26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yabancıdır. Ülkesine, insanlara, yazdığı dile... Paris'e yerleşmeden çok önce, ülkesi Romanya'da dahi bir sürgün olarak yaşamıştır. Bütün uluslar arasında en zavallı olanıdır Romenler, onun gözünde. Herhangi bir devletin vatandaşı da değildir, Cioran. Cioran, uzun yıllar ermişlerin gölgesinde yaşadıktan sonra bir gün birdenbire artık onları da sevmez olmuştur. îsa'nın yeniden hayata dönmesine de karşıdır. Eğer Isa gerçekten trajik bir kahraman olmak istiyorsa çarmıhta kalmalıdır. Dahası, orada tek başına bırakılmalıdır. Müridleri de onu terk etmelidirler. Beri yandan Cioran, Yahuda'yı savunur. Çünkü o ihanet ve kötülükleriyle Isa'nın iyiliklerini dengelemek istemiştir. Ermiş Paul ise bütün dinsel ve aktörel önyargılarımızın sorumlusudur, "insan budalalığının normlarını" belirlemiştir. Aydmlık blr tükenişür Meister Eckhart, Silesius ve Suso'nun varoluşsal kaygılarına ve inatla kutsallık statüsü talep etmelerine hayranlık duyar Cioran. Onların canlılıklarına, heyecanlanna ve hatta ussal dengesizliîderine hayrandır. Onlar varoluşun çelişkilerini açıklarlar. Insanlık, hastalığının tanısını büyük ölçüde çılgtnlara borçludur. Filozofların yapay boşluğunun aksine, gizemcilerin bereketli hiçliği göz kamaştırıcıdır. Aydınlık bir tükeniştir. Cioran, Meister Eckhart üzerine bir denemesinde Ortaçağ'da bile aynı izlekleri yinelemekten, kalburdan geçirmekten bıkan gizemcilerin resmi terminolojiden özgürleşebilmek için paradoksa yaslandıklarını belirtir. Onlara heterodokslukla suçlanma onurunu kazandıran, düşünceîerinden ziyade üsluplarıdır. Cioran'ın gizemcilerhakkında ileri sürdükleri kendisi için de doğrudur. Bütün heretikler gibi o da öncelilde biçimde günah işlemiştir. O bütün dinsel ve politik ortodokslukların kaynağı olan dil'e düşmandır. Gnostiklerin ve Katharların heterodoksizminin izlerinİ taşır. Fakat aynı zamanda, Pascal, Rochefoucauld geleneğini izleyen bir moralisttir. Her paragrafı, her özdeyişi bir vasiyetnamedir. Cioran'a göre, yalnızca çılgın olan, karanlıktan gümşığına geçebilme ayrıcalığına sahiptir. Bizleri serüvene iten içimizde taşıdığımız çılgındır. Bizleri terk ettiğinde ise, geriye kalan yalnızca yitik bir ruhtur. Hem normal olmak, hem de yaşayabilmek olanakh değildir. Karpatlardaki çobanlar ve tspanyol dilencileri, Cioran'ı Paris'teki bilgelerden ve Berlin'deki akademisyenlerden daha fazla etkilemiştir. Onlar için bir "azizler kitabı" yazmak ister. Çünkü onların, kendileri için birer hayat yaratmaya gereksinimleri yoktur. Sadece varolurlar. Hiçbir şeyleri yokC UM HUR l Y E T K İ T A P SAYI 2 1 9 tur; yalnızca kendileridirler. Gerçekte Cioranın savunduğu, otantik yaşantı değil, vandalizmdir. Daha açık bir anlatımla, sözünü ettiği hayatın belirleyicileri barbarlık ve sessizliktir. Cioran, "mutlak doğallık" denilebilecek bir dönemi; kimsenin okuryazar dahi olmadığı, biyolojik ya da entelektüel düzeylerde hiçbir şey üretmediği tam bir kısırlık ve barbarlık çağını başlatmak istemektedir. Cioran sık sık, söz ve gerçek arasında büyük bir boşluk olduğunu dile getirir. Bu nedenle, söz ile ilgilenmek dünyadan geri çekilmektir. Yazar dile her dönüşünde, sözcükleri her kullanışında hayattan biraz daha uzaklaşır. Cioran, yazma eylemini lanetler. Yazmak, ilkgünahla ilişkisi olan bir eylemdir. O halde, neden yazmayı sürdürür? Kendisini kısmen de olsa bağışlatabilecek birmazeretivardır: Yazdıklarınainanmaz. Daha yerinde bir anlatımla, yaz bi, uygarlığın, kültürün ve insanlığın sonunun iyiden iyiye yaklaştığı, zamanın tükenmekte ve perdenin kapanmakta olduğu inancı egemendir. Bu inanca, dilde ve biçimde otantiklik ve saflık arayışı eşlik eder. tkisi de giderek daha az yazmaya, sözcükleri ayıklamaya yönelmiş; giderek sessizliğe yönelmişlerdir. Beckett'ın anlatıları birkaç cümle ya da sözcüğe, Cioran'ın denemeleri pragraf ya da özdeyişlere dönüşmüştür. Beri yandan Susan Sontag ve Edward Said, sessizliğe doğru yol alan Cioran'ı, denemelerini Sessizlik başlığı altında toplayan, bir piyanistin tek bir tuşa dahi dokunmadan dört dakika ve otuzüç saniye boyunca piyanonun başında beklediği 4'33 adlı komposizyonunda müziği yalnızca salondaki meraklı dinleyicilerin sessizliğiyle oluşturan avantgarde besteci John Cage ile kıyaslamada çok haklıdırlar. Cioran'ın kuşkuculuğu tavır alması ** Cioran'ın us ve bilince karşı yürüttüğü muhalefet kaçınılmaz olarak bilginin lanetlenmesine varır. Ona göre insan, yalnızca varolmak için doğmuştur. Bilmek için, kendisini onaylatmak ya da dogrulamak için değil. Bilgi iktidar hırsını kışkırtır. Insanı yıkıma sürükler. Varlığını lekeler. Bilme isteği yozlaşmanın ve kirlenmenin sonucudur. Insanoğlu ne kadar çok bilgi edinir, ne kadar çok öğrenirse varolabilme yeteneğini de o ölçüde yitirir." ma eylemini inanmadan eyler. Fakat aynı zamanda, Cioran için yazmak, kendisini gülünç duruma düşürme ve alay konusu yapma fırsatıdır. Çünkü o hep, başkalarının alaycı zehirine ve küçümsemesine maruz kalanlan gizliden gizliye kıskanmıştır. Kozmik soytarı, kalabalığı eğlendirirken acı da duymak ister. Böylelikle, kendisini alttan alta duyuran mazoşizm, gerçek ermiş payesinin neden Yahuda'ya uygun görüldüğünü de açıklar bir ölçüde. Cioran, çift odaklı (bifokal) bakış açısının bir sonucu olarak, yazma eyleminde aynı zamanda kefaret ödeme niteliği görür. Yazmak, süredurumu kaldıran ve özgürleştiren bir eylemdir bu odaktan bakıldığında, Kusursuz bir sayfa ya da tek bir cümle insanı "oluşun üstüne" çıkarabilir. Cioran, "eksilmiş dürtü"yle yazdıkları için filozofları da azarlar. Şiirle kıyaslandığında felsefe, coşkulu ve bereketli olmayan bir kaynaktan beslenmektedir. Şairleri filozoflara yeğler. Bu noktada Cioran 'ın r leidegger'e yakınlığından söz edilebilir. Ancak onda, Hölderlin ve Trakl'ın yerini Shakespeare, Shelley ve Baudelaire almıştır. Cioran'da da, Beckett'da olduğu ginı ve taraf almastnı engeller. O, "dünyadaki en güç olanı" başarmak; yani, tarafsız ve yararsız olmak ister. Bunun üstesinden ise ancak nihai kertede kuşkuculukla gelinebilir. İnsan bir kez kayıtsız kalabilme yeteneğini yitirdiğinde gizil bir katil olur. Cioran'a göre, idealler tehlikelidir. Sadece inançsız olanlar iyidirler. Her türlü eylemin boşunalığını ve geçersizliğini öne sürer. Çünkü özgürlük, yalnızca inançların boşluğunda ve kabul edilmişgerçeklerin yokluğunda olanaklıdır. Özgürlük, yasalar varsayımlardan daha az bağlayıcılık taşımadığında meydana çıkabilir. Daha açık bir anlatımla, Cioran için özgürlük ancak olanaksız olduğu yerde ve anda olanaklıdır. Özgürlük, varoluşun ele geçmez ve anlaşılması hayli güç bir sonucudur. Varolma isteği Cioran'a göre bütün siyasal sistemler, tarih boyunca gerçekleştirilmiş yönetim biçimleri kusurludur. Bütün politik sistemlere ve inançlara karşı kuşkuculuğu önerir. Dünyanın doğal olarak daha iyiye gittiği inancına (meliorism'e) karşıdır. Ne ki, içinde yaşadığı dünyaya karşı koymaz. Sadece bu dünyada yaşamaktan duyduğu bıkkınlıkla başetmeye çalışır. Ütopyalara da inanmaz elbette. Utopyalardan söz eden biri onun için "başka bir jeolojik döneme ait bir sürüngen kadar yabancı "dır. Cioran doğumu, insanın başına gelebilecek en büyük felaket olarak kabul eder. Doğmuş olmak şifasız bir hastalıktır. tnsanın üzerine okunmuş bir lanettir. Ancak intihar, kurtuluş olabilir. Oysa, insanda doyumsuz bir varolma isteği vardır. Bu onun kendisine karşı saygısızlığıdır. Peki, Cioran kurtuluşu ister mi? Hem evet, hem de hayır. Cioran, nihai kertedeki kuşkuculuğunu ölüm ve intihar karşısında da sürdürür. Ona göre, insanın utanç duymadan gerçekleştirebileceği tek eylem canına kıymaktır. Intiharın dünyaya karşı öfkeyle girişilen bir eylem olduğunu kabul etmekle beraber nihailiği karşısında hemen geri çekilir. Çünkü insan, ancak yaşamak ya da intihar etmek arasında tam bir seçim yapmadığı; daha doğru bir anlatımla, varolmak ya da ölmek önünde bir tercih sorunu olarak kaldığı müddetçe özgürdür. • Cioran, herinsandaöldürmearzusunun bulunduğuna inanır. Uygarlık bu arzuyu gemlemekte ve böylelikle insanın ılkel canlılığını ve kuvvetini yıkmaktadır. Çöküşe yolaçan nedenlerden biri de bu ilkel canlılığın uygarlıkça yıkılması, insanın havat damarlarının kurutulmasıdır. Bir başka anlatımla, uygarlık, insanın barbarlık dürtülerini dağıtarak, vahşi güdülerini israf ederek çöküntünün ve çürümenin koşullannı hazırlamıştır. Cioran, bu görüşlerini politik düzeye de taşır. Ona göre Batının liberal toplumları bu çürümenin itirafıdır. Başkalarım birer nesne statüsüne indirgemek liberal toplumlarda politikanın anahtarıdır. Hemen usa gelen bir soru: Cioran, politik despotlara saygı mı duyuyor? Bizleri onlardan iğrendirdiğine inandırmaya çalışır. Fakat beri yandan, despotların dünyayı bir ölçüde ilginç kıldıklarını ileri sürer. Despotların olmadığı bir dünya "sırtlanların bulunmadığı birhayvanat bahçesi kadar" yavan ve sönük olacaktır. Despotlar bizlere kendimizi açıklarlar. Gizlerimiz onlarda et ve kemiğe bürünmüştür. Boşluğa duyduğu özlem, "zamanın başlangıcından önceki zaman" nostaljisi Cioran'ın düşüncesine trajik bir görkem kazandırır. Onun boşluğa duyduğu bu susuzluk dinsel biröz taşımaktadır. Belki de, uzun yıllar önce terk etmiş olduğu Ortodoks inançtan arda kalan yalnızca boşluk için duyduğu susuzluktur. Boşluk, varlığın yaratılış öncesi birliğine en yakın haldir. Cioran boşluk özlemiyle, bir kuşkucu olarak altını çizdiği ikiliklerden önce varolan birliğin yeniden kurulmasını istemektedir bir anlamda. • Burukluk/ E. M. Cioran/ Çev.: Haldun Bayrı/Metis Yayınlan/1993/94 s. SAYFA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle