Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dünyamn en uzun hikayesi: 11 Dar sokaklardaki duman •İHK Ml/UHHMÜUU ff «MTİGÜNGÖR ilindiği gibi, Muzaffer Buyrukçu'nun "Kavga" adlı yapıtı 1967'de yayımlanmıştı. Roman özellikleri taşıyan bu yapıt yaza ruı hikâye kitapları arasında sayılmış ve 1968 yılı Sait Faik Hikâye Armağanı'yla ödüllendirilmişti. Ancak "Kavga"daki hikâyeler bağımsız adlar da taşımaz; bir romanın bölümleri gibi, sayılar altında birbirlerine eklenirler. Romanın, ya da hikâyelerin diyelim, kişileri aynıdiı. Birinci Dünya Sava51'ndan sonra Türkiye'yc göçen, zamanla İstanbul'u mesken tutan çok çocuklu Arnavut ailenin bireyleridir. Bölümlerde anlatılan olaylar zincirleme bir bütünlük içindedir. Eskilerin deyimiyle söylersek, "temadi" ve "teselsül" arz etmektcdir olaylar. "Kavga"ya bu açılardan.yaklaşırsak, roman ya da hikâye diye niteleyebilmenin güçlüğüyle karşılaşırız. Geçtiğimiz ayjar içinde yayuıılanan "Dar Sokaklardaki Duman" ise, "Kavga"nın devamı niteliğinde. Kitabın üzerinde "roman" ya da "hikâye" nitelemesi de yer almıyor. Belki bir rastlantı, bclki de, yapıtın türüniin belirlenmesi tartışmaya açık bırakılmış... Bize kalırsa, "Dar Sokaklardaki Duman" 452 sayfalık bir hikâye! Başka deyişje, dünyanın en uzun hikayesi! (Guines Rekorlar Kitabı'na girmesi gereken bir rekor bu!) Neden roman değil de hikâye? îşlenen malzeme romanlık değil, hikâyelik bir malzeme. Birinci neden bu. İkincisi: Bilindiği gibi, Buyrukçu, bir ayrıntı ustası. Hikâyesini alabildiğine ayrıntılarla besliyor, süslüyor, zenuinleştiriyor. So ., re „ nuçta 452 sayfalık bir boyuta vardırıyor. Bclki şöyle bir saptama yapmak da miimkün: Yazar, hikâye ile roman arasına önceden belirlenmiş ve kesinleşmiş bir çizgi çekmek istemiyor. Romanın ya da hikâyenin niteliğini belirleyen olgunun sayta sayısı olmadığını anlatmak ıstiyor. Yani, bir roman elli sayfada bitebUir; bir hikâye de dört yüz elli sayfada... İddiasında bulunuyor Buyrukçu. Belki... "Dar Sokaklardaki Duman"ın an B Muzaffer Buyrukçu'nun "Kavga" adlı yapıtı 1967'de yayımlanmıştı. Geçtiğimiz aylar içinde yayımlanan "Dar Sokaklardaki Duman" ise, "Kavga"nın devamı niteliğinde. bir köylü çocuğu olan Sabrtye karşı Naci üstün tutuluyor... Oteki kişiler de Naci'nin onlara verdiği değer sırasına göre rollerini oynuyorlar: Bunlardan Ana ve Dayı oldukça olumlanmış tipler. Ana, gerçekte hayattaki rolüyle ailenin orta direği. Dayı, iyi günlerden kötü günlere düşmüş bir halk filozofu. Topraktan öğrenip kitapsız bilen bir devlct düşkünü... Baba, Mehmet, Osman, Sevim, Nuran hikâyemizin vazgeçilmez figüranları. Hepsi bir arada, canlı, cıvü cıvıl, yaşamla ve kendileriyle barışık (Dayı hariç!), gelecekten umutlu bir oyunu sergileme ça lattığına gelince: Her köşesinde bir kadının yer aldığı üçgenin ortasındaki bir bilardo topıı gibi köşeler arasında gidip gelen Naci'nin aşk oyunlan, serüvenleri, hovardalık başarıları, Hbidosunun yüksekliği, hikâyenin ana konusunu oluşturuyor. Üçgenin birinci köşesinde Naciye var ki, onu Kavga'dan tanıyoruz. îkinci köşede, Naci'nin çocukluk aşkı Emriye; üçüncüdeyse Sulukule dilberi Bahtiyar oturmakta... Naci, her üç kadın için de dayanılmaz bir cazibe kaynağı! Güzel, doğru ve yerinde konuşuyor; son sözü her zaman o söylüyor! Kadınların di lınden, ruhundan, özlemlerinden, isteklerinden çok iyi anlıyor ve karşılık vermekte asla gecikmiyor! Bu özellikleriyle de, adeta şeytani bir çekiciliğe sahip... Kısacası, yazar, Naci tipini seviyor. Okuruna da sevdirmeye çalışıyor. Hikâyenin öteki kişilerine üstün tutuyor. O denli ki; Naci, akrabası Sabri'nin evlenmek iizere olduğu Emriye'nin aklına, ruhuna ve koynuna rahatlıkla girebiliyor. Çünkü kaba saba bası içindeler. Yoksullar, işsizler, yeryüzünde dikili tek ağaçları bile yok; ama onları dipdiri tutan yaşama sevinçleri, yarın uınutları var. Dünyayı bir pula atıp satmaya hazırlar! Özellikle ailenin genç üyeleri; tefe konulmayacak, alay edilmeyecek, tiye alınmayacak hiçbir değer tanımıyorlar... Naci de genç biri, ama yaşlılar arasında bileolgunluğuyla seçkinleşen birtip! Buyrukçu'nun hikayesi 194O'lı yılla rın sonlarıyla 1950'lerin başlarında geçiyor. Mekânlardan, görüntülerden, sigara adlarından, yer adlarından, tramvaydan, evlerdeki konforsuzluklardan çıkarmak mümkün bu tarihsel dönemi. Buyrukçu'nun yapıtı, bir bakıma eski İstanbul'dan çizgiler, resimler, tablolar, figürler taşıyor. Özellikle Yenikapı tablosu, meraklısı için çok değerli bir parça niteliğinde. Şimdilerde yerinde yeller esen Yenikapı'nın kırklı ve ellili yıllardaki yoksul ve özgün görüntüsünü canlandırıyor, Buyrukçu. Birinci derecede bir tanığın kaleminden bir Yenikapı belgeseli.Balık kokulu sokakları, isyankâr akşamları, yoksul ve aşka susamış Rum kadınları, argosu'dilinden taşan külhanbeyleri, balıkçıları, sandalcıları, kenar mahalle dilberleri, göçmenleri, taşralıları, kiliseleri, meyhaneleriyle capcanlı fotoğraf gibi... Yine aynı ydların Sulukulesi'ni de olanca canlılığı ve inandırıcılığıyla gözler önüne seriyor Buyrukçu... Eski Istanbul çizgilerine ilgi duyanlar için değişik bir kaynak niteliği taşıyabilir Dar Sokaklardaki Duman. Sayfaları bu gözle çeviriıken, birkaç yerde sözü edilen "tnönü Stadyumu" adı, doğrusu biraz rahatsız etti! Bu stadyumun eski adının Mithat Paşa olması gerekmiyor muydu? Aıaştırdım: Olayın aslı şöylece ortaya çıktı: 1947'ye değin Taksim Topçu Kışlası avlusunda futbol maçları yapdıyormuş. 1947'de kışla yıkılınca, bu ilkel futbol sahası da ortadan kalkmıs,. Onun yerine, Vali L. Kırdar'ın çabalarıyla, Dolmabahçe'de modern bir stadyumun temeli atılmış... Tabii, döneminCumhurbaşkanı İnönü'nün adı verilmiş... 1957 yılındaysa, DP iktidarı, İnönü adını silip Mithat Paşa'nın adını vermij stadyuma. (Istanbul Kütüğü, R. Ziyaoğlu. )Bunca önemli mi, bu küçük ayrıntı. Evet, önemli! Çünkü, Muzaffer Buyrukçu geçmiş zamanın görüntülerini canlandırırken ayrıntılara özen gösteriyor. Laleli'deki bir evin bahçe kapısıyla, Nişantaşı'ndaki asri apartmanın anakapısı arasındaki belirgin ayrılıkların altı mutlaka çiziliyor. Buyrukçu'nun kahramanı rastgele bir kapıdan içeri girmez; rastgele bir sigara yakmaz; herhangi bir şarkıyı söylemez: özelliği olınayan bir odada oturmaz; dönemine uygun düşmeyen eşyayıkullanmaz. Onunhikâyesi, (siz isterseniz 'romanı' diyebilirsiniz), inandırıcılık gücünü, dirimsellik büyüsünü de buradan alıyor. İnsanlar kanlı canlı, adeta soluk alışlarını duyuyorsunuz. Bu inandırıcılık vecanlılık içinde, 452 sayfalık yapıtı keyifle ve bir soluktatüketiyorsunuz. • Dar Sokaklardaki Duman / Muzaffer Buyrukçu I Cem Yayınevil 1992. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 5 9 S A Y F A 4