25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Naim lirali övküleri M. GÜNER DEMİRAY nutmadım. 1958 yılının Hazi ran'ında ööretmen okıılunu bitirmiş, aynı yılın sıcak ağustosunda 19 yaş, gençüğinin yaşama sevinciyle dolu duygulanyla ilk görev yerim Gcrcüş'e gidiyordum. Otobüsümüz Diyarbakır'dan Mardin'e doğnı açılmıştı. O zamanlar Gercüş Mardin'e bağlı bir ilçeydi. Otobüsle Midyat'a vanp oradan katırla Gercüş'e geçecektim. Gökten sıcak yağıyor, beynim kaynıyordu adeta. Elimde Varlık Yayınları arasında çıkan, Mustafa Baydar'ın 1956 tarihinde basılmış" Yeni Türk Hikâyecileri Antolojisi" kitabı vardı. Varlık dergisine de aboneydim aynca. Varlık dergisini 19544955 yıllannda yazın öğretmenimiz Nczahat Ağar'ın önderliğinde incelemiş, beğenmiştik. Sınıfta, özellikle Kompozisyon dersinde bu dergiden uygun yazı ve siirleri okur, bunlar üzerinde tartışır ve duşüncelerimizi açıklardık. Yine okulıunuzda sonradan müdur olarak gelen ve yüreği Atatürk sevgısiyle çarpan Âdil Turan vardı. Şair bir yöneticiydi. Şiirleri Kaynak ve Varlık dergilerinde çıkıyordu. Başlangıç adlı şiir kitabıru bana imzalayıp vermişti. Sonradan DP iktidar U olumlu ve yapıcı çalışmalarının bedeli olarak sevgili müdürümü sürgün etmişti. Diyeceğim, Yas,ar Nabi Varlıgı benim içın ikinci bir okul oldu. Daha sonra meslck yaşamımda Yasar Nabi VarlıgYnın köylerimize, kasabalarımıza Atatürk, yazın ve düşün ışığı getirdiğini görecek, egitimcilerfe bütünleştiiine tanık olacaktım. Yanılmıyorsam bu ilk göreve başladığım yıllarda Varlık'ta Yahya Benekay'ın "Güneydoğu Yollannda adı altında, diri, doyurucu gezi, gözlem ve röportaj yazıları çıkıyordu. Bu bölgemizin havasını soluduğumdan bu yazılan daha bir ilgi duyarak okuyor, kendi izlenimlerimle karşılaştınyor ve birtakım sonuçlara varıyordum. Böylcce Varlık'a ilgim on beş, on altı yaşlarında başlamıştı. Neyse, otobüste Yeni Turk Hikâyeleri Antolojisi yapıtına ara da bir eğiliyor, bir öykücümüzün öyküsünü okuyorum. Bir ara Naim Tirali'nin" Vapur" öyküsünü okumaya durdum. Bozkırın ısı rgan sıcağında deniz ve vapur ilginçti. Beğendifiim öykülerden biri oldu bu öykü. Karaaeniz'dehrtınayatutıılmuşvapurdaki yolculann umut ve umutsuzluk arasındaki ikilemlerinin körüklediği davranışlannı ve karanın görünmesiyle yaşa alanlar katarken, Tirali'nin yazdıklan bir ses olup, görüp yaşadığı ortamlara yaydıyor; doğduğu toprağı, ülkesinin sınırlantıı aşıyor ta Paris'e, Berlin'e uzanıyordu. Giresun'daki etkinlik ORSEV, GÎFSAD (Giresun Folklor Sanat ve Kültür Dcrneği) vc KIYTnın el ele tutuşuşuyla anlam kazanacaktı. O günlerde bıı sahnc etkinliğinin scnaryosunu yazarken, An kara'da Mamak'ta bir gecekondu mahallesindc öğretmenlik yapıyordum. Dizman'la kurduğumuz yazınsal köprü, tüm hazırlıklan en ince ayrıntısına değin k o tarmaınızı sağladı. Sonrasındaki coşku daha da anlamlıydt: îbrahim Dizman ilc Ülkü Kiltan'ın gecedeki sesleri, Tirali'nin göğsüne çarparak perde pcrdc salondakilerin yüregine kazılacaktı. 'Perde' denildiğınde, Tirali'nin doğduğu Giresun'un genis, bir salonundaydık. Onu scvenler, onun varhğına sevinenler, öykülerıni okumaktan, onunla arkadaşlık yapmaktan onur dııyanlar, bir hemşerisi olmanın lezzetini yaşayanlar salonda yerlerini almıştı. Erden Menteşeoglu'ndan Bahtiyar Dayımoğlu'na, Ömer Cinel'den Ahmct Kaya Tirali'ye, Gündoğdu Sanımer'den Trabzon'dan gelip geceye katılan sanatsever dostlarımıza bir sevgi esintisiyaydıyordu dalga dalga. Trabzon'dan gelıp, beni Ankara'ya götürecek bir otobüsü beldemenin gerilimi içinde, Tirali'yi sahneye davet ediyorum. Orada, sahneyi bir güzel insanla paylaşmanın coşkusunu yaşıyorum. Sorduğum sorulara verilen yanmara, zaman içinde onu yakından tanıyanlann sevgileri karışıyor. Sahneye teker teker gelinip, Tiraü anlatılıyor. Çocukluk, ilk gençlik, öğrencilik, bir yazar, bir hukuk adamı, bir gazeteci, bir parlamenter, bir gönül adamı ilmek ilmek seriliyor ufkumuza; ardından gösterilen dialarla bir uzun zaman, kısacık bir 'an'a sıkıştırılıyor. Giresun'dan Piraziz'e, Trabzon'dan Ordu'ya, bir yaz günü yaptığımız Kapadokya gezisinden, lstanbul'da Sait Faik'in yaşadığı ortamlara, oradan TÜYAP saloruarına uzanan ortamlarda yan yana olduğum Tirali'de gördüğüm bir özellik, onun bir büyük sabrın taşındığı kimliğinde sonsuz inceliklenn var oluşudur. Her kesimden sanat adamı, onun çekim alanında yenidenyaratılmanın, sanatla iç içe olmanın büyük heyecanını yaşar. Yalın, süssüz, abartıya kaçmayan, kendini beğenmeye zerre kadar prim vermeyen bir cdebiyat adamının, köklerinin Karadeniz'de olmasının mutluluğu kendinden ötelere, kim bilir kimlere nasd sevinçler taşımıştır. Bu özellikler onun öykülerine de bir güzel yansımış; yazdıklannı yaşamış olmak, yaşadıklannı yazmaya kendini hazırlamıştır. Tirali, resimde şiirde bir bereketin yüze vurduğu, öyküde, romanda kısırlık rüzgârlannın estiği Karadeniz'den, dünyaya uzanan bir esintidir. Bu esinti sanatının 56. yılında 'aşka kitakse' diye yankılanmayı sürdürüyor. • SAYFA 6 1tapur"oyküsü mm güvcnli aydınlığına kavuşmalarını anlatıyordu öykü. Bu güzel öyküden kendimegörebirdersdcçıkarmıştun: "Gerçekte her inişin bir yoıcuşu vardır. Yeter ki canlı olsun insan, sağlıklı olsun, güçlüklere dayanabilsin." Anımsıyorum, o günlerde Naim Tirali'nin çıkardıgı yazın sanat dergisi "Yenilik"i de bazcn alır, sayfaları nı merakla karıştınr, beğendifii şiir ve yazJan okurdum. Hatta Yenilik dergisi kitap yayıruna da başlamış, ilk olarak da Salân Birsel'in "Şiir îlkeleri"nin ikinci baskısını yayımlamıştı. Sağ olsun, Salâh Birsel bu yapıtını bana Türk Dil Kurumu'nda 8.10.1960 tarihinde imzalayarak vermişti ve ben de mutlu olmuştum. 27 Mayıs Devrimi'nden iki yıl sonra Ankara'da MEB'e bağlı FilmlladyoTelevizyonla Eğitim Merkezi'nde senarist öfirctmen olarak görevlendirilmiştim. Bu kadroda altı yedi eğitimci arkadaş daha vardı. rladyo tiyatrosu ilkeleri içinde köye yönelik metinler hazırlardık. Denetünden geçen yetkin metinler Ankara Radyosu'nda yayına girerdi. Bu dönemimde de Naim Tirali'nin o sıraIar Ankara'da çıkardığı Vatan gazetesiyle tanışmıştım. Bu gazeteye on beş yirmi günde bir köy izlenimlerimi ve köy soruruannı dile getiren kısa yazılar yazardım. Gazetenin köşe yazarlan da Cİktay Akbal ve Mehmed Kemal'di sanırım. Bazen Ceyhun Atuf Kansu da yazardı burada. Naim Tirali bana hep Oktay Akbal ve Salâh Birsel'le birlikte dost yazın üçlüsü bir birliği çağnştınr. Bu üçlüyü Türk ya1 O mavi gözlü bir deviı Minnaak bir kadın sevdı Mını mınnacıktı kadın rahata aaktı ka dın yoruldu dcvin büyük yolunda Ve elveda dcyıp mavi eözlü dcve gırdi zengın bir cücenin kolunda bahçestnde ebruh hanımelı açan eve Ben, beni deprem vurmuş gibi titriyordum ki, öğretmenimiz o gün, Mavi Gözlü Dev'in ardından, birbaşka addan daha söz etti Ülkemizde Naim Tirali adında, genç bir öykü yazarı var. O da kitabınızda yok. Herhangi bir yerde öykülerine rastlarsanız, onu da okuyun. Nâzım Hikmet depreminde, o hafta sonu Babıâli'ye koştum. Kitapçılara Naim Tirali'nin öykü kitaplannı sordum. Topu topu bir kitabı varmış. Yeni çıkmış: Park. Ederi bir lira. Biriktirdiğim öğrenci harçlığımdan parasını ödedim, satın aldım. O gün ve o gece sabaha kadar, tek bir öykü, tek bir satır, tek bir harf atlamadan okudum. Nasd mı buldum Naim Tirali'nin öykülerini? Elma tadında öykülerdi bunlar. İşte ben Naim 1 irali'yi ilk kez böyle tanıdım, kendisini tanımadan. Çok geçmeyecek, kendisini de tanıyacaktım. • "7 Haziratı 1997'de Kadıköy Kültür Merkezi'nde yapılan toplantıdakı konuşmastnın gtrtş kısmt." CUMHURİYET KİTAP SAYI 491 HraTyi Mvenlor Tanımadan tanımak ALP KURAN T anımadan tanımak olanaklı mıdır?Ben Naim Tirali'yi tanımadan tanıdım. Şöyle: Yıl 1947. Tam yarım yüzyıl öncesi. Ben liseon birinci sınıf öğrencisiyim. Edebiyat öğretmenimiz Ercüment Ekrem Talu Bey."Araba Sevdası" romanının yazan Recaizade Ekrem Bey'in oğlu. Öğretmenimiz, babasının ve çevresinin de katkılarıyla Osmanh edebiyatını çok iyi biliyor. Aynca mükemmel Fransızcasıyla Batı edebiyatını da yakından izleyen bir kişi. O yıllarda "Öğretimin Birliği Yasası" (Tevnidi Tedrisat Kanunu) yürürlükte ve titizlikle uygulanmakta. Yasanın amacı: Eğitimi her türlü hurafeden, safsatadan, yalandan, dolandan anndırmak. Eğitimle, köleleştirilmiş ve onursuzlaştınlmış aklı özgürleştirmek. Her alanda saf aklı egemen kılmak. Genç kuşaklann tüm olaylara, yaşamda en gerçek yol gösterici olan biümin ışığı altında, yalnızca aklın nenceresinden oakmalarını sağlamak. Bu yolla çağdaş ve uygar bir ulusal devlet ve toplum yaratmak. Bu nedenle ve bu hedefe ulaşmak üzere, o yıllarda tüm ders kitapları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından nazırlanmakta ve basılmakta. Türkiye'nin her yerinde her sınıfta aynı ders kitabı okutulmakta. Öğretmenler ders kitabını olduğu gibi anlatmakla yükümlü. Ders kitabının dışına çıkmaları, ders kitabında yer almayan konulardan ve kisilerden söz etmeleri yasak. Bu ilkokulda böyle, ortaokulda böyle, lisede böyle. Yalnızca üniversite profesörleri kendi kitaplannı yazmakta, bastırmakta ve okutmakta özgürler. 1947 yılının son edebiyat dersindeyiz. Ercüment Ekrem Talu Bey o gün, ilk kez, sınıfa biraz gecikerck geldi. Öğretmen kürsüsüne çıktı. Büyük mr Türk fahi • Çocuklar, dedi, bugüne kadar sizlere ders kitabınızda yer alan tüm konuları, tüm yazarlan vc şairleri anlattım. Bu son derste size kitabınızdan anlatılacak hiçbir konu, hiçbir vazar, hiçbir şair kalmadı. Yalnızca Dİr Süyük Türk şairi daha var. Adı: Nâzım Hikmet. O kitabınızda yok. Şimdi size ondan bazı şiirler okuyacağım.(O tarihlerde de Nâzım Hikmet'ten şiirler okumak üstelik bir okulda ve derste adından bile söz etmek tehlikeli.) Ve okumaya başladı: Çıkıyor kayık înıyor kayık devrilen bir atm strttndan inip şahlanan bir ata biniyor kayık Sonra ikinci şiire geçti:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle