29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Fadis'ten Olümsüz Ece'ye yıoğlu'nun yazdıkİarının büyük çoğunluğu çocuklara yönelik. Uyarlamaİarı dışında, altmıştan fazla kitabın yalnızca birkaç tanesi çocuk kitabı değil. "Kendisine üç bin yıllık yaşam serüvenimi anlatmak zorundayım..." diyen ölümsüz Ece'siyle acaba kendisini mi tarif etmek istiyor Gülten Dayıoğlu? Üç bin yıl derken kastettiği acaba 1963 yılından bu yana çocuklar için yazmakla geçirdiğiotuzyılnu? Bir bakıma... Ama anlattıkları kendisi değil. Belki romanlarının çoğunda ağır basan temayı, köy kent çelişkisini, köyden kente gelen, gelmek zorunda kalanların kentteki sıkıntılarını kendi özyaşamıyla ilişkilendirebilirsiniz. Ama Dayıoğlu, çocukluğumuzun hüzün öğretmeni Kemalettin Tuğcu'nun yolundan pek fazla gitmemiştir. Ona en fazla yaklaştığını düşünebileceğiniz Fadiş'te (1971) bile ağlatma güdüsü fazla rol oynamaz. Tuğcu'yu olduğu gibi Dayıoğlu'nu da yönlendiren temel cümle şudur Ne kadar zor koşullar (yoksulluk, öksüzlük veya yetimlik, sakatlık) içinde olursan ol, başarabuirsin. Bu temel cümleyi vurgulama arzusu o kadar yoğundur ki, bazen söz konusu kötü koşulları oluşturan bireysel veya toplumsal etkenlerin yeterince irdelenmediği olur. örneğin, Fadiş'in babası evi terk eder ve başka bir kadınla evlenmek ister. Bunun nedeni şöyle açıklanıyor: "Kamil bey önceleri iyiydi. Evinin geçimini severek sağlıyordu. Yalnız her şeyden çabuk bıkanbiryaradılışıvardı."(s. 12) Burada yaşanan aslında bir ailenin parçalanması olayıdır ki, bunun daha karmajık bir sosyolojik temeli vardır. Ama bunun tahliline girmek Dayıoğlu'nun amacı dışındadır. Bu ayrılık Fadiş'in yoksulluktan parasız yatılılığı hak edeceği parlak geleceğe doğru izleyeceği yolun ilk acılı adımı olarak önem taşır, hepsi bu. Gerek Tuğcu'nun gerekse Dayıoğlu'nun bu anlamdaki tahli]şiz anlatımlarını, peri masalları dediğimi/. klasik masallarla karşdaştırmak mümkündür. Klasik masallarda iyiler ve kötüler birbirlerinden net çizgilerle ayrılmış Gülten Daytoglu'nun otuzuncu sanat yılı lardır. Kötülerin iyi, iyilerin kötü olduğu görülmez. tşte bu şematik yapının, iyiyle kötüyü ayırt etme yaşındaki çocuklar için gerekli olduğunu ileri süren görüşler ağırlıkta. Başka bir deyişle, çocuğun gri tonları öğrenebilmesi için siyahı ve beyazı öğrenmesi. gerekir dcniyor. tşte bunun gibi, insan yaşantılarını anlatırken yaşamın gerçekliğinde var olan karmaşık yapıyı tahlile girişmeksizin, belli özellikleri olan tiplerle öyküyü oluşturmanın, az kitap okumuş çocukların olan biteni kolaylıkla izleyebilmeleri açısından yararı olabilir. Nitekim, Fadiş'in Dayıoğlu'nun öteki kitaplarından daha çok okunuyor olmasında bunun rolü olabilir. Suna'nın Serçeleri'nde (1974) yine, belki özellikle atlanmış, bu kez psikolojik bir tahlil eksikliği örneklenebilir. ömer ile Ali donmuş ırmağın üzerinde kayarlarken buz kırılır ve bir buz parçası üzerinde sürüklenmeye başlarlar. Hava kararmakta. tki çocuk fena halde korkmuş ve ağlamaklı. "ömer, 'Anneciğim!' diye hıçkırdı. Ali burnunu çeke çeke 'Ânnelerimiz ve babalarımız işten dönmüşler, meraktan ölüyorlardır. Köpeğim kapıda bekliyordur,' dedi. "ömer içini çekti. 'Annem dün gece, bugün için lahana dolmasıyapmıştı. Ülkemizin, çocuklar için yazan birine prim verilmeyen bir yayın ortamında Gülten Dayıoğlu'nu kazanabilmesi içinotuzyıl geçmesi gerekti. Ve bu üretken yazar hiçbir gün,"ben artık oldum" demedi, denemekten vekendini yenileyerek ürün vermekten korkmadı S A Y F A 8 FAThBIDObUI en üç bin yaşında gerçek bir prensesim. Sevgili babam Kral Gudin'in isteğiyle, ülkemin bilicileri, ruhumu üç bin yıl süreyle ölümbüzleştirdiler. Üç bin yılın sununda, babamın gömütünü bulup onun ruhuyla buluşmam gerek. Kendisine üç bin yıllık yaşam serüvenimi anlatmak zorundayım." (ölümsüzEce, 1985) Anadolu'da araştırmalar yapan b.ir yabancı kazıbilimcinin, koyunlarını otlatan bir köylü kızının ağzından duyduğu bu ürpertici sözleri tipik bir bilimkurgu öyküsünün girişi olarak da aJabilirsiniz, Asimovvari bir kurgularrianın heyecan verici bir söyleşicisi olarak da.' Ama ne biridir Gülten Dayıoğlu ne de öteki. öncelikle, "yüzde yüz yerli"dir Dayıoğlu tiplemeleri. Türk'tür, Türkiye'dir, Anadolu'dur, iyi yürekli Anadolu bacısı, kente sığınmış temizlikçi kadınlar, namazında niyazında yaşlılar, hümanist ve kentten gelme köy öğretmenleridir (ki bunlar da köyden kente giderek ve birçok zorluğu aşarak okumuşlardır). Yalnızca kentliler değildir yani. Kentliler varsa da bunların mutlaka bir köyden gelmişlikleri, köyle bağlantıları ya da köye özlemleri vurgulanır. Biraz Halide Edip'in ç<xrukçasıdır. Yani Edip'le simgeleşen müneveer Türk kadını. Edip'inkiler de artık çocuklar için sayılabılir belki. Şurası muhakkak kı, Edıp yazdıklannın hıçbirıni çocuklar için yazmadı. Oysa Da "B C U M H U R İYET K İ T A P S A Y I 1 5 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle