03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KITAPTAN Bllgisayarkopkusu BİR BOLOM ... Tost makinasından kprkuyor musunuz? Ya tam otomatik çamaşır makinesinden? Belki ara sıra sizi cinnetin eşiğine getiriyordur, ama televizyondan hiç ciddi biçimde ürktüğünüz oldu mu? Hayır mı? Niye bilgisayardan ürküyorsunuz da, en az onun kadar elektrik harcayan tost makinesi, birkaç şekilde birden programlanabilen otomatik çamaşır makinesi, ekranı bilgisayar ekranından daha büyük olan ve insanı daha çok sıkan televizyon sizi endişelere garketmiyor? Belki şundan: Bilgisayar, bu aletlerle kıyaslanacak bir şey değil sizin için. Her şeyi bilen, her işlemi büyük bir hızla yapabilen bir elektronik beyin sizi ürkütüyor; güzelim insan emeği ve alın teri ile yapdacak işler için böylesine mekanik bir beyin kullanılması (ya da sizin kullanmanız, belki daha da kötüsü, kullanmamanız) sinirlerinizi bozuyor olabilir. Psikiyatristiniz dc, vizite ücretini cep bilgisayanyla hesapladıktan sonra bu tür yaygın korkulann, teknolojiye ayak uyduramamaktan kaynaklanan paranoyadan filan ibaret olduğunu söyleyecektir size... sındaki farklılık ve benzerlilderi düşünmek için bir genel model sağladığını söylüyor: "Saussure sonrası dilbilim, gösterdiği gelişme ve yayılma ile, yöntemlerinin vardığı sağlamlık ve kesinlik açısından, nerdeyseöteki insan bilimlerine öncü ve yol gösterici bir bilim niteliğini kazandı (...) Bilimsel bilgi ile günümüzün başı çeken teknolojileri, 20. e Yukselıs (Hıeronymus Bosch) yüzyıhn ikinci yarısından beri giderek ivmelenen bir tarzda dil ile ilgileniyorlar; bu yüzyılda ortaya çıkan 'genç' disiplinler ya da 'disiplinler arası alanlar', her şeyden çok, bilimsel bilginin oluşmasını sağlayan, enformasyon aktarımını mümkün küan dil ve iletişim yapıları üzerinde yoğunlaşıyorlar; bilimsel söylem şimdiye değin hiç olmadığı ölçüde kendini konu ediniyor (...) Her şeyin başında, sonunda dil var. Felsefe de bilim de dilin bizler(l)e oynadığı bireroyunhalinegelmedimi?" (s.4245) Her zaman geçerli olan bir durumla değil, bir dönüşümle karşı karşıyayız öyleyse, insani gerçekliği anlamlandırmak için başvurulan modeDer değişiyor. Newt.on fiziğine dayalı mekanik model vardı 19. yy'dan önce: Birbirinden bağımsız cisimlerin amaçsız ve ebedi hareketinin itmeçekme kuvvetleriyle dengelendiği, tarihsiz bir model, Hobbes, Descartes, Leibniz. 19. yy'da "mekanizma yerine organizma eğretilemesinin geçmesiyle, toplumsal bilim ler tarihsel bir nitelik kazandılar" (s. 41). Yeni bir modelin imtiyazh disiplini biyoloji, egemen düşüncesi de evrim kuramıydı, ama orada kalmadı. Darwin tarzı bir bilimselliğe hiç yatkın olmayan romantik felsefede organizmayı model olarak aldı: Doğan ve ölen varlık. Schelling, Coleridge, Hegel. (Arslantunalı, tarihsel bir toplum kuramının ilk kez 14. yy'da İbn Haldun'ca ortaya konulduğuna da değiniyor: Tıbbın ve biyolojik bilginin toplum ve siyaset alanına ilk uygulanışı.) Çeşitli organizma kavramının avantajı, varlığın zaman içindeki değişmesiyle organların tek bir andaki ilişkisini bütünsel bir bilgi alanı içinde bir araya getirebilmesiydi. Böylece başlı başına bir disiplin olarak tarihçilik doğdu ve öteki disiplinler de tarihsel (hiç değilse zamansal) bir boyut kazanddar. Ama organizmacı düşünce tarzı da aslında tözcü bir geleneğe bağlıydı: İncelediği konu ve nesnelerin, birbirlerinden ve incelemenin kendisinden bağımsız, özerk veriler olduğunu var sayıyordu. Böylece bir nesnenin bulunamadığı dururnlarda da bunu mitolojiye saparak kendisi yaratıyordu: Fransız ruhu, çeşitli ırkçılıklar, vs>. 20. yy. başlarında, tözcü düşünceye karşı, belli bir alandaki 'nesnelerin' ancak birbirleriyle ilişkileri (farklılıkları) içinde varlık ve anlam kazanabileceğini öne süren çeşitli bağıntılılık ya da görelilik akınıları ortaya çıktı. Bu açıdan en radikali ve sistematiği, Saussure'ün yapısal dilbilimiydi. tmtiyazlı disiplinler: Toplumun simgesel mübadeleyle kurulduğunu kabul eden yapısal antropoloji, biyolojik varlığı bir enformasyon sistemi olarak kavrayan genetik ve kısa bir süre sonra da sibernetik ve sistem Dil Curescıleri (Hale Tenger) kuramları. Model nesne: Bilgisayar. Bu dönüşümün öyküsünü anlatıyor Arslantunalı. öyküleştiriyor, ama danüşümün (belki de mütasyon demek gerekirdDpürüzsüzbirsüreçolmadığını da gösteriyor. Mitolojinin ve aptallığın alanına terk edilen eski bilgiler, tam çözülmemiş sorunlarıyla birlikte kılık değiştirerek hep yeniden ortaya çıkıyorlar. Bir örneği, yeni modelin uygulanışında görülebilir. Model, başlangıçta dildi: Simgesel dünya, anlamların dünyası. Sonra yavaşça kayarak iletişim (ya da enformasyon) kuramı, sibernetik, dizge kuramı gibi adlar edindi: Anlamın değil, soyut anlam olasılığının dünyasi; kendi başlanna anlamı olmayan, ancak dizge dışı bir irade tarafından yönlendirildiklerinde anlam kazanan, içi boş birimler. (Hobbes'un çarpışan cisimlerinin, cismaniliklerinden arınmış olarak, bir kez daha ortaya çıkısına tanık olmuyor muyuz burada? Bir YeniMekanik?) Ama bu ikilik dilin kendi içinde de var ve analog bilgisayarlardan sayısal (dijital) bilgisayara geçiş de bu ayrımın çalıştırılmasıyla gerçekleşti: Benzerlik ve farklılıkların (duygusal akışların), sürekliliklerin yerini, sadece 10 (var yok) karşıtlığına dayalı, süreksiz, kesikli, eştürden birimlerin sıralanışı aldı ("Olmak ya da Olmamak", s. 15665, kitabın merkezi denemesi). Çok mu yanılmış olacağım şunu söylersem: Anlam, anlamsızlıktan yapılmıştır, zekâ da her zamam çözülerek kendi bileşenlerine, aptallıklara dağılabilir. Kitabın arka kapak yazısında da belirtildiği gibi çözmekten, yanıtlamaktan, nokta koymaktan çok, soru(n)ları belirginleştirmeyi yeğlemiş Arslantunah. Öte yandan, sayısallaşan dünyaya karşı kendi analog tepkilerini de dile getirmekten kaçınmamış. Şapkanın çiçekler yerine sayılarla, harflerle dolu olmasını içine sindiremiyor sanki: "Biz daha fazla bir şey söylemiyor, smır bölgeleri cetvelle çizilmiş bir bilimler haritasının; cıvıl cıvıl kaynaşan patlayan, dalgalanan, ölüp ölüp dirilen, parlayıp söne duran, renklenen, devinen bir dünya atlasında ne denli uygunsuz, ne denli tatsız tuzsuz birgörünüm arzedeceğinitakdirinizebırakıyoruz." (s. 43) Dirilmek için önce ölmek gerekir. Var, çünkü yok. Hurafenin alanında kaldığımızı, kalakaldığımızı söylemiştim. Harfler değil mi? C U M H U İ U Y E T KİTAP SAYI 122 S A Y F A 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle