18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Oliver Sacks’tan iki kitap birden: ‘Oaxaca Günlüğü’ ve ‘Aklın Gözü’ Eğreltiler ve görülmemiş görmeler Oliver Sacks’ın iki kitabı birden okuyucu karşısına çıktı: “Oaxaca Günlüğü” ve “Aklın Gözü”. Yazar, “Oaxaca Günlüğü”nde eğreltiotlarını görmek için Meksika’ya yapılan botanik gezisi ve bağlamında bir kültür turunun günlüklerine yansımasını aktarırken, Aklın Gözü’nde insan beyninin dünyayı nasıl algıladığını ve kavradığını çeşitli öyküler eşliğinde, sade ama dikkat çekici bir üslupla anlatmaya çalışıyor r Lal Mina SOLMAZ Oliver Sacks arısını Şapka Sanan Adam, Dayanacak Bir Bacak ve Mars’ta Bir Antropolog gibi kitapların yazarı Oliver Sacks, çoğu kişinin bildiği üzere bir nörolog psikiyatr. Ancak kendini hiçbir zaman kendi alanının sınırlarının içine hapsedip aynı koldan yürümemiş. Farklı ilgi alanları, ilgi alanından da öte üzerine “yetkin bir şekilde” kalem oynatacağı kaçamak sokakları hep olmuş. Yazarın Aklın Gözü’yle aynı anda okuyucu karşısına çıkan kitabı Oaxaca Günlüğü de Sacks’ın bu kaçamak sokaklarından fırlamış bir kitap. Oaxaca Günlüğü’nde eğreltiotlarının dünyasına davet ediyor okuyucusunu yazar. Tabii söz konusu Oliver Sacks olunca sadece tek bir noktaya odaklanılmasını bekleyemeyiz. Bu bağlamda da Meksika’ya yapılan bir botanik gezisi, kültür evrenini genişleten bir dünyaya evriliyor. Oaxaca Günlüğü’nün en dikkat çeken yanı, yazarı Oliver Sacks’ın hiç bilinmeyen bir yanını ortaya çıkması: Eğreltiotlarına beslediği sevgi. Ancak duruma yazar tarafından baktığımızda işin farklı bir boyutunu görüyoruz. Kendine özel bir alan oluşturmuş Sacks ve alan da aslında köklü sayılabilecek bir geçmişe sahip. 1930’larda, bahçesi eğreltiotlaryla kaplı bir evde büyümüş Oliver Sacks. Annesi, ablası, aynı şekilde teyzeleri eğreltiotlarını çiçeklere yeğ tutarmış ve “her ne kadar gül ağaçları duvarları sarmış olsa da çiçek tarhlarının büyük kısmı eğreltiler için ayrılmış”. Ayrıca daima ılık ve rutubetli bir cam sera da varmış bu evde. İçinde büyük bir püsküllü eğrelti asılıymış. Bu cam sera, daha pek çok eğreltinin yetişmesine ve Oliver Sacks’ın onları izlemesine fırsat sunuyormuş. Anne ve teyzelerinin eğreltilere olan bu meraklarını ise 1850’lerde Rusya’dan Londra’ya gelen babalarından yani Oliver Sacks’ın dedesinden almışlar. O tarihlerden bugünlere doğru Oliver Sacks’ın eğreltiotlarına duyduğu sevgi ekseninde yaklaştığımızda ise American Fern Society (Amerikan Eğreltiotu Derneği) karşımıza çıkıyor. Yazarın toplantılarına katıldığı bir dernek bu ve aslında Oaxaca Günlüğü’nün ortaya çıkmasının asıl nedeni. Oliver Sacks 2000 yılı kışında, toplantılarının dinleyicisi olduğu bu dernekle Meksika’nın göbeğindeki Oaxaca bölgesine düzenlediği bir araştırma gezisine katılır. Gezi boyunca başından S A Y F A 1 4 n 1 5 K geçenleri, gördüklerini ve hissettiklerini de bu günlüğe kaydeder. Ortaya da Oaxaca Günlüğü adında, merkezinde eğreltiler olsa da aslı ondan çok daha fazlasını içeren bir kitap çıkar. ANLIK DUYGU VE GÖZLEMLER Oliver Sacks’ın bu günlük tutma merakı da kayda değer: “Neden günlük tutuyorum? Bilmiyorum. Belki öncelikle düşüncelerimi netleştirmek, izlenimlerimi bir anlatı ya da hikâye biçiminde düzene sokmak ve bunu geriye dönüp bakarak değil, otobiyografi veya romanlarda olduğu gibi hayal gücünün dönüştürmesine izin vermeden ‘gerçek zamanlı’ yapabilmek içindir.” Oaxaca Günlüğü için de bu böyle. Yani tamamıyla izlenim ve bir nevi gezi hatıralarının izdüşümünü yansıtmaya çalışıyor yazar burada. Bunun için de sonrasında ne bir ekleme ne de bir çıkarma yapıyor günlüklerinde. Olduğu gibi, anlık duygu ve gözlemlerin kelimelere yansımasına izin veriyor. Elimizdeki bu günlüğün hiçbir hak iddiası, kapsamlılık, otorite olma kaygısı yok; hafif bir dille yazılmış, parça parça ilerleyen ve her parçanın kendi içinde ayrı bir macerası olan, 2 0 1 3 izlenimlere dayalı ve hepsinden de öte kişisel yazılardan oluşuyor kitap. Sonuçta bir “günlük” elimizdeki. Bunu unutmadan dalmak lazım kitabın içine. Rehber edasını takınmış bir bilgiçten öte, amatör bir meraklı edasıyla hem sayfaların, hem Meksika kırsallarının hem de eğreltiotlarının arasına dalıyor Oliver Sacks ama yazar için kullanılan “amatör” kelimesi de tümden bilgisizce yapılan bir fikri uyandırmasın kafalarda. Sacks’ın eğreltiotlarıyla ilişkisi az önce de bahsedildiği gibi köklü bir geçmişe dayanıyor. Oaxaca Günlüğü’nün eğreltiotlarından fazlasını ise Meksika’nın tarihinden sosyal yaşamına kadar uzanan geniş bir yelpazede içerdiği incelikli gözlemler meydana getiriyor. Neler mi var Oliver Sacks’ın gördüğü Meksika’da: Oaxaca’nın Kolombus öncesi ve koloniler dönemi tarihi, kültürleri, kakaoyla çikolatanın geçmişi ve bugünü ve bir tür tekila olan meskalinin nasıl yapıldığı, Maya soyundan gelen yerli halklar, pazaryerleri, yer yer esprili portreleri bunlardan sadece bazıları. Gerisi de günlüğün sayfalarında okuyucu bekliyor. Sacks, Emre Kapkın’ın çevirisiyle yayımlanan Aklın Gözü adlı kitabında ise insan beyninin dünyayı nasıl algıladığını ve kavradığını çeşitli öykülerle ve sade ama dikkat çekici bir üslupla anlatmaya çalışıyor. Sacks okurları yazarın o “babacan” anlatımını iyi bilirler. Anlaşılması zor birçok tıbbi terimi sanki karşınızdaymış gibi izah eder, hikâyelerle örneklendirir. Hem nörolog hem de bir yazar dehasıdır Sacks. İşte bu kitabında da yeniden bu deha karşınıza geçerek size beyin denen mucizeyle ilgili hikâyeler anlatıyor. Ama şimdiden belirtelim; Sacks kitapta herhangi bir sonuca varmıyor, sadece sorular soruyor, cevap aramıyor ve “normal” insanların zayıf yönlerini, kusurlarını; bir yandan da güçlü yönlerini anlatıyor. Peki sorunlar neler? Mesela nota okuyamayan bir piyanist… Felç sonrası konuşamayan bir kadın… Yazabilen ama okuyamayan bir romancı… İlginç değil mi? Nasıl mı? Mesela eşiniz bir gün farklı bir kıyafet giydi ve onu tanıyamadınız… Saatlerce okuduğunuz tek bir sözcük için kafa yordunuz mu? Ya da bir cümleyi onlarca kez okuyup anlamadığınız zamanları hatırlıyor musunuz? Geçirdiği felç sonrasında konuşma yetisini kaybeden kadını, yazdıklarını okuyamayan bir yazarı, yüz körlüğünden muzdarip olup yüzleri ayıramayan ve hatta kendi fotoğrafına bakıp kendisini tanıyamayan bir insan… Ve düşünün bütün bunların hepsi yaşanmış, hepsi Sacks’ın hastalarıyla yaşadığı deneyimler. Hikâyenin bir de şu kısmı var ki kahramanımız Oliver Sacks’ın ta kendisi… Yıl 2005. Oliver Sacks yüzmeye gitmiş. Sırtüstü yüzerken tepesinde dalgalı çizgiler ve parlak bir ışık huzmesi görmeye başlamış. Önce önemsememiş ve beyindeki görme merkezinin küçük bir oyun oynadığını düşünmüş. Daha sonra tam sinemaya girdiği anda sağ gözünde daha şiddetli bir seyirme olmuş. Film başlar başlamaz, gözünün hemen önünde kör bir nokta parlamış. Bu olaydan iki gün sonraysa Sacks, retinasının arkasında kötü huylu bir tümör olduğunu öğrenmiş ve gazetedeki köşesinde; “En iyi doktorlara emanet ettim kendimi ama içimde bir çocuk var, hissediyorum, korkmuş ve çığlık çığlığa bağırıyor, yardım istiyor,” diye yazmış. Sacks bu kanserle mücadele etmiş ve başarmış. Ancak görme duyusunda bir hasar olmuş. O da bu hasarı avantaja dönüştürmüş ve bu görme maceraları, Aklın Gözü adını verdiği kitabına ilham olmuş. Yani hem hastalarının hem de kendi hikâyesinde deneyimlediği hikâyelerden oluşuyor kitap. Çeşitli örnek hikâyeler, yazılar ve anılarla harmanlanmış Aklın Gözü’nde beynin karmaşık işleyişi, yetersizliklerin üstesinden gelmesi ve sorunlarla baş edip değişikliklere uyum sağlaması ana konu olarak işleniyor. n Oaxaca Günlüğü/ Oliver Sacks/ Çeviren: Deniz Koç/ Yapı Kredi Yayınları/ 128 s. Aklın Gözü/ Oliver Sacks/ Çeviren: Emre Kapkın/ Yapı Kredi Yayınları/ 216 s. K İ T A P S A Y I 1226 A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle