Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı. de şiirine de&enni veriyor, belli Bu gümüsü böyle yıllardır nasıl korur dun ki, baka bakmaz daha gözümüzü alıyor iiırtn, gümüşe nasıl su verdin ki böyle bır sıır çtktt ortaya? Str vermek gibi değıl ama yol göstermek gıbi olsun, bir seyler söylesene... Ses benim için çok önemli. Anlam da çok önemli. Ikisi de o kadar önemli ki, bazen mana diyorum "anlam"a. Anlamın üstüne gittiğim zamanlarda değil; üstüne üstüne gittiğim zamanlarda, anlamlı ile anlamsız arasında müthiş bir alışveriş görmüşümdür; o ahşveriş vurmuştur beni! Anlamsız olan kurcalandığında varılan anlam katmanlan insanı ürpertir. Anlamı kurcalamaya kalluştığımızda, onun iyiden iyiye köküne indiğimizde ise, görünen yalnızca anlamsızlıktır; anlamın yalın halidir. Söz nedir peki? Anlamlı ile anlamsız arasında alışverişin tarafları gibi görünen "anlamlTnın ve "anlamsız"ın mecraıdır söz; rahmidir ve kutsaldır. Bu nedenle de çoğu kez anlama uzak düşer. (Belki de mana bu uzaklıktadır.) Anlamlıyı da, anlamsızı da içeren zaman ise, anlamlının da, anlamsızın da üstündedir; onları hem içerir, hem dışlar. tyi ki onlar vardı, anlamın uzak kıyısında: «#• Sina Akvol f Yalnızca 'haylazlığı' anlamıyorum senın stırınden, hınztrlık' payı da hiç az 1 değıl încitmeyen denge Gülümseten eleştıri. Mavi ile lacivert arası bir yolculuk. Ne zaman nasıl ve nereden bakıyorsun. Dü'nyaya, hayata, insanlara ve sana aıt oldugunu kuvvetle bissettığım imgeleri, dızeleri nereden alıyorsun? Yanı, sıtrle nasıl bulusuyorsun, aramzda ne tür bir konuşma geçiyor. . Sen simdi hem bu soruyu onaran, hem de budık cevaplan eçersiz kılan bir seyler söylersin mutla<• .. *' Önceükle, ne kadar zarif bir soru! Teşekkür ederim. Ne zaman mı bakıyorum? Artık bir bakma biçimi oldu; bakmadığım zamanlarda da bakıyorum, bundan eminim. Nasıl baktığıma gelince: Sevinmişsem, sevincimle yetinmiyor, hüznü anyorum; o mutlaka vardır çünkü! Kendimden bakıyorum; kendi içimdeki kendimden! Toplum içindeki kendim (verili kendim), t>eni de kandırabilir, seslenmeye kalkışabileceği "toplum"u da!.. Bu nedenle kendi içimdeki kendimden bakmak daha sahici geliyor bana. Insanların (insanın demeliyim) tragedyası aynı! Insanı anlatan ana temalar belli. Değişegelen yaşam, bu temaların birbirleriyle olan ilişkilerinde değişiklikler yaratıyor. Ölüm, aşk, kazan mak, yitirmek, mutluluk, acı, vb. temalar yine var; örümceğin kollarıyla (bu temalarla) ördüğü aö ise günümüzun ilişkilerinin yol açtığı o lcarmaşık yapıyı sivriltiyor. Bu yapıda kanayan insana bakıyor ve onu yazmaya çalışıyorum. Son kanayan: Küçük îbranim! Onu yazmalıyız! Sen "hınzırlık" deyince, iğneçuvaldız geldi aklıma. Sevincin ve hüznün birlikteliği gibi, tıpkı övgüyle yergi birliktedir bende. Övgüyle yergiyi birlikte kullanan kişinin "hınzırlasmaması" mümkün değil! Bilmem ki... belki de yapı! Ben çiçeğe, "Ne güzel kokuyorsun, kokmuş Çİçek!" diyecek eibiysem eğer, "Bre imansız!" diye başıarım övgüme. Haydi parlatalım: Ben en güzel (?) ağzı öpmüşsem, öp(e)mediğimi yazarım. Beni dünya öpmüşse, öpülmediğimi yazanm. Eklemek gerekir: "Şöbiyet" sözcüğünü siirimde kullanmış olmaktan dolayı pek hoşnutumdur. Bu sözcüğü şiirimae, eve (evlere de) şöbiyet götüremediğim günlerde kullanmışımdır. "lyiâir/Yalın Söz'"ün şairi Şiirle aramızda sürekli bir buluşma hali olduğuna inanıyorum. Birbirlerini uzun süredir göremeyen dostlar bir araya geldiklerinde sevinçle gülümserler ya, ben de öyle yapıyorum. Verili hayattan kurtulduğumda, masanın başına geçtiğimde, öncelikle gülümsüyorum. Sonrasmda, elbette günler.. aylar gerektiren bir süreç başlıyor. Ama ben Doğuşarak da yazsam, arada bir, kendimi, önünde oturduğum camın karanlığında gördüğümde, gülümsediğimi de görüyorum. Evet, ben gülümseyerek.. şiir iyi gittiğinde ise düpedüz gülerek yazıyorum. Şiirle aramızdaki konuşma bu iştc! Verili nayatta kötümser ve "domuz", şiirli hayatta ise iyimser bir "melek"im ben. "Avluda kitabında "Yetinmek sevindirir" dıyorsun, bunu ayrtca seviyorum ya, o bölümde iki şiir vâr, btrı "Ey Anlam" sım, diyorsun ki: "Ey seni vurmak için " îkincisinde ise, "Uzakta Kan Rengi", söyle baslıyor "Bır ses. Kırılan yerınde ailin./ Dıyor ki git, anlam uzaktadır./ kendinden tbarettır. Ben hep böyle arındımJ Yaprağa yalnızca yaprak dedım./ Sanysa, sarı yaprak dedim. îyidir/ yalın söz." îyidir evet anlam da yalın söz gibi 'Anlam'la ilgili sormaya hazırlantyordum ya, son dızeleri yazarken cevabımı da afmıs olduğumu farkettim Pek mi 'anlamsız' olur sorsam hâlâ; Anlam niye SINAAKYOL 25 Evlül 1950 tarihinde Ankara'da doğdu. Gazetecilik ve Halkla llişkiler Yüksek Okulu'nu 1972 yılında bitirdi. TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu'nda program yapımcısı olarak çalıştı. 12 Eylül'ün çalkantılı ortamında isine son verilince Istanbul'a yerleşti; reklam şirketlerinde yazar olarak çalıştı. ilk şiirlerini 196973 yılları arasında Güney, Forum, Dost, Vansıma dergilerinde yayımladı. 7379 arasında şiir yazmadı. 80'de yazdığı şiirleri Su Tadında adlı kitabında topladı. Diğer kitapları: Lokman'la Geçen Şen Günlerim (Yoksul yurda, çulsuz güne, derin suya, narin kıra, bilgin ota, kuşbaz göğe dair; üzgün, bezgin, mahzun ve mutlu şiirler demeti) 1982 Tan Yayınlan Haytalarla Hatmiler, 1991, Şiir Att Yayıncıltk Ayda Tümör tzleri, 1994, Harf Yayınlan ( 1995 Halil Kocagöz Şiir Ödülü) Avfuda, 2996, Yapı Kredi Yayınlan (1997 Altın Portakal Şiir Ödülü, ikincilik) Meğer Söz Gümüş, 1996, Varlık Yayınlan ( 1996, Yunus Nadi Şiir Ödülü)* (1997 Çemal Süreya Şiir ö d ü lü)**, (1997 Altın Portakal Şiir Ödülü, ikincilik) * Aydtn Afacan ile ** Mehmet Mümtaz Tuzcu ile dediysem, herhalde bunlan demek istemisimdir. "Yol göstermek'e gelince: Hırkamı giymeyi yeğlerim. Alaığım yol, el aldığım şairler sayesindedir. Katettiğim yol, beni katleden şairler sayesindedir. Gümüş budur! Senin ilk kitabını, "Su Tadtnda" (1980), okuduğumda da sen benden gençtin. Son kıtaplannı 1996'da okudum, hâlâ o gençlik, ya da sözcüklerinde genç kalan bir seyler var, bunlar "haylaz şiir sözcüğü"yle açıklanabilir, peki. Fakat ortayaslt şiirlerinde bile diri olan bir hüzün var ki, işte bunu yalnızca genç olmakla açıklayamıyorum. Şiirlerindekı bu 'taze'lıği sen neye borçlusun ve biz neye borçluyuz? Doğrusu, sözünü ettiğin "gençlik"i fark etmemiştim; ilk kez düşünüyorum üzerinde. "Haylaz şiir sözcüğü ile açıklanabilir" gençliğe gelelim: Bahçesi büyük bir evde doğdum ben. Tavuğu, horozu, tavşanı, hindisi, hatta tavus kuşu olan bir bahçeydi... Elma, armut, kayısı, zerdali, erik, kiraz, vişne, dut, şeftali ağaçlannın tepelerinde büyüdüm. Bahe, hayvanlar ve ağaçlar; şürimde sürekvar olan, sürekli zıplayan sevincin temel nedenleri olsa gerek. Bu sevinçtir herhalde, sözcüklere yansıyan ve onları "genc" kılan. "Ortayaşlı şiirler"imdeki "taze'liğe, onlardaki "diri hüzün"e gelince: Sevinci ve hüznü bir madalyonun iki yüzü gibi görürüm. Aynı şiirde, hatta aynı sözcükte hem sevincin hem de hüznün bulunması o şiiri ben yazmışsam doğaldır, gibi gelir bana. Sevincin ve hüznün birliğinden söz etmiştim. Sözcüklere yansıyan, onları genç ve diri kdan, eğer sevinç ise, hüznün diriliği de böylece kendüiğinden açıklanmış oluyor. Belki dahası da var: 68'den el aldım ben. Muhalif kimliğim bir gizilgüç olarak hep sürdü. îlla muhalif olmak adı na muhalefet yapmaktan değil, doğru dürüst bir muhalefet bilincine sahip olmaktan söz ediyorum; o bilinçyitirumedikçe gençlik sürüyor olmalı. Bir de, sözün kökünü ararım ben. Bulduğumu sandığım yerden baslarım söze. Sozün kökünde "tazelik" olsa gerek! Bilmem ki... sen bu soruyu sorana kadar, "şiirimdeki gençlik' üzerinde düşünmemiştim; varsa öyle bir gençlik, dayandığı zemin anlattıklanm olmalı. Süfli söz. Derin zaman. S SNAAKNOL su tadında Su Tadında IStna Akyol /Genç Graftk Yayınlan/ 80 s. Lokman'la Geçen Şen Günlerim /Sina Akyol / Tan Yayınlan /79 s. Haytalarla, Hatmiler /Sına Akyol /Şıtr Att Yaymaltk /84 s Ayda Tümör tzleri /Sina Akyol /Harf Yayınlan/47 s. Avluda /Sına Akyol /Yapı Kredt Yay:nlan/76s Meğer Söz Gümüş ISma Akyol /Varlık Yayınlan/63 s SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 368