Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Enver Aysever; “Bir toplumsal olayın edebiyatta karşılığını bulmamış olması demek, o olayın yaşanmadığı anlamına gelir. Eğer Gezi süreci yapay değilse (ki olmadığı apaçık ortada) günün birinde yerini alacaktır edebiyatın içinde.” diyor. eylemine dahil değildir. Tıpkı okumak gibi! Romanlarla eğitilmiş toplumların farkları, deneyimlerinin önemini nasıl yorumluyorsun kitabında ve kitabındaki bir başlıktan alıntılarsam; çalışan sınıflar roman için nasıl bir umuttur? Roman, benim için tüm sanatların uyumlu biçimde bir arada olmayı başardığı ve sınırsız olanaklar sunan bir tür. Felsefe, şiir ve hatta müziğin giderek belirginleştiği bir tür… Okurun bu türden bir sürece dahil olabilmesi için deneyimli olması mutlak koşul. Okuma deneyiminde, okur olma becerisinden söz ediyorum. Eğer sınıfsal bir kavga söz konusuysa, ki şimdilerde orta sınıfın hayli işçileştiğini biliyoruz, bu deneyim, arayış ve eğitim kendiliğinden gerçekleşir. Roman okuru olmak bir yanıyla konfor gerektirir. Hayata katılmak, savaşım içinde olmak bu anlamda önemli. Edebiyatta ilericilikgericilik eşiğinde yaşananların, “ayrı dünyaların” edebiyata sektesi ve/veya varsa katkısı ne olsa gerektir? Arayışı ve kavgasıyla ve helal olsun’uyla Sabahattin Ali’yi de bu bağlamda nasıl yazıyorsun kitabında? Kim postmodern sayıklamalarla ortalığı bulandırırsa bulandırsın ‘ilericilikgericilik’ meselesi diri biçimde orta yerde durmakta. Bu kavramların nasıl tartışılacağı ayrı bir sorunsal elbet! Ancak bir sanat yapıtı, eğer yapıt olmayı başarıyorsa ilericidir. Dünyayı değiştiremiyorsa bile, kişiye bu umudu verir. Sabahattin Ali hem kişi olarak, hem yapıtlarıyla bu umudu veren, yaşatandır. “Kafası iyice karışmış birisiyim” diye yazıyorsun. Neden? Kafa karışıklığı ahmaklığımdan değil elbette. Aydın ve yazar kimsenin her daim kafası karışıktır zaten. Yazma ve yaratma çabası bundandır. Bunca hareketli bir toplumsal yaşam akarken bilişim olanakları dünyayı baştan başa yeniden tarif ederken zihni berrak kimseden kuşku duyarım. Şiir, felsefe ve son tahlilde tüm sanat yapıtları bu karışıklığı ortaya koyar. İyi yanıtları olmayabilir yazarın ama mutlak iyi soruları olması gerekir. Biraz önceki sorulara verdiğin yanıtların kapsamına deneme’yi de alırsan neler söylemek istersin? Sana göre deneme yazarlıkta nasıl bir eşiği C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I temsil eder? ‘Deneme’ okuru türlü hazlar alanında özgür dolaşmaya hazır olmalıdır. Nereden nereye gidileceği belirsizdir ama yolculuğun ne tür vaatlerle dolu olduğunu mutlaka bilir kişi! Yazarlığın er meydanıdır aynı zamanda ‘deneme’. Aklına geleni yazmak, üslup sahibi olmadan bu işe koyulmak fena halde kötü sonuç verir. Büyük ustaları okumadan, izlerini sabır ve ısrarla sürmeden ‘deneme’ yazmaya soyunmamak gerekir. “KİMİ USTALARIMLA VEDALAŞTIM!” “Nasıl Yazar Olunur” adlı kitabının belli başlı argümanlarını özetle burada da dile getirir misin? Eğer nasıl yazar olunacağını bilen bir kimse varsa, bana da söylesin. Belki tersini söylemek mümkün; nasıl yazar olunmaz! Piyasacılığa tutsak, okur/ yazarlıktan uzak, dille ilişki kurmamış, öykünmeciliği aşamadan ve en önemlisi bir köke dayanmadan yazar olma güç. Kök dediğim, Türkçe edebiyattır kuşkusuz. “Nasıl Yazar Olunur” kitabında hepsini sayamasak da kendi Ahmet Rasim’ini, Adalet Ağaoğlu’nu, Leylâ Erbil’ini, Oğuz Atay’ını, Attila İlhan’ını, Melih Cevdet’ini, Yakup Kadri’ni, Orhan Kemal’ini, Oktay Akbal’ını, Hüseyin Rahmi’ni, Tarık Dursun’unu, Dostoveyski’ni yazıyorsun. Edebiyata ortak etkilerini inceliyorsun. Onlara dair neler söylersin son soruda? Benim sevdiklerim, ustalarım ve yetiştirenlerimdir bu saydıkların ve ötesi. Kimiyle vedalaştım. Kimi hâlâ benim için özel yerde durur. Artık Adalet Ağaoğlu benim yazarım değil. Okuru olarak hem kırgın, hem kızgınım. Leylâ Erbil daha da kıymetli ama! Melih Cevdet hayranlığım ölene dek sürecek. Bir de ustam Feriden Benden var. Kitabımı ithaf ettiğim. Keşke ülkem tanısaydı onu. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Edebiyat Ölmelidir!/ Enver Aysever/ Remzi Kitabevi/ 244 s. Nasıl Yazar Olunur?/ Enver Aysever/ Remzi Kitabevi/ 240 s. 1226 1 5 A Ğ U S T O S 2 0 1 3 n S A Y F A 1 3