23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş 1 iir Atlası CEVAT ÇAPAN Ted Kooser/ Şiirler/ Çeviren: Günseli AKSOY minik antenler hareket etmeyi durduruyorlar. (Delight & Shadows 2004) OKUR SEÇMEK Bir kere, güzel olmalı ve öğleden sonranın o çok tenha saatinde şiirlerime dikkatlice yaklaşırken ensesi, yeni yıkanmış saçıyla ıslak olmalı. Temizleyici pahalı olduğu için götüremediği eski ve kirli bir pardösü giymeli. Gözlüklerini çıkarıyor ve orada, kitapçıda şiirlerimi gözden geçirdikten sonra kitabı rafa geri koyuyor. Kendi kendine, “Bu paraya pardösümü temizletirim” diyor. Ve öyle yapıyor. GECE UÇMAK Tepemizde yıldızlar. Altımızda takımyıldızlar. Beş milyar mil ötede bir gökada, suya düşen bir kar tanesi gibi ölür. Aşağımızda, bir çiftçi o uzaktaki ölümün serinliğini hissedercesine avlusunun ışıklarını kapatır, kulübelerini ve ambarını kendi küçük sistemine geri çeker. Gece boyunca, pırıltılı yıldızlara benzeyen şehirlerin parlak caddeleri, onunki gibi yalnız ışıklarla çekişir durur. BABA 19Mayıs1999 ‘Bazı günler ölüm korkusu ışık gibi her yerdedir...’ 939’da doğdu. Garland, Nebraska, ABD’de yaşıyor. Şair ve deneme yazarı, NebraskaLincoln Üniversitesi’nde İngilizce profesörü. Devlet şairi (Ekim 2004Mayıs 2005) Devlet şairi danışmanı olarak ikinci dönem için görevlendirildi (Nisan 2005). 10 şiir derlemesi var. “Delights & Shadows” için şiirde Pulitzer ödülü (2005). Berrak, hassas ve erişilebilir yazılarıyla tanınıyor. 1999’da emekliye ayrılıncaya kadar uzun yıllar hayat sigortası işinde çalıştı. CÜCE BAYKUŞ Her gece yüksek bir çam ağacının içinden, bir kalp kadar küçük bir kuştan tiz bir ses uçar gider ve bir çırpıda yıldızlar tarafından yutulur. Ama o küçük kuş karanlığın içinden, küçük bir umutla çağrısını yapmayı sürdürür. CEP ŞİİRİ Eğer bu, yazdığım şeyin doğru olup olmadığını anlamak için binlerce kez açılmış ve defalarca katlanmış ve kirlenmiş olarak gelirse bil ki onu cebine koymak için seni çok aradım. Gece yarısı, yalnızlığın küçük hediyelerinin ürkek parmaklarla hazırlandığını söyler. Sana o kadar yakın olmalıyım ki onu bulduğun zaman benim sıcaklığımı hissedesin. İşte bunu söylemek istedim. KÂĞIT TEKNE Geleceğe dikkatlice yerleştirilmiş bu çelimsiz kelimeler yığını, bu sevgililer günü, esintiyle yana yatıyor ve suda kayıp gidiyor, aşılacak yol öyle uzun ki. Ve eğer sen onu sazlara takılmış bir halde bulanık bir mesajla bulursan bil ki senin onu bir an bile elinde tutuyor olman benim için yeterli. (Valentines 2008) DÖVME Bir zamanlar bir anlamı olan, titreyen bir kalbin yumruğunun tuttuğu damlayan kama şimdi, beyhudeliğin bir ara güçlü bir yumruk attığı ve ağrının sürüp gittiği sıska yaşlı bir omuzda bir çürük. Sürekli hesaplaşmak durumunda olduğun, aygır gibi kuvvetli, hızlı ve aksi birisi gibi duruyor ama o sadece, sabahın bu serin saatinde, bir zamanlar nasıl bir insan olduğunu göstermek için siyah dar tişörtünün kollarını sıvamış, masalardaki kırık aletleri alıp bakan, sonra yerine koyan, öykülerin yumuşattığı hazin yüreğiyle bahçe satışının masaları arasında dolaşan yaşlı bir adam. YENİ KASKET Kahverengi kadife, kulaklıkları üstte bağlı, gençken satın aldığı kasketle aynı büyüklükte ama seksen altı yaşında kafa daha küçük, saç incelmiş ve seyrekleşmiş, kafatasının eti azalmış ve içinde de o kadar hırs yok artık. Etiketin altından gözlerini kısıyor, sanki dünya çok uzaklardaymış gibi. Ve yüzünü konuşmaya açmak için etiketi geri ittiğinde her şey o kadar gevşek gözüküyor ki ikisinden birinin, ya kasketin ya da kendisinin uçup gideceğini düşünüyorsunuz. YAĞMURLU BİR SABAH Yağmur damlalarıyla ıslanmış siyah naylon pançosuyla tekerlekli iskemlesinde genç bir kadın sabahın içinden geçiyor. Piyanistlerin tuşlara vurmak için bazen öne doğru eğildiklerini, sonra ellerini kaldırıp geri çekildiklerini, sonra akor zayıflamaya başlarken tekrar öne eğilip tuşlara vurduklarını görmüşsünüzdür. Bu kadın da aynı şekilde tekerleklere vuruyor, sonra uzun beyaz parmaklarını kaldırıyor, onların süzülmesine izin veriyor, sonra iskemle sessizliğe doğru kayarken tekrar eğilip tekerleklere vuruyor. Rüzgâr yağmur sayfalarını çevirirken işine yoğunlaşmış ıslak güzel yüzüyle uzmanı olduğu bu zor müziğin akorunu bu denli ustaca çalıyor. yorsunuz ama sabah geldiğinde kelimeler unutuluyor. Gözlerinizden kanatlarının tozunu silkeleyerek dingin bir havaya ve güneşli bir odaya uyanıyorsunuz. YAS TUTANLAR Cenaze töreninden sonra yas tutanlar, mezarlığın hışırdayan akçaağaçlarının altında toplanırlar ve yaprak kümeleri gibi sessizce konuşurlar. Gölgede, beyaz gömleklerin kol ağızları ve yakaları ışıldar, tıpkı derin yeşil sularda parıltılar gibi. Bu öğleden sonra veda etmek için gelmişler ama şimdi merhaba deyip duruyorlar, birbirlerinin yüzüne dikkatlice bakarak, birbirlerinin elini sıkıca tutarak. YILLAR SONRA Bugün uzaktan, seni geçip giderken gördüm ve bir buzulun parıltılı yüzeyi sessizce denize kayıp gitti. Cumberlands’de antik bir meşe ağacı bir avuç dolusu yaprağıyla yere kapaklandı ve tavuklarına mısır atmakta olan yaşlı bir kadın bir saniye yukarıya doğru baktı. Gökadanın öbür yanında güneşimizin otuz beş katı büyüklüğünde bir yıldız patladı ve yüreğimin üstü açık kubbesinde, anlatacak hiç kimsesi olmadan duran gökbilimcinin retinasında küçük ve yeşil bir nokta bırakarak kayboldu. VAR KALMAK Bazı günler ölüm korkusu ışık gibi her yerdedir. Her şeyi aydınlatır. O olmasaydı pencerenin beyaz eşiğinde duran kan damlası kadar parlak bu uğurböceğini fark etmeyebilirdim. Bir nokta büyüklüğündeki kafasıyla, iğne uçlarına benzer gözleriyle, kanatlarının zarif dantelini örten kanat kapaklarıyla dizleri kilitlenmiş bir şekilde kısa bir süre için dinlenmeye gelmiş. Yaşayan her şeye dikkat kesilen ölüm korkusu ona yaklaştıkça 2 Eğer yaşasaydın bugün doksan yedi yaşında olacaktın ve hepimiz, sen ve çocukların, tarihi, korku dolu bir hipokondriyak ve onun endişeli oğlu ve kızı, klinikten kliniğe koşarken, tedavilerin karmaşık, soluk haritasını okumaya ve yolumuzu bulmaya çalışırken sefil olacaktık. Ama sen yirmi yıl önce, haysiyetini yitirmeden gittin ve ben, her gün seni özlerkenkravatının altındaki kalp atışını, ensemde hissettiğim elini, havadaki Old Spice kokusunu, öykülerle keyiflenen sesinihepimiz hesabına mutluyum. Her yıl aynı gün, annenin doğum sırasında nasıl pencereden dışarı baktığını ve yeni açmakta olan leylakları gördüğünü anlatmayı çok severdin. Evet baba, bugün Iowa’nın her yerinde leylaklar bahçelerde çiçek açarken hâlâ sana hoş geldin diyorlar. AKVARYUM BALIĞI YAŞAMININ ZİRVESİNE YÜZÜYOR Akvaryum balığı yaşamının zirvesine yüzüyor ve ters dönüyor, birinin hobisinin bir kırıntısı olarak. Erkekler de aynı şekilde büyük şirketlerin kaprisleriyle ölüyorlar, kravatları onları dilleri tutulmuş olarak makinelerin içine çekerken, eşleri onları duşun altında yere yığılmış olarak bulurken, kalpleri buhar kazanının kapağı gibi ardına kadar açılırken. Gece bu erkekler, tekrar tekrar düşlerinin zirvesine yüzüyorlar ve sabah olunca yazı masalarının başına sürükleniyorlar. Eğer onlara soracak olursanız hepsi uykularında ölmüş olmayı yeğlerlerdi. (Flying at Night 19651985) AĞUSTOS 2012 ? SAYFA 15 LOBOCRASPİS GRİSEİFUSA Bu, gözyaşlarıyla beslenen, bir bulutun yansıması kadar hafif dokunuşlu ağzıyla uyuyanın göz kenarındaki parıldayan havuzdan bir geyik gibi su içen, küçük bir pervane. Rüyanızda, ay ışığıyla parlayan şekil yatağınızın yanında beliriyor ve yüzünüze dokunuyor. Üzüntünüzün fakir ekmeğine ortak olup olamayacağını soruyor. Ona masaya çağırıyorsunuz. İkiniz gece geç vakitlere kadar konuşu CUMHURİYET KİTAP SAYI 1172
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle