor”, aynı zamanda Şeytan'la cadılar sık sık görüşüyordu. İki büyük “suç” ve “yanlış” da ortadaydı. Campbell'ın can alıcı örnekleri bunlarla sınırlı değil. Akla ziyan günah keçisi ilan etme eylemlerinde yargılanan atlar, köpekler ve besi hayvanları da olabiliyordu. Cinayetle suçlanan ve insan kıyafeti giydirilen bir hayvanın idam edilmesi o gün için “geçerli” ve “mantıklı”yken bugün saçmalığın daniskası. Yazar daha garip bir uygulamadan da bahsediyor: “Hayvanlar kendilerine karşı işlenmiş bir suç yüzünden de cezalandırılabilirdi. Genellikle bir adam bir hayvanla ilişkiye girmekle suçlanıyorsa hem o hem de ilişkiye girdiği hayvan yakılabilirdi.” Günah keçisi ilan etmek için illa bir felaket ya da “dini suç” gerekmiyor. Paranoya da bir neden ve Campbell, Sovyetler Birliği'nde günah keçisine dönüştürülen Troçki'yi buna örnek gösteriyor. Ekonomik yıkımlarda da günah keçileri hemen bulunuverir, belki kendi halindeki bir girişimci bile okka altına gidebilir. Bazen öldürücü bir hastalığın bulaşmasına neden olduğu ileri sürülen “tıbbi günah keçisi” de yaratılabilir. Ama Campbell'ın belirttiği gibi günah keçisi kavramı için herhalde Almanlara ajanlık yaptığı söylenip tutuklanan, yargılaması yılan hikâyesine dönen, suçsuz olduğu ortaya çıktığı halde korkudan serbest bırakılmayan ve en sonunda özgürlüğüne kavuşup kendisini hapiste çürütmeye çalışan Fransa için savaşan Alfred Dreyfus'tan daha iyi bir örnek yok. Ülkesinde bir anlamda tarihin akışını istemeden de olsa değiştiren Drayfus, günah keçisi kavramına cuk oturan bir örnek. Campbell, günah keçileştirme ruh hali ya da psikozunun nedenlerini kurcalarken özellikle bugün geçerli gerekçenin “kendimize katlanabilme” olduğunu söyler; bu, “anlamlı” bir hayat için hikâyeler kurgulama ya da kendimizi kandırma dürtüsüdür. Günah keçisi bizim yerimize acı çeker, suçumuzu sırtlanır, canavarlaştırılır ve nefret edilene dönüşür. Onlara her ne yapılıyorsa “yerindedir” ve bunu “hak ederler.” Böylece süpürülen pisliklerle halının altı dolar. Arınma törenleri sorunu başarıyla öteler. Günah keçisi de “kurtulmak istediğimiz ve toplumun çok korktuğu parçamız” haline gelir. Akıllı olduğumuzu sanıyoruz ya, aslında günah keçisi yaratma, kaçtığımız aptallığımızın bir dışavurumu olarak bizimle yürür. n [email protected] Günah Keçisi/ Charlie Campbell/ Çeviren: Gizem Kastamonulu/ Ayrıntı Yayınları/ 160 s K İ T A P S A Y I 1226 S A Y F A 8 n Charlie Campbell 1 5 A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle