04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

/ N N M ROCK LANETİ/la n Banks Ç*vt Eşekansı Fabrikası adlı çarpıcı ilk romanıyla Türk okuruna tanıttığımız İskoç yazar Banks'den, bambaşka, son derece yalın ve hüzünlü bir roman sunuyoruz bu kez. Ele aldığı konuyla ironik bir tezat oluşturan, burukluk ve tevazu ile yazılmış bir roman Rock Laneti. Bir rock yıldızının hikâyesi anlatılıyor. Ama rock yıldızı deyince gözümüzde canlanan uçuk kaçık, kaprisli, sorumsuz, kendini kimi zaman megalomanlık derecesinde beğenen ve müzikten başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen rockçı imgesiyle hiç alakası yok kahramanımız Daniel Weir'ın. Alçakgönüllü, tabiatı gereği solcu, inzivaya çekilmiş, sıradan insanlarla hoş bir ilişki sürdüren "sıradışı" bir yıldız. Weir son derece tipsiz, uzun boylu ve sakar bir alt sınıf çocuğu olarak inatla, Allah vergisi müzik yeteneği bir işe yarasın diye uğraşıyor. Sonunda işlerini çok iyi yapan güzel ve zengin çocuklarla bir grup kurarak, Led Zep, Deep Purple gibi bir megarock grubunun beyni haline geliyor ve ne yapacağını bilemeyecek kadar çok para kazanıyor. Kadınlarla ilişkilerinde ve müzik dışı her şeyde bayağı acemi, şaşkın ve becerikslz olan yıldızımız birbiri ardı sıra gelen ve kendisini suçlu gördüğü talihsizlikler sonucu grubun dağılmasıyla uzun yıllar süren bir iç hesaplaşma sürecine giriyor. Bir intihar kararının gerekçesi olarak son derece hoş bir üslupla anlattığı hayat hikâyesinin sonunda aldığı karar ise yine "sıradışı"... "Vitrinde yaşama"nın başdöndürücü cazibesiyle tevazu, yalınlık, sevgi, dostluk ve "hayat becerıksizliği" gibi değerlerin çatıştığı bir dünya, biraz da taraflı bir dille anlatılıyor bu romanda. Rock'ın temsil ettiği her şeyden ürken ahlâkçı tutuculuğa da, rock'ın eğlence endüstrisinin ehlileştirilmiş bir alt kolu haline gelmesinde önemli rolü olan "çılgınlık" ideolojisine de ironik bir mesafeden bakıyor Banks. Sadece rock dünyasını daha içeriden tanımak isteyen genç okurların değil, bütün ciddi edebiyat okurlarının ilgisini çekeceğinı umduğumuz bir roman Rock Laneti. Ç*vir*nı Tvrg«y Kurtıltay insan neden kendisinden kaynaklanan sorunları aşıp geleceğe güvenle bakamaz? Neden bunca bilgiye, bilimsel gelışmeye ve tarihsel deneyime karşın sürekli hatalar yapıp durur? Üstelik sonradan "bu nasıl yapılabilir" diyeceğı türden hatalar. Aklın yolu birse, sürekli iyiden, doğrudan söz eden insan neden hep kötülüklerin kaynağı olur? Daha önce yayımladığımız "Mutsuzluk Kılavuzu"nda mutsuz olmaya azmetmişlere rehberlik eden Watzlawick burada da aynayı biz insanlara tutuyor. Bilimsel çalışmalarıyla uluslararası ün kazanmış bir psikolog olan Watzlawick, birikimini genel ve ortak gündemlere de taşıyabilen ender bilimcilerden. Bu kişiliğinin bir örneğini oluşturan bu kitabında, büyük dil ve mizah ustalığıyla işlediğh nice dokundurmalarla, kimsenin yabancısı olmadığı en insani davranışlarımızı sorunlarımızın baş kahramanı yapıyor. Kendinden başka güveneceği dalı olmayan insanın yine en çok kendine karşı dikkatli olması gerektiğini gösteriyor. Tehlike çevremizde "iyilik" suretinde kol geziyor. İyinin ve doğrunun temsilcileri kendi iyilerine mutlak anlamda inanarak çözümlerini diğer insanlara dayatıyorlar; onların kendi iyilerine tabi olmalarını istiyorlar. Kendi çözümlerini uygulamaya karar verdikten sonra da zaaflara, uzlaşmalara, belirsizliklere tahammül edemiyorlar. Genelin yararı uğruna tek tek insanların, azınlıkların ve "tartışılmaz gerçeği" hâlâ göremeyenlerin canını da yakmaktan çekinmiyorlar. İşte bu iyilik düşkünlerinin ürettiği topyekün çözümlerin insanları ne tip çıkmazlara soktuğunu, başlarına ne tür belalar getirdiğini ve getireceğini anlatıyor Watzlawick. Ama yanısıra bu çıkmazlara karşı hepten çaresiz olmadığımızı ve geçmişte insanların bunlara teslim olmadığını da. İnsanın derin sularını tarayan bir psikoloğun acımasız, ama umutlandırıcı bir eleştirisi "İyideki Kötü". İYİDEKİ KÖTÜ/Paul Watzlawick inc*l*M* Ç»v: A. lkM«kfiO. Taşksnt Yaşamını medyatik uygarlığın ötesinde, herkesten uzakta ve gizlice tamamlamış olan Guy Debord XX. yüzyılın ikinci yarısının en önemli şahsiyetlerinden ve kâhinlerinden biridir. Gösteriye katılmayı reddeden bir radikaldirl Gösteri Toplumu adlı kitabı yıkıcı olduğu kadar tarihe de direnebilmiş bir eserdir. 70'lerde yayımlandığında "aşırı" tezleri nedeniyle "şok" yaratmış, 80'lerde ise hayatın doğruladığı bir metin olarak kabul görmüştür. Egemenliğini tüm dünyada çoktan kurmuş ve gündelik dile geçirmiş olan Gösteri Toplumu'nu ilk kez tanımlayan ve adlandıran Debord, kapitalist iktisadın ve meta dolaşımının uzantısı olarak nitelendirdiğı gösteri egemenliğinin sözümona sosyalist ülkelerde de var olduğunu; dünyanın yeniden tek bir pazar haline geleceğini ve bürokratik iktidarların da Amerikan tipi gösterinin hakimiyeti altına gireceğini söylemiştir. Gösteri ToplumUnda tek kelimeyi bile değiştirme gereğini duymadan yıllar sonra kaleme aldığı Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlafda mafya, terörizm, polis devleti gibi olguların nasıl gösterinin bir parçası haline geldiklerini sergiler. Gösteri toplumunda, kurtuluş vaatleri de gösterinin bir parçasına dönüşür, sahteleşir. Tüm dünya aynı gösterinin sahnesıdir artık; hepimiz aynı gösterinin oyuncusu ve seyircisi oluruz. Tarihsel bilgiyi yok etmek, özgünlük görünümü altında sansürü genelleştirmek, gösterinin vazgeçilmez ikizi olan terörizme girişmek, doğruyu bir yanlışlık anı yapmak, öznelliği silmek... gösteri toplumunun söylemini oluşturur. Bu umutsuzluk kitabı, hapishane halindeki bir dünyada yaşadığımızı gözlerimizin önüne serer. Antikçağdan günümüze, zaman kavramından mekân kavramına, şehircilikten turizme ve kültürel tüketim soytarılığına kadar her alana uzanan Gösteri Toplumu'nun labirentleri arasındaki yolculuk kitabın ortalarında giderek dehşete dönüşür: Çıkış yoktur! (...) Ama ümitsiz de değildir. Yeni bir devrim, yabancılaşmalarımn 'bilinci'ne varmış özgür işçilerin iktidarı olan özerk işçi konseylerinin demokratik ve devletkarşıtı örgütlülükleri sayesinde gerçekleşecektir; bürokratik olması ve işçi sınıfından kopması kaçınılmaz olan bir parti sayesinde değil. Sartre'ın 'durum' kavramından, Lefebvre'in "Gündelik Hayat Eleştirisi" adlı kitabından ve Lukacs'ın öznenesne diyalektiği ve "şeyleşme" kavrayışından yola çıkan Debord, gündelik hayatı sanatsal ve pratik durumlar oluşturarak, bilinçli olarak düzenlenen "oyun" biçimleri içindeki özgür eylemlerte dönüştürmeyi tasarlamıştır. Debord karamsardırl Karamsarlığın doruğunda yaşayan tüm devrimciler gibi gerçekçidir de... hakikati söyler. GÖSTERİ TOPLUMU ve YORÜMLAR/Guy Debord BİZ/Yevgeni Zamyatin BIIİMKurgw/B.oNMH Ç*vir**t P0S«M TAI*fc G. Orvvell ve A. Huxley gibi yazarların öncüsü ve esin kaynağı olan Zamyatin, onlardan çok daha önce yazdığı ö/zile totalitarizm tehlikesine işaret ederek, antiütopyayı radikal bir eleştiri silahına dönüştürmüştür. Bütünlüklü, bitmış bir topluma karşı olan ZamyatinS//de, böylesi bir toplumun olumsuzluklarını anlatır. 26. yüzyılda geçen romanda insan doğadan ve kendi 'berf'liğinden koparılmış, "fî/z"leşerek teknolojiye ve bürokratik devlete teslim olmuştur. Kişisellik yoktur... İnsanların adları değil, numaraları vardır. Saydam, cam duvarların arkasında yaşayan insanların her dakikası devletçe belirlenmekte, denetlenmektedir. Erkek ve dişi numaralar yalnızca, izin belgeleriyle önceden belirlenmiş sevişme saatlerinde bırbırlerinı ziyaret ettikleri zaman perdeleri indirme hakkına sahiptirler. Zamyatin gerçek edebiyatın güvenilir ve gayretkeş görevliler tarafından değil, ancak aykırı ve asi ruhlular, çılgınlar ve hayalciler tarafından gerçekleştirilebileceğirtl savunarak resmi görüşlere karşı çıkmış, kuşağının en radikal isimlerinden biri olmuştur. erLotıCad 17/2 34400 Cemberlılas/istanbol Tel (0 2121 518 76 19 Fax (0 212) 516 45 77 AYUNTl A Y R I N T I YAYI N LARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle