24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ytldtz Tutulmast astl varmak istediğin fiire açtlan kapı oldu santyorum; ki, Sudan Gövde ile gelinen yerdepoetik tavrt, söylemibelirginlejen bir kimlıkte var ediyorsun fiirini. Biraz önce }iirinin ana izleklerinden söz ettin, bu evrilme, kırtigan odaklartnda durup gelinen yol, etki, ivme, gelijtne, biçimlenme uğraklartna bakalım. Şiirimin kaynakları! Bu bana çolc söz söyletebilir; ama hep kuşkulu şcyler. Ardına düşülcnin, yaşamın görünmeyen yanlarında gizli olduğunu sanıyorum; görünmeyen yanlarıysa konuşmak oldukça zor. örneğin benim, neden çok ağlayan ve neden çok çabuk incinen bir çocuk olduğumu kimse açıklayamaz. Sonra "inciten ve aşağılayan" her şeye karşı duruş... Ben hep "durumlar"ın şiirini yazdım; duruyor gibi görüncn şeyleri yazarken bile, bulundukları ortamın etkilerine göre, bir eşlem bütünliiğü içinde kavramaya çalıştım. Bu nedenle şiirimde iki önemli yan var sanıyorum; birincisi, hangi koşul altında yazılırsa yazılsın, "söz'ün "ben"den geçmesi ve kırılıp, biçimlenerek, bana ait bir "şey" olarak içsef bir kişilik kazanması; ikincisi, yaşanan ortamın ve koşulların "durum" üzerine etkisiyle, şiirin, eylemsel bir karakter kazanması. Bence şiir devrimci bir eylemdir. Hemen junu sormak istiyorum, "Şiir Acıdır" adlı yaztnda "Acı politik değildir ve hiçbir jeyle kirletilemez" diyorsun; aslında }iir politik değildir, demek istiyorsun santrtm? Evet, Acının seci olarak siir, politik değildir. Ama devrimcidir; devrimci bir eylemdir, bir şimşek çakmasıdır ve başkaldırıdır, karşı devrimci bir eylemdir, bir şim şek çakmasıdır ve bajkaldındır, karşı koymadır. Tckrar söyleyeyim şiir, asla politik değildir. Politikacılar onu, gördükleri her yerde "silah altına" almaya can atarlar. Oysa şiir kendi bildiği yönde, kendi korkunç yataklarında akar! O yön, insansal trajedinin, yani, evrensel Acının aktığı yöndür! Şair, politik doğrultular ardında hesapla değil, insansal olanın doğrultusunda, "hesapsız" yazar. Geçmişte ya da bugün, politik doğrultuların etkisinde yazan çok iyi şairlerin bile o şiirleri çabuk unutuldu ya da onlar hiçbir zaman iyi siir olmadılar. Bu durum Mayakovski'de de, Nâzım'da, Neruda'da da, Ritsos'ta da, Aragon'da da aynı; düşünün, bu büyük şairlerde bile böyle oldu. Neruda, "politik şiir yazmak çok zordur" diyor. Ben de, diyorum ki, politika "aşk" gibi bir şey değil ki şiiri olsun ve şu soruyu soruyorum: Politik şiir nedir? Politika, şiire nasıl oluyor da giriyor; ikisinin ilişkisi nerede başlayıp, nerede bitiyor. Bir buluşmadan söz ediliyor ve bu politikanın değil de şiirin evinde gerçekleştirilmek istenivor. Gercek şiirin şöyle bir "önyargıh"yı, bir koşullanmış"ı ve bir "gelipgeçici"yi kendi içinde konuk edeceğini sanmıyorum. Şiir insansal olanın; evrensel Acının içdinamizmiyle akar;/örneğin, bir şair, bir şeriatçt, kapitalist, sosyal demokrat, kralcı, ateist, feminist, sosyalist olsa da ona ulaşabilir. Yeter ki politik güdülerinden bütünüyle kurtulup, yüreğini bütünüyle anndırıp, şiiri, yalnız şiiri bütün ruhuyla istesin. Elbette bu çok zor. örnekleri çok az... Şunu vurgulayarak söylemek istiyorum, Sosyalist dünya görüşüne inanmış bir şair, şeriatçı politikalara bağlanmış bir şairden çok daha güçlü, çok daha çabuk şiire ulaşır. Çünkü insansal ve toplumsal gerçeeği çok daha derinden ve daha geniş boyutlarıyla kavrar: Acısı da buna bağlı olarak daha büyüktür. Ama, ne şiir yazmanın koşulu bir politikaya bağlanmak, ne de, iyisür yazmanın koşulu sosyalist olmaktır. Orneğin îsmet özel! Sıvas konusundaki "sonuna dek politik" tavrı herkesi şaşırttı. Bir insanın hele hele bir şairin, her ne şekilde olursa olsun, başkalarının, hele hele aydınların yaşama haklarına yöneltilmiş bir "katliamı" böylesinc " soğuk vekanlı" karşılaması olanaksız görüldü. Oysa bu olabilir. Çünkü "soğuk ve kanlı" olan şair îsmet Özel değil, şeriatçı tsmet Özel'dir; evrensel Acıyı duyumsayabilmesi artık çok zordur; ama, olanaksız değil. Eskiden, Sosyalist tsmet Özel ne denli sık şair kimliğiyle Duluşuyorduysa, bugün onunla, o denli seyrek buluşabilir; yazdıklan da bunu gösteriyor zaten... Kısaca politikanın, şiire girecek denli saflaşabileceğini sanmıyorum; işte bu olanaksız. Ama, sen hep, "toplumsalcı }air° olarak değerlendırildin... • Bu tür "baskılar"dan kurtulmalıyız. Ben hep devrimci bir ruh taşıdım ve "insanı insan yapan şey"in de bu "başkaldırma ruhu" olduğuna inanıyorum. Karşı koyma gücünü yitirmiş bir toplum, insanlığını da yitirir. Şiir, işte bu yitirilmemesi gereken şeyi besleyen duygulan diri tutar; insanın kendi Acısını tanımasına olanak sağlar. Dünya yeni bir ayaklanmalar kuşağına girmeye hazırlanıyor; bu süreç bireyin kendi acılarının bilincine varma oranında güçlü ve derinden yaşanaoak. Evet bu yaşanacak; çünkü kitlelerin, aşağılanmayla gelen "insanlık yitimine" daha fazla dayanabilmesi çok zor. Böyle bir durumda, Acının dile getirilmesi ve dönüştürücü bir güç düzeyine yükscltilmesinde şiirin ve şiirsel öz taşıyan diğer sanatların etkisi büyük. Gördüğün gibi kaygı bireysel, bu da insansalı ve toplumsalı da bütünüyle içeriyor; her gerçek şiir için, bu böyle. Oluşturulmaya çabalanan tüm ilkeler, çizilen tüm kuramsal çevrcler şiirin dışında olup bitiyor... Bir şairin, belli bir politikanın doğrultusunda ya da belli bir sanat görüşünün ilkeleri uyarınca şiir yazma çabası, iyi sonuçlar vermese gerek! • Hüseyin Haydar • Hüseyin Haydar 1956'da Trabzon'da doğdu. llk çocukluğu, Kuzeydoğu'nun yoğun doğası içinde geçti... Şiirinde hiç değişmeyen o "lirik çocuk" duyarlılığı, kendisinin de bir parçası olduğu, bu çılgın coğrafyadan kaynaklandı. 1963'te, ekonomik güçlükler nedeniyle ailesiyle birlikte Erzurum'a yerleşti, burada ilkokula başladı. Doğu'nun "kar kültürü", kara iklimi, bu deniz ve orman çocuğunun ruhunda ilk derin çatışmaları başlattı. Aile de yeni kenti benimseyemedi, Trabzon'a döndüyse de bir yıl sonra yeniden buraya gelip, yerleşti. 1968'de ortaokula başladı. Bu yıllarda şiir, resim, fotoğraf uğraşlarını yoğunlaştırdı; ilk şiiri ve ilk yazdarı okulda basılan Ayna adlı dergide yayımlandı; resimleri Istanbul'agetirilerek.diğeröğrencilerinresimleriyle birlikte Taksim Sanat Galerisi'nde sergilendi; akademi çevrelerinde beğeniyle karşılandı. 1971'de liseye başladı. Sırıkla yüksek atlama ve 110 metre engelli dallarında dereceler yaptı; Gençlik ve Spor Bakanlığı atletizm kampına çağnldı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı yarışmada şiir ikincisi oldu. Politik örgütlenmelerin içinde yer alarak, bölgedeki 12 Mart eylemlerini yakından yaşadı. O yıllarda Taşra, Haykırış gibi, kültürsanat dergileri çıkardı. 1974'te Beyazıt Maliye Muhasebe Yüksek Okulu'na girdi. Devgenç ve bazı gençlik örgütleri içinde görev aldı; Devgenç Kültür Kollan'nda başkanlık yaptı. Şili Yenilgisi adlı oyunu Gençlik Tiyatrosu'nda oynandı. Bu yıllarda tabelacılık, işportacılık, inşaat işçiliği yaptı. Yüksekokulu yarıda bıraktı. 1979'da Sanat ve Toplum Dergisi'nde yayımlanan ilk şiirleriyle ilgi çekti. 1981'de Acı Türkücü adlı şiir dosyasıyla Akademi Kitabevi Şiir Birincilik Ödülü'nü aldı. Yazko'da (Yazarlar Kooperatifi) süreli yayınlar teknik yönctmenliği yaptı, Yazko Edebiyat Dergisi yazı kurulunda görev aldı. 1983'te Kara Şarkılar'ı yayımlandı. Şiirleri, çeşitli dillere çevrildi ve yurtdışında hazırlanan antoloji ve dergilerde yer aldı. De Yayınevi'nde teknik yönetmenlik yaptı. 1984'te Cumhuriyet Gazetesi'nde çalıştı. 1985'te metin yazarlığına başladı. 1987'dc Yıldız Tutulması'nı yayımladı. 1993'te üyesi buIunduğu Akademi Kitabevi Ödülleri ve Orhon Murat Arıburnu Şiir Odülü seçici kurullarından ayrıldı. Aynı yıl Sudan Gövde'yi yayımladı. • maz; hepsi bu... Bir çığlık! însanın, havyanın, otun, suyun kayanın; cümle alemden münezzeh olanın çığlığı; tanımlanamaz! Şiir Acıdır kuşkusuz ve benzersizdir, çünkü birey başkadır ve benzersizdir. Bireyin sonsuz durumlan ve görünen sayısız Acılan, gerçekte var olan bütünsel Acının yansımalandır. Her siir aynı bütünsel Acıyı dışavurur; aynı insanlık durumunu. Bu nedenle de şiir, binlerce yıldan beri tek bir şair tarafından yazılıyor gibidir. Bu şiirler toplamına baktığımızda, onların dipte bir Acı kiitlesiyle birbirine bağlandığını göriirüz. Egemen olan Acıdır, hepsi bu..." tnsan bilincinin, tininin ve teninin yeraltı sularının dcbisini buluruz bu şiirlerde. Sudan Gövde ile buna doğru bir açılımı adeta kucaklar Hüseyin Haydar. Giderek de, şiirinde yer eden simgesel yoğunluk, kapalılık hayatı karşılayan benzetmelerle, yoğun imajlarla yüklüdür. Her kitabının da girişinde yer alan "Adanıs" şiirleri, onun bu yöneliminin şiirsel özüne yansıyanları, orada buluşanlarİa öne çıkanları görüp algılamamıza kapı aralar. tnsanın yaşam serüveninde, yaşadığı çağdaki bireysel/toplumsal konumuna dönük "adanışlar"dır da bunlar. Hüseyin Haydar, buralarda, şiirinin her kitapla gelen evrelerine de bakışını, yönelişini sorgular adeta. O, bu yaratım sürecindeki varoluş biçimini de yine buralarda konumlandırır. Yaşadığımız u»nna, "durum"a, "ins«n"a, Mdoğa"ya, çağın çekilen "sanrı"larına, bireyin sonsuz "acı"]arına, savruluşlarına, tükenişlerine dönük nıanifest gibidir bunlar da. Onun yayımlanan dört kitabının "mana"sını ortak kılan, en belirgin nokta budur. Bir de acının süreğen izi; dizeler boyunca akıp giden ve "giderilemez olan"; okuyana, duyana "şiir görünüp eğlence gelen. .." Bu da, Hüseyin Haydar'ın hayata bakışında beİirleyiciolandır. Şair doğduğu, yaşadığı, soluk aldığı yere aittir ilkten. Onun yaratıcılığının gizleri, kökleri oradadır. O, acıya yepyeni, derinden bir boyut kazandırır; acıyı günlük/ CUMHURİYET KİTAP SAYI 233 sıradan anlayışın çok ötesine taşır ve yaşamın vazgeçilmez içdinamizmi kılar; bütünüyle özgün poetikasını işte bu sağlam zemimn üzerine kurar. Doğa, göç kentleri, şenliklı/acı dolu çocukluk... Kar kültürünün egemen olduğu "o kent"e geliş... Burada iki kültürün buluşması, çatışmasını yaşayış; kınklıklar, aldanışlar, seçişler, atılışlar... ve önünde, bu yıllarda açılan eşsiz bir dünya; sonsuz ovaya gcce karının sindire sindire yağması gibi, yaşamın ve "tattırdığı" acıların şairin ruhuna durmaksızın, sessiz sessiz inmesi... Resim, müzik, yazın, tiyatro, spor, yaban doğa, "ölümüne yaşamak" ve garip aşklar... bilcümle sanatların perdesini aşıp serüvenineküçük yaşlarda atılış! tlk dizelerin eğri büğrü yazıldığı günlerdir de bu günler... Sonra daha büyük kentlerde genişleyen acının ortasına dalış, alanlar, başka boyutlarda arkadaşlıldar, hızlanan yitirmeler, kazanımlar ve yokoluşlar... Kentlerin varoşlarını dolduran çığlıklar ve acılı, kararsız yüzlerle içiçe sürmekte olan bir ömür... Yani, ancak genç bir ömürde var kılınabilecek, şiirselözün mayalanış süreci; işte bu aşamalarda oluşmuştur. Hüseyin Haydar'ın şiirinin, imlediğtm gibi, yoğun debisi buralardan patlar, akargelir. Sırlanan birömrün şiirini yazar o. Dilin kıyı bentlerini aşmış, söziin kavmi ortasına çadır kurmuştur. Her şiirle bir yeniye, bizi karşılayan hayata soluk soluğa yol alıyordur artık. Sudan Gövde'nin son şiiri "Gidıyorum" ile onun bu yolculuğuna siz de katılırken; şiirin yıldız burcundaki sesini sesinize katacaksınız; bundan eminim: "Karşıla beni soylu yağmur, kara fırtına Yükselip çekilen dalgalar, dargın ırmak Gidiyorum yan ömrümü yanıma alarak (...) Gidiyorum kayanın içine, göğün üstüne Gidiyorum koynuna kirecin, tuzun, ışığın Karşıla beni sarsılan aşk, taze ilişki!" • Olümüne yaşamak SAYFA T 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle