25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nilgün Abisel'in "Türk Sineması Üzerine Yazılar"ı, Türk sinemasının bugününü hazırlayan 'geçmiş'ine ışık tutan çok önemli bir yapıt... Kitap üzerine Abisel"le söyleştik. FATMA ORAN "O, koskocaman bir aşk romancısı..." yada Türkiye'de sinema üzerine inceleme yapmanın "çok özel" zorlukları... ugüne değin Türk sinema| sına ilişkin pek çok şey yazıldı. Filmlerin eljştirilerine, sinemamızın içinde bulunduğu bunalımlara tüm gazete ve dergilerde sayfalar ayrıldı, tartışmalar düzenlendi, seminerler yapıldı. Türk sinemasının ekonomik sorunlarıyla, sanatsal düzeyi üzerinde çokça duruldu. Bütün bu yazılanlarda, konuşulanlarda ağırlık, 'bugün'e verildi; geçmişe fazla değinilmedı, yeterince inceleme yapılmadı. Türk sinemasına ilişkin olarak en az araştırılan konu, binlerce film üreten Yeşilçam'ın işleyiş mekanizmasıoldu... "1928 : 1938 Dönemi Türkiyesi'nde Sinema Üzerine 'DüşüncelerY "Türk Sinemasında Aile"/ "Türk Sinemasında Film Yapımı Üzerine Notlar"/ "Popüler Yerli Filmlerde Kadının Kadına Sunuluşu: 'Aşk Mabudesi'"/ "Bir Dünya Nasıl Kurulur? Popüler Türk Filmlerinde Anlatı Yapısı Üzerine"/ adlı beş ana başlıktan oluşan Nilgün Abisel'in "Türk Sineması Üzerine Yazılar"ı, Türk sinemasının bugününü hazırlayan 'geçmiş'ine ışık tutan çok önemli bir yapıt... Nasıl çalışıyorsunuz? Hazırlık ve yazma sürecinizden söz eder misiniz? Geriye dönüp aldığım eğitimin bana ne kazandırdığını düşündüğümde, özellikle fakülte yıllarımdaki hocalarımdan soru sormayı öğrendiğimi anlıyorum. Okumak kendi başına hıçbir anlam taşımıyor. Bir soru üretebildiğinizde, onu yanıtlamak için dağarcığınızda ne varsa kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla ben de genellikle o sırada ilgimi çeken bir konuda, "Bunun altında ne var?", "Neden?", "Nasıl?", "Başka türlü olabilir mi?" vb. bir soruyla başlıyorum. Bunu yanıtlayabileceğime inandığım bir yöntem aracılığıyla bir model kurup malzememi incelemeye çalışıyorum. Iler yazdığım cümlenin ardında sağlam bir zemin olsun istiyorum.Yazdığırr.ı defalarca düzeltiyorum. Ancak yine de basılan metni elime aldığım anda ilk yanlışı görüveriyorum. Dilimin esnck olmamasından ve gerektiği kadar S AY F A 12 Nilgün Abisel'in "Türk Sineması Üzerine Yazılar"ı cunda Türk sinemasının Sinema üzerine inceleme yapmanın zorlukları... "iyi" yazamamaktan şikayetçiyim. Bunlar daha çok makaleler için geçerli. Kitap daha farklı bir ön hazırlık, çok daha ayrıntılı, titiz ve uzun vadeli bir çalışma gerektiriyor. Birden çok soruyu belirli bir problem etrafında sistematik bir biçimde sorup yanıtlamaya çabalamak, kuramsal açıdan sağlam yere basmak zorundasınız. Bence makaleler sınanmaya daha elverişli, açık metinler. Bir yıl sonra soruya verdiğiniz yanıtta değişiklik olabilir ve isterseniz yeniden yazabilirsiniz. Kitap böyle değil. Kitabın daha sağlam, kapsayıcı, kendi içinde tutarlı ve güçlü olmasıgerektiğinidüşünüyorum... Türkiye'de sinema üzerine inceleme yapmanın çok özel zorlukları ve yetersizlikleri de var tabii... Evet. Değinmek istediğim önemli iki konu bunlar: Sinema konusunda doğru dürüst istatistiki bilgi yok, sinemacılar sorulara dürüst yanıt vermekten birçok nedenle çekiniyorlar, veri yetersizliği insanın elini kolunu bağlıyor. Tezimi hazırlarken, Yeşilçam'da hakkımda verilen "maliyeci" hükmünü lümüyle silmem mümkün olmadı. Hiyerarşik yapılanma içinde, kameraman asistanının üzerindekilerden görüşme randevularımı torpille aldım. Sorularımı yanıtlayıp gerçekten tez yaptığıma inanalar, benim yanımda teiefonla arkadaşlarına, "Vallahi üniversiteden, merak edilecek bir şey yok, konuşabilirsin" dediler. Bazı yet kililer, kum çeken tekneleri göstererek beni uyarmaya çalıştılar. Büyük bir yapımcı firmanın ünlü sahibi araya önemli kişileri sokarak aldığım üç randevuyu da iptal ettirdi. Bunlar on altı seneöncesininanılarıama, 1986'dakikısa deneyimim de durumun değişmediğini göstermişti. Sinema dünyasını bu endişelerden ve "karanlık yollar"dan medet umma durumundan kurtarmak gerek. Ayrıca, kendileri, kendilerine ait bilgileri biriktirmiyorlar, "Çalışır durumda kaç kamera var?" dediğinizde şaşınp kalıyorlar. O zaman, arkştırmacılara daha fazla kolaylık sağlamak zorundalar. Ticari bir sektör kendi altyapısı, sayısal verilerini bilmeden nasıl yaşar? tstanbul'daki üniversitelerin geniş kapsamlı araştırmalar yapmamalarının nedenini de tam anlamış değilim. Türk sinemasının "araştırma" fikrine alışmasında bunun önemi büyük. Yakın yıllara dek, bana Ankara'ya telefon edip Yeşilçam'a ilişkin güncel sayısal verileri soran gazeteciler oluyordu. Bütün bunlar entelektüel alandaki tembelliğimizi, yasak savmanın ötesine geçmekten hoşlanmadığımızı gösteriyor... Günümüz Türk sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Samimiyetsizlik, bilgisizlik ve entellektüel sığlık 'sanatsız' siyahbeyaz fılmleri aratır mıolduyoksa? Bence burada asıl sorun, yerli filmlerin Türkiye'nin kültürel yaşamında ki vazgeçilmez yerini yitirmesi sonuçökmesidir. Popüler sinemanın sanatsallık endişesi zaten hiç olmamıştır ve bence bunun yararı/zararı ayrı bir konudur. Varsa, sığlığın nedeni, Türkiye'nin fikir ve sanat iklimindeki genel sığlıktır, daha fazlası değil. özenti, her ülkenin sinema dünyasında kendine yer bulabilir. Ancak bunun için sektörün belirli sayıda film üretebilir bir canlılığa sahip olması gerekir. Ticari sinema üçlü olduğu dönemlerde bir yandan endi geleneksel çizgisini sürdürürken, aynı zamanda ileriye dönük biçimde, pek çok yeni ve farklı bir sese de şans tanıyabilir. Sinema endüstrisi, seyircisini televizyona kaptırdığında, yüzyıla ulaşan geçmişi ve kendine özgü Iiteratürüyle itibarını göreli olarak arttırmaya çalışmış, yenilikçi, sorgulayıcı çalışmaları desteklemiştir. Aslında bu durum, ticari sinemanın kendini rakiplerine karşı korumak üzere oluşturduğu çeşitli önlemlerden yalnızca biridır. Bizim, Türkiye'de karşılaştığımız durum ise, seyircinin eski ilgisini yitiren Yeşilçam'ın varlığını ve saygınlığını "sanat" filmi yaparak sürdürme çabasıdır. "Sanat filmi" yapmak için yapılan filmlerin birer sanat yapıtı olması nasıl garanti edilebilir? Ayrıca, sanat filmi eğer varsa bizdekinden epey farklı bir kültürel, sanatsal geleneğin ve ortamın ürünüdür. Demokratik ya da en azından liberal bir ortamı ve özgür kalma savaşımı veren • Bunuel, Godard, Tarkovsky, Welles, Kubrick, Altman ve hatta film yapmamayı göze alan Antonioni gibisanatcılan gereksinir. Bergman gibi sürekli olarak kendini eleştirmeyi başarabilen yönetmenlerle gerçekleşir. Daha ilk filmini ya da her yaptığını "En büyük benim" edasıyla yere göğe koyamayan yönetmenlerle sanat filmi olmaz. İnsanın kendi ürününe sahip çıkmasını anlıyorum, ama kendini övmenin, güvensizliğin göstergesi olduğuna ve ardına sığınılan bir savunma silahı işlevi gördüğüne inanıyorum. Sanatçı belli ölçüde tedirgin, eleştirelliğini yitirmeyen, kendine ve yapıtına acımasız biçimde yaklaşan kişidir. Bunların dışında, sanatsal akımların her alanda birbiriyle kapışıp yarışmadığı, eleştirinin ya polemik amacıyla nerede kişisel hakarete ya da yalnızca güzellemelerle yüklü metinlere dönüştüğü bir kültürel ortamda; avantgarde, deneysel ve amatör filmciliğin gelişmediği, sinema kulübü olmayan, değil farkîı görüşlerin temsilcisi olan çok sayıda dergiyi, tek bir sinema dergisini bile uzun süre yaşatamayan bir ülkede, "sanat fılmleri" de ancak, yönetmenleri, yapımcıları ve onlara "hayran" eleştirmenler öyle dediği için sanat filmi olur... * l * * & Türk Sineması Üzerine Yazılar/ Nilgün Abisel/ tmgeKilabevi / 207 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 237
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle