14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Karanlığın ve ışıkların adamı Seçme Şiirler / Rene Char/ Çeviren: Samih Rifat / Ada Yayıları, İst. 1990 / 91 s./7.500 TL/CKKKodNo: 001.100 OÛLTEKİN EMRE "L'ısleSurSorgue. Sonbahara açılan büyük bir oda. Yuvarlak ağaç biçimli eşyalarıyla, egreltiotu işlemeli perdeler asılmış pencerelerin altından rüzgârın içeri üfürdüğü ölü çınar yapraklarıyla kendi de sonbahar kokan bir oda." Çağdaş Fransız şairlerinden Rene Char'ın "Seçmc Şiirler'(l) adlı kitabının ilk sayfalarında, Albert Camus'nün bu cümlelerle başlayan şiirsel bir sunusu yer alıyor. Işte Char, 1907'de böyle bir odada doğar. 1988 de yine L'ısleSurSorgue'de böyle bir odada ölen Char, Fransa'nın Alman işgali altındaki yıllarda, "Yüzbaşı Alexandre" takma adıyla dire•niş hareketinin (resistance) ön saflannda dövüşür. "Seçme Şürler"in en önemli özelliği, içerdiği şiirlerin bizzat Char tarafından seçilmiş olmasıdır. Bu açıdan, söz konusu şiirler bir bakıma Char'ın aynada kendini nasıl gördüğü, kendini nasıl tanımladığı, okurun kendisini nasıl tanımasını istediği, belki bir son söz, belki mezar taşına kazınmasını istediği bir yazıttır. Oysa 1983'te yayımlanan "Seçilmiş Şiirler"i Tahsin Saraç seçmiş ve dilimizc çevirmiştir. Saraç, Char'ın şiiriyle ilgili olarak şunları söylüyordu: "Kesik kesik bir mantığın yansımalarıdır Rene Char'ın şiirindeki imgeler ya da bunun karşı ağırlışı olan dil. Ne ki, bu kesik kesik görünüm bir süreklilıği doğurur sonunda. Kesik kesik dişlerle, testerenin, kesintisiz bir çizgi oluşturması gibi tıpkı. Demem şu ki, bu kesintililik yüzeyseldir, derinde bir süreklilik, bir tutarlılık vardır hep yaşama ve olaylara bakışta. Kaynak ile kuyu arasında o görünmez yeraltı bağlantısı gibi, bunlar arasında da bir bağlantı, bir birine açılan bir geçit vardır. Ne ki bu geçit akarsudaki gibi hemen kolaycacık bir kıyıdan öbür kıyıya değil de, enginlere, açık denizlere götürür genellikle."(2) Char'ın şiirleri yüzde yüz yaşama yönelik, yaşamın yönlendirdiği duyarlılığın yansımaları olan değişik duygu boyutlarıyla örülmüştür. Yitirilen ve bir daha ulaşılması mümkün olmayan şeylerin bıraktığı derin bir hüzün: " Yıllar geçti. Fırtınalar öldü. İnsanlar gitti. Yüreğinin artık beni görmcdiğini duyumsamak acı veriyordu. Seviyordum senı..." Yaşamda verdiklerinin karşılığı olarak büyük bir düşkırıklığı: "Çiçeğini geri isteyen bir toprak keseğiyini ben." Bireysel ve toplumsal değerlerin kesiştiği bir coğrafyayt yurt tutmuştur kendine ve gerçek bir yurtseverdir: Benim ülkemde heyecanlanmış kişiye soru sorulmaz. Benim ülkemde yarım ağızla günaydın bilinmez. Fazlasıyla ödenebilecek şeyler ödünç alınır yalnızca. Yengi kazananın iyi niyetine inanılmaz. Benim ülkemde teşekkür edilir." Bu yurdun bireysel bir "Tarih"i de vardır: "Sen bana göründüğünde, en sevdiğı kayanın üstünde türkü söylüyordu yaz, türkü söylüyordu az ötemizde ve biz, uzun mavi küreğiyle ayaklarımızın dibinde oynaşan denizden daha deniz, suskunluk, sevecenlik, hüzünlü özgürlük kesilmiştik..." Şiir sanatının temel özelliklerinden birisi de, başka dillere çevrilmesinin zor oluşudur. Şiirin yazıldığı dilden başka dillere çevrilip çevrilemeyeceği tanışması, belki de şiirle yaşıt bir tartışrrudır. Ne var ki, Samih Rifat'ın Rene Char gibi zor bir şairden yaptığı çeviri, şiirin başka dillere bazen çevrilebildiğinin güzefve kutlanası bir örneği. Gerçekten de zor bir şair olarak Rene Char, aynı zamanda bir aforizma yazarıdır: "Yemiş kördür. Ağaçtır gören." Ozan, canlının sayısız yüzlerinin bekçisi." "Söz, fırtına, buz ve kan, sonunda birleşecekler, ortak bir kırağı oluşturmak için." Jean Onimus, Char'ın ölümünden sonra Le Mondeda yazdığı "Karanlığın ve Işıkların Adamı" adlı yazıda, Char ile ilgili olarak şu saptamaları yapar: "Şiirin has şairi Rene Char, belki de tüm çağdaş sanatçılar içinde şiirin gizemine en çok yaklaşanıdır. Onun vapıtları şiir üstüne düşünmedir. Yaratma eylemine ve bu eylemin anlamına yaratıcının tanıkhk edişidir. 1934'ten başlayarak, giderek uzaklaştığı gerçeküstücülük akımı, imgelerden oluşan somut Bir dilin gizlerini ve özgün düşlemlerin insanı o her yere alıp götüren gücünü göstereJ rek ilk kez çarptı onu." ( ) Yine Camus'yü izleyerek özetlersek. "Char, anlaşılmaz bir felaketten aramıza düşmüş, dingin kaya parçası."D (1) Rene Char, Seçme Şiirler, Çeviren: Samih Rifat, Ada Y 1990. (2) Rene Char, Seçilmiş Şiirler, Çeviren: Tahsin Saraç, Adam Y. 1983. (3) Jean Onimus, Karanlığın ve Ijıkların Adamı, Çeviren: Cengiz Ertem, Varlık, Haziran 1989. Rene Char'ın kendi seçtiği şiirleri Tarih Değişimin Kaydıdır G E Ç M İ Ş İ N 8 E L E C E 6 I Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla / Leo Huberman / Çeviren: Murat Belge / İleşitim Yay ınları / İst. 1990 / 289 s. / 12.000 TL. / CKK KodNo: 066.101 MEÜH CEVDET ANDAY llkel toplumda tarih yoktu, çünkü değişim yoktu. Kanada'h okumuş bir kızılderili, bağlı olduğu klanın tarihini yazmağa kalkmış, yazmış da. Antropologlar okumuşlar, bakmışlar ki, bir masal kitabı bu. Masaldan başka vazacak bir şey yoktu çünkü. Gene bu yüzden, ilk tarih kitapları, örneğin Heredot tarihi, yarı masal, yarı tarihtir. Toplumlar değişim süreci içine eirdieinde durum değişti. Bu sürecin en öğretici örneği ise, kölelıkten feodaliteye, feodaliteden kapitafizmc, kapitalizmden sosyalizme geçen Avrupa uygarlığıdır. Leo Huberman, bu değişimin tarihini başka hangi anakarada anlatabilirdi! "Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla" adlı kitabı yıllar önce okumuş ve yazarın bilgisine, çalışmasına, araştırma yöntemine, anlstım gücüne hayran olmuştum'. Bu kez okuyuşumda da gcne o hayranlığı duydum. Bu tür kitaplar yenı araştırmacılara kaynak ve yol gösterici olmakla kalmaz, çağını anlamak, öğrenmek, değişimin çizgisini yakalamak isteyen her aydına yararlı olur. Ortaçağ^ toprak üretimine dayanıyordu. Eşya ve giysiler şimdikı gibi dışardan satın alınmaz, evde yapılırdı. Toplumun yapısı, dua edenlerden, savaşanlardan ve çalışanlardan oluşmuştu. O günlerden kalma şöyle bir değini var: Çünkü hem muharip hem rahip Çalışanın sırtından geçinir Elbct bu durumun değişeceğini hiç ama hiç kimse düşünmüyordu; tanrısal yapı bövle idi. Bu noktanın üzerinde ne denli dursak yeridir. Halk canildi de ondan deyip geçemeyiz, değişimin nedenlerini görmek hiç de kofay değildir. Çünkü neyin değişimi getireceği bilinemez. Örneğin ortaçağın sonuna doğru çıkan 'tüccar'ın feodalite için bir yıkılış nedeni olacağını kim kestirebilirdi? 'Kent'in öylesine büyük bir güç durumuna geleceğini anlamaya, görmeye akıl da, bilgi de yetmezdi çünkü. İşte tarihin gizlerinden biri üzerindeyiz. Tüccar, malını satmak, her yerde satmak için özgürlük istiyordu. Bu durum ortaçağın karakteristik kurumlanndan biri olan 'Lonca'yı da sarsıvordu. Dahası, toprak beyinin köylüleri, özgürlüğe uyup kente gidiyorlar ve dünyanın değişmek üzere olduğunu bir türlü anlayamayan lordu her gün biraz daha zayıf düşürüyordu. Eskiden 'Ben şurahyım, buralıyım' diyenler, şimdi 'Ben Fransızım, ben Hollandalıyım" demeğe başlamışlardı. Ne diyorsunuz, 'vatan', 'mıllet' lafları ediliyordu. Bu kısa yazıda amacım, feodaliteden ticarete, endüstriye nasıl geçildiğinin öyküsünü anlatmak değil elbet; okurlarımı, yazımın başlarında da söylediğim gibi, yaşanan olaylardan hangisinin değişime yol açacağını algılamanın güçlüğüdür. Düşünün ki, veba salgını bile, Avrupa'da feodalitenın yıkılışına yardımcı olmuştur. Bunu o zaman kim farkedebilirdi ki! Evet, elimizdeki kitapta, feodaliteden yeni zamanlara geçişin tarihini okuyor, anlıyor ve doğru buluyoruz; ama aradan yıllar geçtikten sonra gene de unutulanlar var: Bu geçişte kural, ilericilerle birlikti, ilerici idi. Şaşırtıcı değil mi? Ne yapacaksınız, zaman yalnız kurumları değil, görüşleri, inançları da değiştiriyor.D Kitapta yer alan M. Matisse'in desenlerinden biri S A Y F A 1 2 CUMHURİYETKİTAPS/<y/49
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle