25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilimkurnunun Mistik Sairi ..Bilimkurgunun sağcı, metafizikçi ve mistİK yönü ağır basan ve her şeye karşın büimselliği elden bırakmayan dev yazarıdır Arthur C. Clarke. Sadece bilimkurgunun iflah olmaz okurları için değil, bilimselliğe ilgi duyan herkesin okuması gereken bir yazardır. Ancak yine de düşük yoğunluklu bir uyuşturucu niteliğinde olduğu da belirtilmeli. Ağır edebi romanlardan yorulanlar için.. MUSTAFA YELKENLİ Arthur C. Clarke 2 001 Uzay Yolu Macerası sinemalarda gösterime girdiğinde, bir taraftan teknolojinin insanı ürperten gelişimi karşısında insanın son derece cüce kalışı, diğer taraftan bu gelişimle insanın sonsuz uzaklıklara gitmenin, tutkusal bir isteğin egemenliği altına girmesi kuşkusu tartışma konusu olmuştu. 2001 'i sinemaya kazandıran ünlü AmerikaL yönetmcn Kubrick'e göre teknoloji insandan büyük, filmde asıl kahraman insan değil makineler. Ve en güçlü karakter de uzay gemisinin içindeki astronotları denetleyen, onları manipüle eden Hal 900 adlı robot. Filmin bir başka tartışma konusu ise, ilahi bir varlığın mevcudiyetini ya da yokluğunu ve yaşarrun anlamını bir arada entelektüel düzeyde irdelemeye açmış olması. 2001 Uzay Yolu Maccrası'nın ilk bölümünde, ilk kez alet kullanan insanımsının elindeki alet biçimindeki kemiği havaya atıp insanın evrensel serüveninin başladığını haber verdiği an, Strauss'un Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı senfonisi kulakları doldurur. Monolitin göründüğü sahnelerde de dinsel duyguları ifade eden, soprano ve tenorların, basların girift olarak birbirine kaynaştığı Reguiem çalarken, karataşın gizemli navasıyla müziğin mistik duygulan birbirine karışır. Filmin metafizik düşünce yönü ve mistik duyguların ifadesi DU görüntülerle özdeşleşir. Zaten romanda da, maymun insandan uzay insana, uzay insanından yıldız çocuğa, bir cenine dönüşen evrim zinciri anlatılır. Bununla beraber metafizik düşünce yönü mistik duygularla ifadesini bulur. 2001 'den sonra çevrilen 2010 filminden sonra bugün 80 yaşında ve kötürüm olan yazarın 3001 Son Yolculuk'u yazdığını gazetelerden okuyoruz. Yayınevinden 1 milyon dolar avans alarak yazdığı son romanda, Jüpiter'in ikinci uydusunda yaşamaya başıayan yeni bir ırkı anlatıyor. Dinin yasaklandığı ama Tanrıya inancın serbest bırakıldığı bir dünya bu. Nüfus artışı yüzünden insanların yeni yerleşim yerlerinde yaşamaları için Dünyaya 35 bin kilometre uzunluğunda asansörlerle bağlı 4 uydu yapılarak ulaşıma yeni bir boyut getirilmiş. Tümüyle vejetervan ve kafaya takılı bir aygıtla her türlü bilgiye anında sahip olabilen insanların kimıikleri avuçlarına takılı bir mikroçipte yazılı. Bilimi çok yakından izleyen usta bir yazarın insanların gülümsemesine neden olan biıtakım olanaksızlıkları kitaplarında işlemesi şaşırtıcı gelse bile, bilimin gelişim hızı vc 3 binli vıllardüşünüldüğünde olanaksızlıkla olasılık çoğu BHImlıı geHşlm htn kcz yer değiştirmektedir. Ancak ArtnurC. Clarke'ın bilimkurgu anlayışını ve metafiziğe olan ilgisini irdelemeden önce bilimkurgunun en önemli yönü olan gelecekle ilgili düşüncelerine bakmak gerekiyor. 1963 yılında yazdığı Geleceğin Çehresi onun gelecekte olası bilimsel gelişmeleri kesin doğrularla vermesi yanında, bilimkurgu anlayışının da ipuçlarını vermektcdır. Her ne kadar uydularla iletişimde "telstar" tipinde uydu ara istasyonları kuruknası fikrini öne sürüp, bu projenin ayrıntılarını anlatarak gerçekIeşmesini sağlamışsa da ünü bu kadarla kalmamıştır. Bilim adamı kimliğiyle, bilimkurgu yazarı kimliğini bütünleştirip her iki alanda da ürünlcr vermiştir. 2001 Uzay Yolu Macerası (2001: A Space Odyssey) romanını 1968 yılında yazar. Ancak bu romana esin kaynağı olan öyküsü Nöbetçi'yi (The Sentinel) ise 1951 yılında yazmıştır. Ay yüzeyinde araştırrna yapan bir grup astronotun kristalimsi, ışıltılı bir piramidi bulmaJarının öyküsü bu. Dünya dışı uygarlıkların bu küçük uyduya bıraktıklan Dİr işaret olarak algılanırken, diğer taraftan da yaratılış vc Tanrı konularına da değinir. Mistik bir hava vererek yazdığı öyküıerinden bir başka ilginç olanı da Tanrının Dokuz Milvar Adı öyküsü. Bu öykü, Tibetli rahiplerin Tanrının dokuz milyar adını yazmakla ilgili bir makinenin yapılmasını istemeleriyle başlıyor. Amaç tannsal kutsal amaca erişmek ve insanın yaratılışına esas olan görevi tamamlamak. Makineyi kuran teknisyenleri bir sürpriz beklemektedir. Makineyi kurup çalıştırdıktan sonra, tapınaktan tedirgin bir halde dönerlerken şaşkına dönerler. Tannnın her yazılan adına karşılık gökyüzünde bir yıldız sönmektedir. Güneş dizgesiyle ilgili bilgilerin netleşmediği ilk yıllarua, bilimkurgu yazarları öngörülcri o kadar uzağa gidcmcdiğinden öykülerin çoğu gezegenlerle sınırh kalmıştı. Arthur C. Clarke'ta da aynı şey görülmektedir. 1952 yılında çocuklara yönelik yazdığı Uzayda Serüven (Island ın the Sky) adlı romanında 2050 yıllarında dünyadan bin kilometre uzaklıkta ku rulan bir uzay ıstasyonunda yaşanan serüvenleri ve böylesi bir ortamda yaşamın nasıl olabileceğini bir çocuğun gözüyle anlatmaya çalışır. Bir taraftan da roman havası içinde bilimsel açıklamalan popüler hale getirerek basitleştirir. Mars gczegenini işlerken de son derece ilginç bir kurmaca ile cıkar okurların karşısına. Mars'taki sınırfı yaşam olanağını geliştirmeye çalışan bir avuç kolonistin serüvenini anfatır Şafak Projesi Phobos (The Sands of Mars) adlı romanında. Arthur C. Clark'ın yazar olarak bir başka özelliği, işlediği bir konuyu okura mantıksal bir açıklama ile aydınlatarak olası kuşkuları gidermesidir. Bu nedenle bilimkurgu romanındaki kurgulamada, büimselliği gözardı etmemekte titizlik gösterir. Orneğin, Mars humması hastalığıyla ügüi geliştirilen ilaçları ivedi olarak Mars'a giden uzay gemisine ulastırmak için, küçük bir kargo gemisiyle gönderüirken geminin elektronik görevüsi Bradley, izlenimlerini gazetesine göndermekle yükümlü gazeteci Gibson'a yaptığı bilimsel açıklamalar, aynı zamanda roman okurunu da bu konuda aydınlatmakta, büimsel açıklamalarla kuşkuları gidermektedir. Mars'la ügüi bilgüer net olmadığından o dönemde bılimkurgu yazarları genellikle Mars'ta yaşam olduğu kanısındaydüar. Arthur C. Clarke da Mars'ı yeşilliklcrle kaplı, gökyüzünü koyu ve parîak mavi olarak gösterir. Doğal ki böylesi bir betimlemede yaşam da olacaktır. Ince ve hareketsiz Mars atmosferinde bitküerin olabüeceğini ama, hayvanların daha çok yakıt tüketeceklerinden çok fazla olmayacağını sanır. Yine de Mars yaratıklarını betimlemeden edemez. Kangurulara benzeyen, saçsız, cütleri ısıya göre renkleri değişen, balmumu gibi parlak cilalı bir derileri olan bu hayvanların başka canlı yaratık görmediklerinden tehlike karşısında tepkileri olmaz. Vücutlannın üstünde çıkan iki kol ve küçük elleri olan bu yaratıkların boyunlan ve burun delikleri yoktur. Gözbebekleri olmayan, donuk gözleri, sadece üç parçalı, gagaya benzeye, üçgen biçiminde ağızlan ve her iki yana sarkan saydam iki kulaklan var. Ursula Le Guin, Balıkçıl Gözü adlı romanında Biltüne adlı bir yaratığı betimlerken mekanın dünya dışı olduğunu anlatmak için kullanmıştı. Arthur C. Clarke ise okuru tek bir betimlemeyle motive etmekten kaçınır. Mekanı her yönüyle bizden olmadığını çok farklı tasvirlerle belleğimizde renklendirir. Bir başka hayvan betimlemesini Kara Güneş adlıromanında da görüyoruz. Bir hayvandan değil de bir böcekten söz etmek daha doğru olacak. Krifte denilen bu canlının beyni olmamasına rağmen çağrıldığında gelebilen, basit emirlerini yerine getiren bir böcek. Gökkuşağının tüm renklerini üzerinde taşıyan bu böcek dinlenirken kanatlarını katlayıp vücuduna yapıştırıyor, vücudu üzerinde elmaslar, zümrütler kakılmış bir asa gibi parıldayıp sönüyordu. Son derece güzel ve renkli bir böcektir bu. Yasamak için gerckü koşulların son derece kısıtlı olduğuMars yüzeyinde öncelikle havanın yeterli miktarda üretilmesi ve bunun muhafaza edümesi gerekir. Bunun yanısıra Mars yüzeyinin gerekli olduğu kadarını kubbelerle kapatarak, içerde uünyanın atmosferik oluşumunu kurgular. Port Lowell altı plastik kubbe altında kurulu bir kenttir. Bu kubbelerin altında hava basıncı dünyadakiyle aynıdır. Gereksinim duyulan yedinci kubbenin büyüklüğü diğerlerinin iki katı kadar olacalc, üç metre dolayında kalınlığı olan cam kubbeden bakıldığında Mars'ın yeşil bitld örtüsü görülebilecektir. Eğer bu kubbelerden hava kaçışı olursa, otornatik olarak kapanan basit metal tüpler biriminde korunmalar hemen harekete geçecek, anında orayı kapatacak, havanın dışarıya kaçmasını engelleyecektir. Kubbenin iç kısmı çok dayanaklı bir plastikten yapılmış, saydam ve esnek bir maddeden oluşmyştur. Mars'a yerleşenlerin bir başka amacı da Mars'ın uyduSu Phobos'u bir güneş haline getirip Mars'ı doğal bir dünyaya :virmek ve DU projeyi dünyadaki yetkierden gizleyerek gerçekleştirmek. Serüven, aşlc, dostluk gibi insani her tür temanın bir arada bulunduğu bu romanın ana tema yönünden bir benzerini V. Krapivin'in Dördüncü Güneş adlı öyküsünde buluyoruz. Son derece incancıl ve kapitalist güdülerden yoksun, sosyalist bir kültürden geldiği belli bir anlayışla vazılan bu öyküde atom silahlannın yasaklandığı dünyada atom enerjisi sadece barışçılamaçlarla kullanılmaktadır. Bu nedenle buzlarla kaplı bir gezegene hayat vermek için Vorontsov sistemine dört yapma güneşin yerleştiriJmesinin öyküsünü, bir başka gezegene yaşam vermek, orada, uzayın bir başka köşesinde insani amaçlarla yaşam taşıyan insanların, sosyalistlerin öyküsünü anlatır. Geleceğin Çehresi'nde, yakın bir gelecekte olası geüşmeleri betimleyen yazarın cüretkar tahminlerinden biri de ulaşım konusunda görülür. Yürüyen merdivenlerin dünyanın her yerinde, aJışveriş merkezlerincle, metrolarda günlük yaşamın bir parçası haline gelince yürüyen yolların da gerçekleşeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Kuşkusuz her şeyin para olduğu kapitalist bir düzende otomobille ilgili ticari kaygıları ve yakıt sektörünün buna izin verip vermeyeceğinin kuşkusunu da taşır. Ancak Clarke sağ kulvarda ürün veren bir yazar olması nedeniyle konunun bu yönünü hiç tartışmaya açmaz. Işin sadece bilimsel yönünü elc alır. Ve bu projenin bilimsel altyapısını öne çıkanr. Kaldırımlann ağır ağır, farklı düzeylerde hareket edeceğini, kavşaklarda da döner merdivenli geçitlerin olabileceğini söyler. Otomobillerin kısa mesafeli ulaşım dışında yine dc iş görebileceklerini söylerken, Robert Heinlein'in Yolları Yürütmek Gerek adlı escrinden esinlendiğini de itiraf cder. I leinlein bu eserinde çok şeritli geniş bir yolu betimler. Şertilerin hızı ortalarda gi • KİTAP SAYI 392 Dördüncü güneş S SAYFA 6 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle