06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş D iir Atlası CEVAT ÇAPAN Damyan DAMYANOV/ Şiirler / Çeviren: Ahmet Emin Atasoy ‘Ruhum bitkin, cansız yatıyor şimdi ikonsuz, mihrapsız... yolunmuş bir kuş...’ amyan Damyanov (1935 1999) Sliven’de doğdu. Liseyi doğduğu kentte bitirdi (1953). Sofya Üniversitesi’nin Bulgar Filolojisi Bölümü’nden mezun oldu (1961). Narodna mladej (Ulusal Gençlik) gazetesinde edebiyat danışmanı ve Plamık (Alev) dergisinde redaktör olarak çalıştı (1960’lı yıllar).. Bedensel sakatlığı yüzünden epeyce sıkıntılı bir yaşam geçirdi. Sofya’da öldü. Damyan Damyanov, ülkede adından en çok söz ettiren şairlerden biri oldu. Doğuştan sakat olduğu için yaşamın bazı güzelliklerinden yoksun kaldı ve tüm bu olumsuzlukları kişisel dramının acılı imgeleri olarak şiirine tüm boyutlarıyla ve büyük bir içtenlikle yansıttı. Şiirlerinde öz ve biçim armonisini titizlikle koruyan şair, çok yalın bir söylemle en karmaşık felsefi gerçekleri bile kolaylıkla dile getirdiğinden, kendisini filozoflirik kimliğiyle sevdirdi. Ulusal Kültür Faaliyetçisi unvanı ve Dimitrov Ödülü sahibi olan ve 1997 yılında tüm edebiyat çalışmalarından dolayı “İvan Vazov” Ödülü’ne değer görülen şairin yapıtları, Macarca, Rusça, Beyaz Rusça, Ukraynaca vb. dillere çevrildi. Şiir kitapları şunlardır: Ateş Olmasaydı Eğer (1958), Bekleyiş (1960), Lirik (1962), Mutluluk İçin Poem (1963), Güneşin Mihrabı Önünde (1964), Duvarlar (1964), Her Şeyden Önce Aşk (1965), Ot Gibi (1966), “Yurt” Lisesi (1967), …Ve Gitmek Üzere Yaz (1968), Dize Geldim Önünde (1968), Gözümün Yaşına Benziyorsun Sen (1969), Dün Aynı Vakitte (1971), Seyrini Sürdürmekte Bulgaristan’ım (1971), Dünyaya Yönelik Rica (1973), Sevinçli, Hüzünlü ve Parlak (1974), Keşke Ekmek Olsalardı (1977), Ekmek ve Tuz Yeter Bana (1980), Her Şeyimi Bilen Defter (1980), Açık Daire (1982), Her Günün Bir Güzelliği Var (1985), Seçme Şiirler (1985), Gece Yarısında Dua (1986), Aşk Şiirleri (1990), Sonraki Ölüme Kadar (1990). Galiba uyandırdım, uyuyordun belki de, bağışla bu saatte yanına gelişimi. Kendi yalnızlığının derin dehlizlerinde sıkıntıdan çatlarken yakaladım içimi. Yalnızım, hem çok yalnız, oysa geberesiye konuşmak istiyorum, körelmişim susmaktan. Kovma beni, ben kendim döneceğim geriye, bir bora çığlığıdır getirdiğim armağan. Şuraya başucuna oturacağım senin bir şey anlatacağım, bir masal çok eskiden, en güzelini sunan en kötü ibretlerin, çağlar önce dinlenmiş bilgenin birisinden: Çok ünlü bir eşkıya başıboş yaşamında serserice dolaşmış, hiç dönmemiş evine ve sürekli koynunda, gömleğinin altında, kanlı kama taşımış, sıcak bir kalp yerine. Yollarını kesmiş hep geciken kervanların, kamasını gündüzleri gizliyormuş sadece, fark edilmesin diye lekeleri kanların zulmediyormuş adam, kötülükçü iblisçe. Olacak ya bu zalim, kavşağında bir yolun yorgunluktan düşerek derin uykuya dalmış. İnsanlar üstüne basarak geçmiş onun eğilip de yüzüne, bakan bile olmamış, ama hali perişan bir küçük kız, aniden, sıradan bir yaprakla örtmüş onun alnını. Ve ağlamış yerdeki, gördüğü ilk sevgiden ve ağlamış unutup o an eşkıyalığını. Neymiş acep yıllarca buz bağlamış bu kalbi bir çırpıda ısıtıp böylesine eriten? Bir elin dokunuşu, yürekten, insan gibi, yaş değil kan süzdürmüş zalimin gözlerinden. Bir elin dokunuşu, yanan mangala benzer, bir şey vermiş caniye özünden, yüreğinden, o şey ki kat kat daha üstün bir şeymiş meğer yapılan soygunlardan, kesilen kellelerden. Ah, sen uyukluyorsun, üşüyorum ben yine, masal kızımız da yok, kaybolup gitti birden. MASAL O küçük kız caniyi ısıtmışken sevgiyle sen beni bir kez olsun ısıtmıyorsun, neden? Bembeyaz dolunay sessizliğinde Ay Sonatı’nı kimdir bu çalan ki ağlatıp ayı gök denizinde sonra da camlardan içeri alan? Aç şu pencereyi! Dikkatle dinle! Bir piyano orda, o alt katlarda inlemekte. Ağlamayı kes hele! Aldırma sen, tan sökse de dışarda! Aldırma kuşlara, yuvalarında birbiriyle sinyallerle söyleşen o gizemli bakış aynalarında. Ağlama! Sahi, kuş değil misin sen!.. Aldırma sallanan dev kavaklara sevgi ve serinlik verseler bile, aldırma sen gençlere de, kol kola, çünkü onlar gibi bir gençsin sen de! Ey gönlüm, üzülme ve kendine gel! Bekle sana ışık sunacak anı! Dinle, orda iki öpülesi el hüzünle çalmakta Ay Sonatı’nı. Seninle dost nasıl olabilirim? Öyle ki daha ilk görüşmemizde sen zayıflığımı fark edip benim gücünü çabucak gösterdin bile. Konuşmada aciz, bedence zorlu beni deli diye tanıttın hemen sımsıkı tutarak iki kolumu bağlamak istedin suç belirtmeden. Defol git, elini üstümden çekip! İşte aramızda bir ip doğuyor boğum boğum sallanan bu korkunç ip ? bana yönelikken seni boğuyor. 21 MART 2013 ? SAYFA 17 AY SONATI “DOSTLUK” CUMHURİYET KİTAP SAYI 1205
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle