05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yazar Yılmaz Karakoyunlu, 1990 yılı Yunus Nadi Armağanı Yarışması'nda Yayımlanmamış Roman dalında birinciliği alan "Salkım Hanımın Taneleri" adlı yapıtında İstiklal Mahkemeleri'nin Ankara duruşmalarını anlatıyor. Değişen, yiten ve gelen Yılmaz Karakoyunlu 'Salkım Hanımın Taneleri'ni anlattı man. Romanda, 1940'h yılların başında "Tck Parti Döneıni" hükümetinin ekononıipolitik uygulamalarına yönelik 'model' arayışı süresince yaşanan "Varlık Vergisi" olayı ve bu dolayımda yaşanılanlar konu ediniliyor. Yılmaz Karakoyunlu, bu romanında: Toplumun sosyoekonomik ve sosyokültürel yapısında yaşanılan değişimin kimin, kimlerin eliyle nasıl ve ne yönde oluşturulduğunu; sonuçta değişenin/değişmeyenin, yitenin/getirilmek istenilenlerin neler olduğunu sergilemeye çalışıyor. Roınanı okuyup bitirdiğinizde; bir romanın yaşama, Y FEHİOUN ANDAÇ unus Nadi 198990 Roman Ödülü'nü kazanan Salkım Hanımın Taneleri; işlenilen tema, yansıtılan gerçeklikler açısından romancılığımızin coğrafyasını zenginleştirici bir ro Yılmaz Karakoyunlu: "Kolaydan hoşlanmıyorum" CUMHURİYETKİTAPSAy/49 insana, insanlık durumuna ilişkin neler anlatabileceğini düşünüyorsunuz. Çağın gelişmiş iletişim araçlarının günbegün baskın çıktığı, yaşamın her alanının ilgi ve etki odağı olduğu günümüzde; romanın (ayrıcalıklı bir yazın türü olma özelliğini gündemdc tutarak) işlevini daha da pekiştirdiğini, 'insan' için vazgeçilmez bir iletişim aracı olma durumu koruduğunu söyleyebiliriz. Yılmaz Karakoyunlu'nun romanının nasıl bir donanıma sahip olması gerektiği... Karakoyunlu, iktisat eğitimi yapmış; ülkenin bu yöndeki yapılanışında görevler almış, çalışmtş; bu mesleki alanında da kitaplar yazmış biri. Böylesi bir çaba insanının romana yönelmesi sevindirici. Bunca iş, bunca uğraş arasından roman yazmaya nasıl vakit bulabiliyor, nasıl yoğunlaşabiliyor; yoksa o da bunu bir 'hobby* olarak mı yapıyor gibi düşüncelerle; sözleştiğimiz saatte, Karakoyunlu'nun Levent'teki çalışma odasında soluğu alıyorum. Söze, romana konu oian dönemden başlayalım. Sizi, böylesi bir tarihsel/toplumsal dönemi yazmaya yönelten ne oldu? Kolaydan hoşlanmıyorum. Bu tür bir tarihsel/toplumsal roman yazmanın, önemli araştırmalar gerektirdiğini kabul etmeniz gerekir. Ben bu romanı yazmak için, yaklaşık bin sayfaya yakın belge, araştırma ve inceleme okudum. Çok kimse ile sohbet ettim. Geçmişin bu tip önemli olaylarının bir roman üslubunda nulması ile bazı okuyuculara bu önemleri ve (dönemleri) aktarabileceğimi düşündüm. Öte yandan, genel kabul görmüş tarih tezleri dışında bazı gerçekleri ortaya çıkarmak istedim. Gerçi ele aldıgınız dönemi, dönemin tarihsel/toplumsal gerçeğini bütün boyutlanyla romanınıza ağdırma ya da onlardan söz etme gibi bir kaygı gütmüyorsunuz. tstanbul ekseninde, belli yaşam kesitlerinden, kişilerin dünyalarından görüntüler, 'an2 larla onların gerçekliklerini yansıtıyorsunuz. 'An'lar, anlık görüntüler, enstantane de diyebiliriz bunlara... Tüm bunların bir araya gelişi ile roman örgüsünü kuruyorsunuz. Klasik roman kurgusuna bağlı kalıyorsunuz, ama; kopuşlarla bütünü kurmada, olay örgüsü akışında özellikle, biraz daha farklı bir biçem uyguluyorsunuz. Bu da ilk 'an'da, romana ekletik bir yapı kazandırıyor izlenimini veriyor. Ne dersiniz? Romanın kurgusunda işaret ettiğiniz hususu bilhassa yarattım ve izledim. Yani amaçlı davrandım. Romanın hiçbir kahramanının hiçbir olayını bir bölümde bitirmedim. Tam aksine meraklandırıcı bir noktada bırakarak, ileride dönmek üzere kesiklı takdimlere dönüştürdüm. Böylece, romanın bütün kahramanlarını roman boyunca sürüklemek imkânını elimde tuttum. Bunu bilerek ve beğenerek yaptım. Başlangıçta roman dilinizde beliren ikilem, giderek örtüşüyor. Yani yazaranlatıcı ile roman kişilerinin dili arasında bir ayrım yapılamıyor! Romandaki 'dil' kaygınızın olumlayıcı olmayan bir yani bul? Dil konusunda beni çok hırpaladınız. Çok haklı olduğunuzu sanmıyorum; çünkü, romanın dili konusunda farklı yaşlardaki okuyucularımdan aldığım sonuçlar, kullandığım dilin anlaşılmasında hiçbir zorluk olmadığını ortaya koydu. Açıkça söylemek gerekirse, bu sonucu bekliyordum. Dil konusunda çok kötü olmadığımı anladım. Değişik dallarda ürün verdiniz. Bir yazar olarak 'roman', sizce, neyi 'ifade eder', 'okur'a ne ile tir/iletmelidir? Edebiyat alanında farklı dallarda ürün verdiğim doğrudur. Bu dallar arasında en çok "öykü"lerimi severim. Daha sonra, oyunlarım gelir... Doğrusunu isterseniz, Aruzla yazdığım Rubailerimin de iyi olduğunu biliyorum. Bunu hem kendim biliyorum (çünkü bu işten anlarım) hem de bu işten anlayanlar bana bunu ifade ediyorlar. Rubai türünü (kendi aruz kalıpları içinde) seçen ve deneyen şairlerimiz artık yok denecek noktadadır. Roman konusundaki ilk denememin böyle önemli bir ödüle layık görülmesi doğrusu çok zevk aldığım şey oldu. Çok mutlu oldum. Beni cesaretlendirmiş olduğunu itiraf etmeliyim. Romanda, şiirde, oyunda, öyküde yapamadığım şeyleri yapmak imkânı buluyorum. Boyut ve kahraman kullanma zenginliğim var. Vezin, kafiye gibi sıkıntılarım yok. Dekor ekonomisi, kostüm ckonomisi gibi sıkıntılar yok. Dolayısıyla roman türünde, aktarmak istedikleriniz konusunda daha rahat olabiliyorsunuz. Bunun önemli bir avantaj olduğunu belirtmeliyim. Bu sözlerimden ötürü romana, birtakım fizik kolaylıklar getiren tür gibi baktığım izlenimi edinmeyiniz. Roman, gerçekten okuyucusunu bulduğunuz zaman en mükemmel iletişim aracı olabilir. Romancılığımızın dününe/bugününe bakışınızı kısaca özetler misiniz? Romancılığımızın dühünü ve bugününü tam karşılaştıracak yetkili ben değilim... (Finans politikamızın dününü bugününü sorsanız size hemen cevap verebilirim) Dolayısıyla kendimi herhangi birisine benzetme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya kalıyorum. Yanlış bir şey söylememek için bu sorunuza cevap veremiyorum. Romandaki ana yöneliminiz nedir? Sizi genel olarak ilgilendiren sorunsal/lar açısından, soruyorum bunu. Bir de; geleceğe dönük çalışmalarınızdan söz edelim. Şu anda yayına hazırlanmış bir romanım var. Adı: "Üç Aliler Divanı". Bu romanda istiklal Mahkemeleri'nin, İttihat Terakki'yi nasıl yargıladıklarını anlatıyorum. Bugün bile asılmaları ciddi tartışma konusu olan Maliye Bakanı Cavid Bey ile Doktor Nazım Bey'in psikolojik ve sosyolojik durumlarını tartışıyorum. Bu romanı yazmanın çok zor olduğunu işini başında biliyordum. Evvela, yerleşmiş birtakım tarih tezleri var. Bu tezlerin dışında bir şey söylemek için çok özenli ve dikkatli olmak zorundasınız. Bu özeni ve bu dikkati gösterirken, romandan beklenen lezzeti elden kaçırmak ihtimali vardır ve ben bu korku içinde çok yoruldum. Bu romanı yazarken sekizbin sayfaya yakın belge, araştırma, hatıra okudum. Yaptığımın kolay olmadığını biliyordum. Bitirdiğim zaman iyi bir şey yaptığıma emin oldum. Bu roman ile ilgili bir hususu açıklamak isterim. İstiklal Mahkemeleri'nin ve Atatürk'e yapılan suikastın, İzmir duruşmalarını Kemal Tahir "Kurt Kanunu" isimli romanına konu edinmiştir. Bana göre, bu davanın en kolay kısmı İzmir duruşmalandır. Zira bu duruşmalarda Atatürk'e kast eden caniler asılmıştır. Zor olan Ankara duruşmalarıdır. Zira bu duruşmalarda, Meşrutiyetçiler ile Cumhuriyetçiler ayrımında kamplaşmış bulunan eski İttihatçılar, farklı sınıflandırmalarında şahsi savaşlarını gündeme getirdiler. Üstelik genel kabul görmüş tarih tezleri açısından tartışılacak olan husus İzmir duruşmaları değil, Ankara duruşmalarıdır. Ben bunu inceledim. Bu zorluğun romanım yazdım. Romanın büyük ilgi davet edeceğinden eminim. İlerisi için planladığım iki çalışmam var. Birincisi, DPT'nin kuruluş yıllarıdır. (1960) İkincisi ise, 6/7 eylülü hazırlayan ve uygulayanların yarattıkları sosyal sorunlardır. D S A Y F A 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle