06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ece Temelkuran’dan ‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ Kadınların tükenmez ve büyüleyici gücü’ Elimizdeki roman yazınsallaştırdığı büyüleyen kadınlar, “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” gibi gerçekten büyülüyor. Dünya ölçeğinde böyle büyülü bir romanı yazan Ece Temelkuran’ı kutlamak gerekiyor. Ë Prof. Dr. Onur Bilge KULA* DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN, BÜYÜCÜ KADINLARIN ROMANI BÜYÜLÜYOR ce Temelkuran “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” (Everest Yayınları, İstanbul, Şubat 2013) adlı romanında dört kadının yolculuğunu betimlemektedir. Yazarın deyişiyle, “birbirini yoklayarak ilerleyen, içine sığındıkları bu hikâyeden başka gidecek yerleri olmayan” dört kadından biri “feleğin çemberinden geçmiş”, deneyimli, istençli, iş bitirici ve her türlü zorluğa direnerek ayakta kalmayı başaran “muhteşem ve benzersiz” Madam Lilla. İkincisi, “Arap Baharı”nı başlatan Tunus’taki başkaldırıya katılan, sıradışılığından ötürü toplum, aile ve sevgilisince örselenmiş buruk devrimci ve dansöz Amira. Üçüncüsü, Kahire’deki Tahrir meydanının isyan ile eşanlamlı duruma gelmesini sağlayan eylemcilerden, yaşadığı yıldırım aşkının ürünü olan bebeğini başka bir ülkede bir bakıcıya veren Maryam. Dördüncüsü, çeşitli İslam ülkelerinde yetişmiş bireysel bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini önemseyen, toplumsal olaylara etkin katılan eleştirel tavırlı bu dört kadını anlatılaştıran yazar Ece Temelkuran. Yazarın, anlatılaştırdığı dört kadından biri olması, romanın başat anlatım tarzının “benanlatıcı” olmasının da nedenidir. Temelkuran özyaşamından kimi olayları ve başat izlek olarak Arap Baharı’nı ve “Arap Baharı olmadı mı, bu hiçbir sonuca yol açmadı mı?” sorusunu yazınsallaştırdığı yapıtında Tunus, Libya, Mısır, Lübnan’ın insanlarını, kentlerini, doğasını, aurasını içten ve eleştirel sevgiyle betimlemektedir. Çölün tekdüzeliğini, yalınlığını, gizemliliğini ve bunların yaşam tarzına ve insan kişiliğine yansımasını ve “mavi yüzlü” Tuaregleri, Amazin kadınları anlatılaştırarak romanına renk kazandırmıştır. dıktan sonra coşkulu Hıristiyan gençler tarafından büyücü olduğu için linç edilmiştir.” KRALİÇE DİDO VE DOĞU’NUN ÇOKKATMANLI SÖYLENCE GERÇEK DÜNYASI Romanın altıncı bölümü Kraliçe Dido (Elissa) adını taşımaktadır. Mitolojiye göre kocası, “kayınçoları” tarafından öldürülen Kraliçe Dido Tunus’a gelir; Kartaca’yı kurar. 8. yüzyılda yaşayan direnişçi El Kahina ise yazarın anlatımıyla, “Müslümanlığın fakirin elinden zengine, mazlumdan zalime ve erkek egemenliğine geçişi” gerçekleştiren Emevilere karşı direnir. Böylece, bölgede kadınlar adına ve kadınlar tarafından yapılan her türlü direnişin simgesi olur. Akademisyen Maryam eşliğinde Kartaca’ya kültür tarihi yolculuğuna çıkan yazarın söyleyişiyle, “kadınlar tanrıçalarını asla terk etmezler. Sadece gizlenmeleri için onlara yeni kostümler dikerler.” Bu nedenle, kadınlar “erkek dünyasında” hayatta kalmak için tanrıçalar sıkça “kılık değiştirir.” “Tanit” arabaşlığını taşıyan onuncu bölümde betimlenen yolculuğun ikinci aşaması Libya’dır. Tanit, mitolojide bilinen anlamıyla doğurganlık veya verimlilik tanrıçasıdır. Pasaportsuz “zavallı” rolü oynayan üç kadın kahraman, Tanit’i çağrıştıran Madam Lilla’nın becerisi ve “göz süzmeler, iltifatlar ve karmaşık yalanlar” sayesinde Libya’ya geçerek “hayatlarının macerasına” çıkarlar. Madam Lilla’nın buradaki adı Thirina’dır. Thirina, romanda belirtildiğine göre “aşk” anlamına gelir. Dört kadın, yaşamlarının maceralarından birini Amazir veya Berberi kadınların en yüreklisi diye tanıtılan Sayda’nın katılımıyla yaşarlar. Onun yönlendirmesiyle, Libya çöllerinde El Kahina’nın kızları olan Amazirlerin yaşadığı yere, romandaki söyleyişle, “kendi topraklarına” ulaşırlar. E dikleri için kendilerini sevmeyi öğrenemeyen” kadın imgesi başlıca izlektir. Romanda anlatılaştırılan dört kadının ortak paydası “kalbi kırılmışlıktır.” Kadınların gönlünü kıran, toplumsal yaşama katılımını ve bireyleşmesini zorlaştıranlarsa erkeklerdir; erkeklerin yarattığı ve süreklileştirdiği eril sosyal yapı, yaşam tarzı ve zihniyettir. Maryam Mısır’da, Amira Tunus’ta bu eril baskıcı yapıya ve yaşam tarzına başkaldırmıştır ancak başkaldırıları başarıya ulaşamamıştır. Yazarın, romanda isyan edercesine “Arap Baharı veya devrim falan olmadı mı bu memlekette” diye sormasının nedeni, söz konusu iki ülkede hak ve özgürlükler alanında hiçbir ilerleme olmamasıdır. Diktatör Bin Ali’ye karşı ilk sokağa dökülenlerden dansöz Amira’ya “dans edemeyeceksem devrimi ne yapayım ben” ve “devrimden sonra herkes devrimci oldu; meğer ne çok ‘devrimci’(!) varmış” dedirten başarısız devrimin yol açtığı düşkırıklığıdır. Bin Ali devrildikten sonra ortaya çıkan ülkesinin dili olan Arapçayı bile yazamayan, “şeriat korkusuyla politika hevesine kapılanlar” ve devrimin kazanımlarını kendi sınıf çıkarlarına dönüştürmeye uğraşanlar, devrimin çilesini çekenlerin hüznünü katmerleştirir. Görece başarılı olan Tunus’a karşın, Mısır’daki başkaldırıcıların düşkırıklığı ve hüznü daha yoğundur. Maryam’ın “halkına Tahrir’den nefret eder hale getirdiler; serseriler provokasyon yapıyorlar” sözleri bunun anlatımıdır. Mısır ile ilgili bölümde bilge bir kadın figürü olarak kurgulanmış olan Firdevs Hanım, tanrıçalaşmak isteyen, bir başka anlatımla, özerk ve özgür birey olmak isteyen bir kadının uyması gereken altı ilkeyi sıralar: “Asla yapmadığınız bir şey için özür dilemeyin. Kendinizi gereğinden fazla açıklamaya çalışmayın. Asla başarılarınızı hafife almayın. Hiçbir zaman lafa ‘yanlış düşünüyor olabilirim; ama…’ diye başlamayın. İstemediğiniz sorulara cevap vermeyin. Hayır demekten kaçınmayın.” Yazar izleyen yirmi beşinci bölümde yedinci ilkeyi belirler: “Bir tanrıça kendisini asla başkasının terazisinde tartmaz.” Yazar, Amira’nın annesi figüründe içselleştirilmiş eril ve baskıcı anlayışı ve bunun kişilik bozucu etkilerini ince bir ayarla yazınsallaştırmış. Mısır’da toplumsal hareketi Tahrir’e taşıyanların “Batılıların Doğulu tanımına” uygun davrandıkları şeklindeki örtük içselleştirilmiş oryantalizm duyumsatması da bu bağlamda anılabilir. Oryantalizm eleştirisi romana serpiştirilmiştir. Örneğin, Amira, yedinci bölümdeki betimlemeyle, Amerika’da hukuk öğrencilerinin alıştırma yapmaları için düzenlen kurgusal gösterilerde “Arap olduğu için hep terörist veya yataklık yapan rolünü” oynamıştır. ABD ordusu tatbikat yaparken oyuncu bulup onlara “terörist” rolü vermektedir. EZİLEN ANCAK GÜCÜ VE YARATICILIĞI BİTİMSİZ OLAN KADINLAR “Düğümlere Üfleyen Kadınlar”, “büyücü” kadınları, temel yazınsal malzeme olarak da kadınların tükenmez ve büyüleyici gücünü betimlemektedir. “Yaralanmış”, boyun eğdirilmiş, “sevgiye muhtaç” duruma getirilmiş, “hikâyelerini yazarak söz sahibi olmak” isteyen, sevilmeyen, “sevilmeSAYFA 12 ? 21 MART Ece Temelkuran romanını, ustalıkla yazınsallaştırdığı figürlerle tartışarak kurguluyor. kullanılan “Yasemin Devrimi” anlatımındaki yasemin, romanda sıkça kullanılan kültürelyazınsal bir simgedir. Yasemin, Tunus’ta kadınların değil, erkeklerin kulaklarının arkasına taktığı, kokusu davetiyelere sıkılan, özü ile leziz yemekler yapılan, bahçe duvarlarını süsleyen bir simgedir. Romanda Madam Lilla’nın ağzından anlatıldığına göre yaseminler rüyalarını unutmasın, açılınca geceyi hatırlasın ve beyaz rüyalarını fısıldasın diye sabah erkenden toplanır. Yapıtta sık rastlanılan bir başka simge erguvandır. Gizeme büründürülen “Fenike çiçeği” erguvanı, Tunus’a Dido getirmiştir. Dido, “erguvan ağaçları gibi kızlar yetiştirmektedir”; savaşçı, “erguvanların kıymetini bilmeyen ve mineleri görmeyenden uzak duran”, şarkı söyleyen, şiir yazan, “güçlü olmayı öğrenmiş” kızlar yetiştirmektedir. Madam Lilla “çölde açan bir erguvandır.” Yazar, romanın Mısır bölümünde Haypatya’yı, Maryam’ın akademisyen tavrıyla anlatır: Haypatya “eski Mısırlı matematikçi, astronom kadın. Hıristiyanlığın ilk çıkışında İskenderiye Kütüphanesi yağmalan ROMANDAKİ BAZI SİMGELER VE İMGELER Roman figürü Amira’nın “Fransızlar uydurdu” dediği Tunus’taki başkaldırı için nın kişilikli, bilinçli figürü Madam Lilla, on birinci bölümün başında romanın adını duyumsatır: “Hayat bizim nefesimizdedir.” Yaşam kadınların soluğunda olunca, aşk, aşkın olumsuz türevleri, kadınların özerkleşme ve özgürleşme arayışları doğal olarak öne çıkar çünkü kadınlar “içine aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir âlemde” yaşarlar. Erkeklerse sürekli o dünyayı “hırpalar, yıkar.” Kadınlarsa, erkeklerin yıktığını yeniden kurarlar; “erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır.” Yazar, bu son tümcede hem romanın altbaşlığını hem de kadının açmazını dile getirir: Kadın soluğunun gücüne göre erkeği ve dünyayı yaratmaktadır ancak yarattığı şey, diyesi, erkek, dönüp kadının dünyasını ve kişiliğini yıkmaktadır. Madam Lilla da nefesiyle kurduğu “dünyayı” yıkan adamı bulmak için, tümü birden “kendisi olmak” için, “acıyı öfkeye dönüştürmek”, “durmak, yerleşmek, bir kale inşa etmek”, “hayatı önemsemeyi öğrenmek”, “kendilerini ölmüş sayarak, yaşabilmek” için yollara düşmüştür. “Kendi hikâyelerini yazabilen ölümlülerle” eşitleşmek amacını gerçekleştirmek isterler. Yazarın kurguladığı ve giderek sevmeye başladığı Madam Lilla, diyesi aşk anlamına gelen Thirina’dır. Thirina, “başkalarının aşkını cezalandırandır”; aşk için “yalnızca bir başka erkekten”; fakat asla kendinden ¥ ROMAN KAHRAMANI OLMAYI HAK EDEN KAHRAMAN MADAM LİLLA Yazarın deyişiyle, “roman kahramanı olmayı en çok hak eden insan olan”, roma 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1205
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle